• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

BENLİK VE KENDİLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ

BENLİK VE KENDİLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ

Benlik, genel olarak üç ana işlevi ile tanımlanır:

  1. iç ve dış gerçekliği ayırt eden özerk işlevler ile gerçekliğe uyum sağlamak;
  2. savunmaları çalıştırmak;
  3. iç ve dış dünyadaki ilişkileri düzenlemek.

Freud, benliğin altbenlikten geliştiğini belirtmiştir, kendilikle ilgili özel bir kavramsallaştırma yapmamıştır. Benlik psikolojisi üzerine çalışan psikanalistler benliğin işlevleri ve yapısı konularını gayet iyi tanımlamışlardır. Benlik ile ilgili gelişmeler ve çocuklarla, ergenlerle, sınırda ve psikotik hastalarla yapılan çalışmalar kendilik kavramının yavaş yavaş belirginleşmesini sağlamıştır.

“Yas ve Melankoli” makalesini yorumlarken kılavuzum olacak bir bakış açısı vardı: benliğin ve kendiliğin ayrımını yapmada ve tanımlamada dildeki kullanımlarından yararlanmak (Bu yaızya aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz). Dil, ruhsallığı yansıtmakta ve bize açıklamaktadır. Dildeki kullanımında “Ben” benliği ve “kendi” kendiliği birçok durumda açık bir biçimde gösterir. “Ben” kişinin kendisini tanımlamada kullanıldığında kendilik ile ilgili tasarımlama gerçekleşir.

“Kendi” kelimesinde kişi özel olarak vurgulanır ve kişi çevresinden ayrılır. “Kendi”sini tanımlayabilen kişi çevresinden de ayrışmış olur. Bu tanımlama kişiye ait beden parçaları, davranışlar ve diğer ögeler üzerinden yapılabilir. Örneğin “kendi ayağı ile gelmek, kendi derdine düşmek” deyimlerinde olduğu gibi.

Bu kelimelerin kullanım biçimleri kişinin o anki ya da genel ruhsal yapısı hakkında ipuçları verirler. Örneğin “Kendimi kaygılı hissediyorum.” cümlesi, kendini algılayabilen bir benlik olduğunu gösterir. "Kendimi kaybettim, kendim olamıyorum, kendimden geçtim." gibi tanımlamalar benliğin kendilik ile bağ kurmada zorlandığını gösterir. Bunlar kısa süreli olduğunda sert bir etkiyi uzun süreli olduğunda kişinin kendiliğindeki sorunları betimler.

Bazı tanımlamalarda “kendilik” bir yer gibi tanımlanır; “kendine gelmek, kendi içine çekilmek, kendinde olmamak” gibi.

“Kendini vermek, kendini atmak, kendini yemek, kendini tutmak” tanımlamalarda “kendilik” bir nesne olarak ifade edilir. “Kendi” kelimesinin kullanım biçimi genelde benliğin kendiliğe ne yaptığını ifade eder: “kendini ağırdan satmak, kendini ateşe atmak, vb.”. “

Kendini beğenmek, kendini aşağı görmek, kendini bir şey sanmak” gibi deyimlerde benliğin kendiliğe yaptığı yatırımı ve verdiği değeri de görürüz.

Benlik, işlevlerini kendilik üzerinden gerçekleştirir. (1) İlişkilerde kendini açmak isteyen birisinin benliği “kendisini ortaya koyar”, kendini kapatmak isteyen birisinde kendisini gizler. Yalnızlık içindeki bir benlik “kendi kendine” yaşıyor, “kendine çekilmiş” olabilir. (2) Benlik, kendiliği tanımlamak istediğinde “kendini arar, kendini tartar, kendini yoklar ve kendini bulur.” “Kendimi anlamıyorum.” diyen kişide benlik, kendiliği yabancılaşmaya başlamıştır. Kendilik parçalarını disosiye eden, “kendini dağıtan” birisi kendini anlamakta zorlanacağı gibi karşısındaki kişi de onu anlamakta zorlanır. Benliğin ifade etme gücü iyi ise kişi “kendisini anlatabilir”. (3) Benlik gerçekliği değerlendirme işlevini kendini tanımak üzerinden gerçekleştirir. “Kişi karşısındakini kendinden bilir.” atasözü benliğin kendiliği anlaması üzerinden nesneleri anladığını ifade eder. “Kendini bilmek” deyimi zihinsel işlevlerin yerinde olduğunu, kişinin erişkinleştiğini, kendisinin ve çevresinin bilincine vardığını, kendi durumuna ve onuruna yakışacak biçimde davrandığını anlatmak için kullanılır. (4) Benlik, kendiliği koruma işlevini “kendini sakınarak, kendini paralamayarak, kendini yemeyerek, vb.” gerçekleştirir.

Bir dönüşlülük zamiri olan ve öz varlığı anlatmaya yarayan “kendi” kelimesi, kişinin kendisine yönelik geri dönüşleri ifade eder. Bu geri dönüşler hem kişinin kendisiyle ilgili yargılarıyla (bunu benlik yapar) hem de çevresinin ona geri bildirimleriyle (bunları benlik anlar) şekillenir. Örneğin bir dağ gezintisi sonrası kişi rahatlamış ve gezintiden keyif almış ise kendisine dönerek “Ben dağ gezilerini seven ve bunlardan keyif alan birisiyim.” izlenimini edinir. Bu izlenimin tam farkında değil ise bir arkadaşının ona “Sen dağ gezilerini seviyorsun. Memnuniyetini yüzünden anlayabiliyorum.” demesi sayesinde farkındalığı artar. Ya da bir süre sonra dağ gezilerinden sıkılır ve “Bu ben değilim.” diyerek kendiliğini bu deneyimlerden çıkartabilir. Buna benzer deneyimlerin ve kendiliğe yapılan ya da yapılmayan yatırımların toplamı benliğin kendiliği algılaması, tanımlaması ve anlamasında rol oynar. Kişi, kendisi ile ilgili düşlemlerinde bunların toplamını içsel bir kendilik tasarımı olarak kullanır.

Kendiliğin[1] bilinçte ve bilinçdışında olan yönleri vardır. İçsel ve dışsal ilişkiler içinde kendiliğin hem hiç değişmeyen hem de değişen yönleri vardır. Winnicott bunlara hiç iletişim kurulamayan, yalıtılan ve korunan bir çekirdeği de eklemiş buna incommunicado[2] kendilik demiştir. Birçok farklı ilişkide deneyimlenen kendilik halleri benlik tarafından bütünleştirilir. Dağınık parçalar “Topla kendini!” uyarısıyla toplanabilir. Kendiliğin doğuştan gelen ve ilişkilerdeki etkileşimlerle ve özdeşleşmelerle gelişen yönleri zaman içinde az çok evrilebilir. Bu evrilme “Kendini çok geliştirdi. Kendini çok değiştirdi.” biçiminde ifade edilir. Bu ifadelerde değiştiren ve geliştiren benliktir.

Depresif bir kişi üzerinden benlik ve kendilik ilişkisini düşünürsek, depresif nevrozda benliğin kendiliğe yaptığı yatırım ve ayrışma azdır, nesneyi yaşatmak ana amaçtır ve benlik nesneye yatırım yaptığında kendisine yatırım yaptığını zanneder. “Hiç kendimi düşünmedim. Hep onun için yaşadım.” cümlelerini depresif nevrozlu hastalarda sık duyarız. Bunu söylüyor olması benliğin hem nesneyi kendisinin yerine koyduğunu hem de nesneyi yaşatmaya çalıştığını algıladığını gösterir. Genellikle bu algılama yalnızca nesneye yönelik derin bir hayal kırıklığı anında ya nesne öldüğünde fark edilir. Benliğin kendisini düşünmek; nesneyi ihmal etmek (ya da yemek) anlamına geldiğinden suçluluk yaratır, ihanet ve bencillik olarak yorumlanarak bundan hızla vazgeçilir.

Ayrılığın kalıcı hali olan ölüm, fiziksel ve düşlemsel olarak kendilik ve nesne ayrımının ve narsisistik yaralanmanın en somut halidir. Bu açıdan yas çalışması; benliğin, kendilik ve nesne ilişkisini yeniden düzenlemesidir. Bu süreçte ruhsal ögeler arasındaki ilişkilerin doğası iyice belirginleşir. Freud’un “Yas ve Melankoli” ve Klein’ın “Yas ve Manik Depresif Durumlarla İlişkisi” başlıklı makaleleri benlik, kendilik ve nesne arasındaki bağlantıları ortaya koyarlar. Yukarıdaki yaklaşım ile ben ve kendi kelimelerinin kullanımlarına bakıldığında ve bununla birlikte yas sürecinin ayrılığın etkisini iyice açığa çıkarmasından yararlanıldığında Freud’un “Yas ve Melankoli” makalesi önemli veriler sunmaktadır.

 

“YAS VE MELANKOLİ” MAKALESİNDE BENLİK, KENDİLİK VE NESNE İLİŞKİLERİ başlıklı yazıya da bakabilirsiniz.

KLEİN'IN “YAS VE MANİK DEPRESİF DURUMLARLA İLİŞKİSİ” MAKALESİ'nin değerlendirildiği bir yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

 


[1] “Psychoanalytıc Terms & Concepts (2012), Edited by Elizabeth L. Auchincloss ve Eslee Samberg, American Psychoanalytic Association, Self, s. 231, Yale University Press, New Haven and Londra.” dan özet çeviridir. İtalikler çeviriye yapılan eklemelerdir.

[2] Communicating and not communicating leading to a study of certain opposites. In: The Maturational Processes and the Facilitating Environment (1965b). London: Hogarth, 1965 (179–192).