• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

PSİKANALİZDE KENDİLİK KAVRAMININ GELİŞİMİ

PSİKANALİZDE KENDİLİK KAVRAMININ GELİŞİMİ

Freud[1] ve birçok analist, yazılarında kendilik (Selbst) ve ego (das Ich) terimlerini esnek bir şekilde kullanmış, tam olarak ayrım yapmamıştır. Her ikisinin zihinsel failliğine ve kişisel bir kendiliğin öznel deneyimine atıfta bulunmak için “das Ich”i (Standart Baskıda İngilizce'ye “ben” yerine “ego” olarak çevrilmiştir) tercih etmiştir. Benlikten farklı olarak kendilik kavramı, klinik ve teorik gelişmeler ışığında ancak yavaş yavaş gelişmiştir. Freud, özsaygının ve özgüvenin; kişinin ideallerini gerçekleştirerek, benlik idealine benzer niteliklere sahip bir başkasını severek ya da böyle biri tarafından sevilerek pekiştirildiğini savunur. Özsaygının ve özgüvenin köklerini çocuksu narsisizmin tümgüçlülüğüne dayandırmıştır.

Freud, “Benliğin karakteri, terk edilmiş nesne yatırımlarının bir çökeltisidir.” diyerek, çocuğun ana-babaya yönelik libidinal yatırımlarından vazgeçip yerine özdeşleşmelerin gelmesiyle ruhsallığın geliştiğini belirtmiştir. Bu tespit ile kendilik ve nesne ilişkilerinin ayrışma süreçleri temelinde geliştiğini ve bunun benliği etkilediğini göstermiştir.

Hartmann narsisizmi, benliğe değil de kendiliğe yapılan libidinal yatırım olarak tanımlayarak Freud'un narsisizm ile ilgili terminolojik belirsizliğini açıklığa kavuşturmuştur. Jacobson (1964), benlik ve kendilik arasındaki ayrımı daha da keskinleştirmiştir. Kendiliğin (ve kendilik tasarımının) gelişimini nesne ilişkilerinin gelişimiyle birlikte açıklamıştır. Kendiliğe duyulan güven ve saygıyı, kendilik tasarımının, arzulanan kendilik kavramı ile arasındaki mesafeyi yansıttığını belirtmiştir. Aynı zamanlarda Erikson (1950, 1956), ergenlikte kimlik oluşumuna yol açan gelişim aşamalarının nihai sonucu olan “benlik kimliği” kavramını önermiştir. Erikson'un kimlik kavramı, daha sonra başkalarının kendilik kavramıyla tanımladıklarının benzeridir.

Schafer (1968b) kendiliği; bir alan, bir fail ve bir nesne olarak tanımlayarak, kendilik deneyiminin birçok anlatısal yönünü betimlemiştir. Ayrıca, zihinsel yaşamın birçok yönünde yansıtıcı kendilik tasarımının varlığının (veya yokluğunun) katkısını da tanımlamıştır. W. Grossman (1982) kendilik deneyiminin fantezi yönlerini de vurgulamıştır.

Fairbairn’ın da kendilik ve nesne ilişkilerine katkıları olmuştur. Benlik terimini kendilik kavramına yakın bir biçimde kullanmıştır. Merkezi benlik, libidinal benlik ve antilibidinal benlik ve içsel sabotajcı gibi kavramsallaştırmaları olmuştur. Her benlik durumunu bir nesne tasarımı ile ilişkilendirmiştir. Bu ilişkilendirme benlik durumlarının kendilik tasarımları haline getirir. Günümüzde klinik olarak kavramsallaştırmaları yaygın bir kullanım kazanamamıştır.

Winnicott[2], gerçek ve sahte kendilik kavramlarını geliştirmiştir. Kendiliğin gelişiminde gerçek ve canlı hissetmenin ancak yeterince iyi bir annenin bakımı ve sevgisi ile olabileceğini belirtmiştir. Kendilik, öznel bir olma halinin tanımlar. Kendilik başlangıçta parçalı ve bütünleşmemiş bir durumdadır. Kernberg’in iyi ve kötü kendilik ve nesne tasarımları gibi Winnicott da sakinleşmiş ve uyarılmış kendilik ve nesne tasarımlarını tanımlar. Benlik geliştikçe kendilik bütünleşmeye başlayabilir. Bir miktar kendilik bütünleşmemiş kalır ve psikolojik gerileme ile ortaya çıkan yaratıcılığın kaynağıdır. Gelişim sürecindeki yaşamın toplamı kendiliği oluşturur. Kendilik bedenin içindedir ve beden ile bağlantılıdır. Annenin ayna işlevi ile kendilik biçimlenir. Kendilik nesnelerle kurduğu ilişkilerde yaptığı özdeşimler ile gelişir. Anne-babanın çocuğa bakışını çocuk, kendiliğine bir bakış olarak içselleştirir. Çocuğun benliğinin de kendiliğine karşı bir bakışı vardır.

Kohut'un (1971, 1977) çalışması, hem narsisizm hem de kendilik kavramlarında, kendilik psikolojisinin gelişmesine yol açan önemli bir dönüm noktasıdır. Kohut, kendiliği hem deneyimlemeye yakın olan öznel deneyimin yeri hem de deneyimlemeden uzak metapsikolojik bir kavram olarak görmüştür. Kohut için kendilik; failliğin kaynağı, eylemlerin başlatıcısı ve duygulanımların düzenlendiği yerdir. Aynı zamanda kendilik saygısının, güvenin, zaman ve mekanda süreklilik duygusunun kaynağıdır. Kohut, bir kutupta güç ve tanınma çabalarından, diğer kutupta ise idealize edilmiş hedeflerden oluşan iki kutuplu bir kendilik ortaya koymuştur. Winnicott'a benzer şekilde Kohut, yapısal olarak sağlam bir kendiliğin, henüz gelişmekte olan kendilikte olmayan temel işlevleri sağlayan başka bir kişiyle (bir kendiliknesnesi ile) empatik bir ilişkiye bağlı olduğuna inanıyordu. Aslında, Kohut'a göre kendilik, ayrılmaz bir şekilde bir kendilik-kendiliknesnesi ana yapısına gömülüdür. Yine Winnicott gibi, çevresel desteğin yokluğundan bütünleşik kendilik deneyiminin oluşamadığını ve bunun kendiliğin parçalanmasına veya kendilik bozukluklarına neden olduğunu belirtmiştir. Kendilik bozuklukları, özellikle bütünleşmemiş, çocuksu bir büyüklenmeci kendilik olmak üzere, çözülerek ayrılmış bir kendilik durumunu yansıtır. Kohut, kendilik ve patolojik narsisizm üzerine geniş bir yazın bırakmış onu takip eden bir kitle oluşmuştur. Zamanla kullandığı dil ana akım psikanalizden çok farklılaşmıştır.

Klein, Jacobson, Fairbairn, Winnicott ve Kohut'un çalışmalarını sentezleyen Kernberg (1975), nesne ilişkileri teorisinin ve benlik psikolojisinin bütünleştirilmesini önermiştir. İki temel görevin önemini vurgulamıştır:

  1. kendiliğin nesneden ayrıştırılması,
  2. kendiliğin ve nesnenin "tümüyle iyi" ve "tümüyle kötü" deneyimlerinin normal ve "bütün" kendilik ve nesne tasarımlarıyla bütünleştirilmesi.

Kernberg’e göre kendilik deneyiminin çelişkili yönlerini bütünleştirilebilirse kendilik sabitlik ve süreklilik kazanır. Kernberg'in görüşüne göre, bu gelişimsel süreçlerdeki başarısızlıklar psikotik ve sınırda psikopatolojiler ile ilişkilidir. Ona göre narsisistik patoloji, gerçekteki kendiliğin savunma amaçlı olarak ideal kendilik ve ideal nesne tasarımları ile kaynaşmasıyla ortaya çıkan patolojik büyüklenmeci kendilik ile gelişir.

D. N. Stern (1985), bebek gözlemlerinde edindiği veriler ile bebek ve bakıcının öznellikler-arası ana yapısında gelişen beş kendilik duygusunu tanımlamıştır:

  1. duyumların ve duygulanımların bütünleşmesine, ilişki kurmaya ve algılamaya başlamaya dayanan “ortaya çıkan kendilik” (emergent self);
  2. (a) failin kendilik olması, (b) kendilikte bütünleşmişlik hissi, (c) duygular ve (d) devamlılık hissi veren bir kendilik geçmişi aracılığıyla oluşan bir “çekirdek kendilik” (core self);
  3. kişinin öznel deneyimi hakkında iletişim kurabileceği diğer zihinlerin farkındalığı yoluyla oluşturulan bir “öznel kendilik” (subjective self);
  4. simgeler yoluyla deneyim hakkında iletişim kurabilen bir “sözel kendilik” (verbal self);
  5. ve otobiyografik geçmişten doğan, anne babalar ve kardeşlerle birlikte inşa edilen ve daha önceki tüm kendilik duygularını daha da ileri götüren ya da pekiştiren bir “anlatısal kendilik” (narrative self).

Stern ayrıca, artan öznellikler-arasılık kapasitesinin bir parçası olarak, bebeğin nasıl hem başkalarına karşı kendilik duygusu hem de başkalarıyla birlikte bir kendilik duygusu oluşturduğunu anlatmıştır. Emde (1988), doğuştan gelen temel içsel güdüler arasına kendilik düzenlemesini dahil etmiştir. Stern'e benzer şekilde Emde, ayrılığın ve ilişkinin bir arada var olduğunu öne süren bir “bağlılık içinde özerklik” kavramını önermiştir.

 


[1] “PSYCHOANALYTIC TERMS & CONCEPTS (2012), Edited by Elizabeth L. Auchincloss ve Eslee Samberg, American Psychoanalytic Association, Self, s. 231, Yale University Press, New Haven and Londra.” dan özet çeviridir. İtalikler çeviriye yapılan eklemelerdir.

[2] THE LANGUAGE OF WINNICOTT (2007), Jan Abram, A Dictionary of Winnicott’s Use of Words, Self, s. 295, Karnac, Londra.