RUHSAL DÜNYANIN "NESNE"LERİ
Anaklitik nesne: Freud’un yaslanılan, bağımlı olunan anlamında kullandığı “anlehnung” kelimesinden türemiştir. Tıpkı erken çocukluktaki (besleyen) anne – (koruyan) baba ile ilişkide olduğu gibi, pasiflik, bağımlılık ihtiyaçlarını ve sembolik olarak beslenme, korunma ve destek bulma arzusunu doyuran bir nesnedir. Anaklitik nesne, bebeğin cinsel dürtülerini benliğin kendiliği koruma (self preservative) dürtüleri üzerinden doyurur. Yani hem sütle besleyen hem de cinsel açıdan uyaran bir “meme”dir. Kendiliği koruma ile cinsellik dürtüleri ayrışmamış, simgeleştirme gelişememiş, cinsellik otonom hale gelememiştir (Laplanceh ve Pontalis). Anaklitik nesne, arzuları doyurmaktan çok ihtiyaçları karşılar. İnkorporasyon ile introjeksiyon-projeksiyon düzenekleri baskındır. Spitz çocukluktaki anaklitik depresyonu bu nesneyle kurulan bağın kopmasına bağlamıştır.
Narsisistik nesne: Gerçekte ya da düşlemde; ya öznenin kendisi gibi olan ya öznenin geçmişteki haline benzeyen ya öznenin olmak istediği gibi olan ya da bir zamanlar kendisinin bir parçası olarak deneyimlenen bir nesnedir. Narsisistik nesne özsaygıyı korumak ve dengelemek için seçilir ve özneye benzemesi esastır. Narsisistik nesne kendiliğe bağlıdır, ayrışmamıştır. Narsisistik nesne ülküleştirilirken kendilik de ülküleştirilmiş olur. Annie Reich, kadınlardaki narsisistik nesne seçimini araştırmıştır. A. Reich, kadınların büyüklenmeci çocuksu benlik idealini erkeğe dışsallaştırarak onu nasıl tanrısallaştırdığını ve ona boyun eğdiğini açıklamıştır. Rosenfeld, narsisistik nesnenin tümgüçlü bir biçimde inkorpore edildiğini ve kişinin malıymış gibi kullanıldığını belirtir. Narsisistik nesne, kişinin olamadığı ama olmak istediği parçalarını içine attığı bir kapsayıcıdır. Narsisistik nesne ilişkisi, ön planda ülküleştirme ve arka planda değersizleştirme içerir. Beğenme ve haset iç içedir.
Kimlik yapılanmasının temelini narsisistik nesne seçimi oluşturur. Kimlik; kişinin kendisine benzeyenlerin, ona bir geçmiş ve gelecek vadedenlerin, bir parçası olmak istediği ve ona idealler veren bir topluluğun narsisistik bir nesne olarak seçilmesi ile oluşur.
Dürtü nesnesi: Freud dürtüyü tanımlarken dürtünün amacı ile dürtünün nesnesini birbirinden ayırmıştır. Psikoseksüel gelişim dönemlerine özgü her dürtü bileşeninin yöneldiği bir dürtü nesnesi vardır. Dürtü nesnesi erotojenik bölge ile bağlantılıdır. Örneğin oral dönemde dürtü nesnesi memedir. Dürtü nesnesi; içgüdüsel, yaşamsal, dönemsel, ilişkisel ve kişisel geçmişe ait ögeler taşır. Benliğin kendiliği koruma dürtüleri için dürtü nesnesi kendiliktir. Edilgen konumda kişi kendisini bir başkasının dürtü nesnesi olarak sunar. Etkin konumda benlik bir başkasını dürtü nesnesi olarak kullanır.
Kleiniyen bakış açısına göre her dürtü, dürtüye özgü bedensel duyumlara özgü bir nesne ortaya çıkartır: açlığa 'neden olan' bir anne veya açlığı 'tatmin eden' bir anne, soğuğa neden olan veya ısıtan bir anne, güvenilmez bir şekilde veya şefkatlice kucaklayan bir anne vb. Kendilik ve nesne birbirine karşıt çiftler halindedirler. 'Anne' olarak adlandırılan bu nesneler, dışarıdan bir gözlemci tarafından algılanan gerçek anneden farklıdır, özneldir. Çünkü bebeğin algıladıkları çok radikal bir şekilde birbirinden farklıdır ve algıladığı nesneler bedeninin içsel durumlarına bağlıdır.
Fobik nesne: İçsel korku; yer değiştirme, yoğunlaştırma, yansıtma ve dışsallaştırma ile dışarıdaki bir nesneye (eşya, hayvan ya da insan) yansıtılır. İçsel çatışma ve saldırganlık dışsallaştırılmış, bir nesnede somutlaşmış olur. A. Sandler fobik nesneyi fobik durumlardan ayırır. Fobik nesnenin simgesel bir yönü vardır. Fobik durumlar ise benliğin denetiminin tehdit eder ve çöküş korkusu yaratır. Birçok çatışma aynı anda çözüm bulur, hoşnutsuzluk yok edilir. Örneğin Küçük Hans at fobisi ile hem babasının kastrasyonuna yönelik korkusunu ata yansıtmış hem de evde kalarak annesinden ayrılmamış olur. A. Sandler, fobik nesneyi geçiş nesnesinin negatifi olarak görmüştür. Fobik nesne ile geçiş nesnesi gibi sürekli bir ilişki vardır ve çatışma nesneye yansıtılır ama geçiş nesnesi yakında tutulmaya çalışılırken fobik nesneden kaçınılır. Fobik nesne, içsel ve dışsal olanı böldüğünde, korku ve kaygıların işlenmesini engelleyerek bir dirence dönüşür.
Geçiş nesnesi ve geçiş olgusu: Winnicott, bazı bebeklerin kendilik ve nesne arasında ayrım yapmayı öğrenmeden önce, kaygıdan kaçınmak için battaniye veya oyuncak hayvan gibi cansız bir nesneyi yanlarında tutmak istediklerini gözlemledi. Hem anneyi hem de çocuğu simgeliyor gibi görünen bu nesnelere geçiş nesneleri dedi. Çocuğa nesnenin yokluğunun gerçekliğinden bir miktar bağımsızlık sağlayan çeşitli geçiş fenomenleri de tanımladı.
Sıklıkla; taşınabilir, sevilen, anne ile ilişkilendirilen bir eşya (battaniye, örtü, tülbent gibi) ya da oyuncaktır (oyuncak ayı, bebek, vb). Çocuk geçiş nesnesinin üzerinde her türlü hakkı iddia eder ve ona herşeyi yapabilir. Geçiş nesnesiyle ilişkisinde bebek, gerçekliği değerlendirmeye ve neyin iç dünyasına neyin dış dünyaya ait olduğunu ayırt etmeye başlar. Üçüncü bir deneyimleme alanı oluşur. Winnicott, geçiş nesnesinin öneminin simgeselliğinden değil gerçekliğinden geldiğini vurgular. Yani meme yerine geçmesinden çok meme olmaması önemlidir. Geçiş nesnesi tümgüçlü kontrolden manipülasyonla kontrole ve buradan da nesne kullanımına geçişi sağlar.
(Daha detaylı bilgi almak için burayı tıklayınız.)
Fetişistik nesne: Anna Freud, çocuğun, erişkin bir fetişist gibi, bazı nesnelere, kendisinin ya da başkasının bir beden parçasına narsisistik ya da nesne libidosunu yatırabileceğini belirtmiştir. Wulff (1946) ve Winnicott’ın (1953) çalışmaları ile (daha çok preödipale özgü) geçiş nesnesi ve (hem preödipal hem de ödipal kaygılara özgü) fetişistik nesne birbirinden ayrıştırılmıştır. Greenacre’a göre infantil fetiş, geçiş nesnesinin aksine, anne ile ilişkideki kronik bir bozukluğu gösterir. Fetişistik nesne kadının penissiz olduğunu inkar ve ret etmek için kullanılır. Erkekte sadistik kastrasyon, kadında sadistik penetrasyon ve eşcinselliğin yarattığı yoğun kaygıdan korur. Annenin cinsel organı ile karşılaşmanın travması, benlik ikiye bölünerek aşılmaya çalışılır; kadının penisi vardır ve penisinin olmadığını biliyorum (Freud, 1927). Greenacre (1953), kastre edilmiş anne ile preödipal özdeşime vurgu yapar. Beden imgesindeki kırılganlık ve kararsızlık fetişistik nesnenin görsel ya da dokunsal introjeksiyonu ile giderilir. Fetişistik nesne; iç çamaşırı, korse, ayakkabı, vibratör vb. eşyalardır ve bunlara büyüsel bir güç yüklenmiştir. Cinsel uyarılma için bunların ortamda bulunması gerekir. Fetişistik nesne cinsiyet farkının yarattığı kastrasyon kaygısına karşı kullanılırken geçiş nesnesi annenin yokluğunun yarattığı ayrılık kaygısına karşı kullanılır. Fetişistik nesne, anne ve oğul arasındaki penisin olması ve olmaması farkından türediği için aynı zamanda oğulun annesinden ayrışması ile de ilişkilidir.
Homeovestit nesne: fetişistik nesne “annenin” penisini simgeleyen bir eşya iken homeovestit nesne “babanın” penisini simgeleyen bir eşyadır. Homeovestit nesne, baba ile özdeşleşmede kullanılır. İlişki kurulan nesne (kişi ya da eşya), fallik, tümgüçlü ve ülküleştirilmiş babanın yerine geçer. Eğer kişi erkek ise çifte cinsiyetliliğinin erkeksi bileşenini bastırmak ve kadınsı bileşeni savuşturmak için dokunma ya da görme yoluyla homeovestit nesneyi (örneğin asker üniforması) kullanır. Hemcins ebeveyni taklit etmeye çalışırken onunla rekabetten, ensestten ve saldırganlıktan kaçınır. Eşcinsellik eğilimleri devam eder.
Transvestit nesne: Karşı cinsiyete ait nesneler, özellikle de giysilerdir. Giyim nesneleri erotikleştirilmiştir ve narsisitik doyum verirler. Stoller (1975) erkek transvestizmini şu özelliklerini belirtmiştir:
- nesneyle gösterimci bir büyüklenme sağlayarak küçüklük duygusunu tersine çevirmek,
- kadınlardan intikam almak,
- öznel kadın olma duygusunu ve anneyle birincil özdeşimi “gerçeğe dökmek”,
- yalnızca aşağılanmış erkekle değil hükmedici, saldırgan ve fallik anne ile özdeşleşmek.
Transvestit nesne, açıkça penisin yerine geçer ve kadın penislidir. Transvestit, fetişistik nesnesini giyer. Transvestit giysi hem altında penisi saklar hem de penis yerine geçer. Stoller (1966), transvestik davranışı olan bir çocuğun annesini analiz etmiş ve annenin çocuğunu bir geçiş nesnesi olarak kullandığını ortay çıkartmıştır. Boşluk hissi yaşayan anne, oğlu doğunca boşluk hissinden kurtulmuş ve kendi annesinden ayrışmamak için oğlunu bir geçiş nesnesi haline getirmiştir. Anne, oğlunu hep yanında tutmuş ve ayrışmasını engellemiştir.
Fetişistik, homeovestit ve transvestit nesne kullananlar genellikle benlik güçsüzlüğü, yoğun kastrasyon kaygısı, ayrılık kaygısı, beden bütünlüğünü kaybettiğini hissettirecek kadar istikrarsız beden imgesi, birincil özdeşleşme sorunu, beden imgesinin çifte cinsiyetliliği, beden ve fallusu özdeş görme sorunları taşır.
Kapsayıcı ve kapsanan nesne: Bion’un kavramsallaştırdığı bu nesne, annenin kapsayıcı rolünü vurgular. Kapsayıcı nesne bebeğin katlanamadığı duyguları, duyumları, kendilik ve nesne ile ilgili halleri alır ve katlanabilir hale dönüştürerek geri verir. Bu işleme Bion düşlemleme-reverie demiştir. Bu etkileşimi içselleştiren bebek duygularını kapsayabilir hale gelir. Bu yapabilmek için annenin ruhsal bir alanı, anlam yaratma kapasitesi (alfa işlevi) ve kendi üzerine düşünebilme kapasitesi olmalıdır. Düşlemleme, alıcı, duyumsayıcı, deneyimleyici, kapsayıcı bir benlik işlevidir.
Otistik nesne: Frances Tustin (1980) tarafından ortaya atılan bu kavram, psikotik çocukların fiziksel nesneleri duyumsal yollarla kullanmasına atıfta bulunmaktadır. Bu nesneler genellikle küçük ve serttir (örneğin, anahtarlar, küçük metal arabalar). Amaçları için kullanılmazlar. Bunun yerine, zihni stabilize etmek için bir iskele yapı olarak kullnılırlar.
Tustin'e göre, bu tür nesnelerin hem garip hem de ritüellistik nitelikleri vardır ve çocuk onlarla yoğun olarak meşgul olur. Bu nesnelerle ilgili hiçbir fantezisi olmayabilir ya da bedensel duyumlara çok yakın olan son derece kaba fantezilerle ilişkilendirilebilirler. Kullanımlarında garip bir karışıklık ve rastgelelik, onlara yoğun bağlılıkla bir arada var olur. Kayıpları bir vücut parçasının kaybı olarak hissedilir ve bu nedenle hemen değiştirilirler.
Bu sanrısal otistik nesnelerin kullanımını sürdürmek için, somut nesneler kullanım değeri veya sembolik değeri için değil, yalnızca sundukları yüzey duyumları için manipüle edilirler. Vücut ve çevre arasında bir süreklilik ve yapışıklık yanılsaması verirler. Yüzey hissi, annenin göğüs ucundan ayrılmayı önlerken, bedensel bir sınır sağlamaya hizmet eder.
Özne, kendi salgıları (gözyaşları, tükürük, idrar, dışkı) ve otistik nesneler aracılığıyla, Tustin'in dediği 'otistik biçimler’ yaratır. Otistik biçimler, bulanık ve dengesiz konturları olan deri veya mukozadır, .
Bağlantı Nesnesi: Bağlantı nesneleri yas tutanların olağan dışı bir önemle yatırım yaptıkları gündelik eşyalar ve aynı zamanda patolojik yasların kapısını açan anahtarlardır. Ölenin bir şalı, geride kalmış bir kaseti, onu anımsatan bir melodi bağlantı nesnesi olabilir. Yitim kaygılarının baş edilmesi bağlantı nesnesinin birincil amacıdır. Bağlantı nesnesi titizlikle korunur, çünkü yas tutan kişi, onu, kederini dışsallaştırmak için kullanır. Bağlantı nesnesi kullanarak üzüntüyü dışsallaştırmak, yası bitmeyen kişiye bir kontrol duygusu verir. Bağlantı nesnesine bir şey olur ve üzüntü ortadan kaldırılmazsa yas tutan kişi savunmasından yoksun kalır ve acı veren duyguların şiddeti altında ezilir. Hasta bağlantı nesnesini bir yandan görüş alanından uzaklaştırmağa çalışırken bir yandan da onun nerede bulunduğunu bilmek zorundadır. Öleni bırakma/gönderme/yok etme çabaları ile öleni bırakmama/içerde tutma eğilimleri, bu öğede karşılaşır, birleşir ve yoğunlaşırlar. Patolojik yastakiler bağlantı nesnelerinin nerede bulunduklarını her an bilmek ama aynı nesneyi belli bir uzaklıkta tutmak zorundadırlar. Öfke bağlantı nesnelerinde de vardır. Bu kapsamda bağlantı nesneleri ayrılık paniğinden doğan öfkeye de hakim olma aracıdır. Ölenin son anını da simgeler ve ölenle ilişkilerin sürmesini sağlayan bir araçtır. Ölünün geri gelmesi dilekleriyle onun yitmesi özlemleri arasındaki çifte değerlilik, bağlantı nesnelerinin dinamiğinde vardır.
Kimlik nesnesi: Bu nenseler dışsal nesnelerdir ama bir topluluk için özel bir anlam taşırlar. Genç bir topluluğun kullandığı yaka iğnesi, kızlara ya da erkeklere özgü giysiler, madenciler için bir çekiç simgesi, ülkeleri temsil eden bayraklar gibi nesnelerdir. Bu nesneler topluluğa aittir ve üyeler bu nesnelere yükledikleri anlamlarla ya da bunları taşıyarak bir topluluğa ait olduklarını gösterirler. Topluluğa aidiyeti gösteren dövmeler bu nesnelerin ilkel bir biçimidir.
Volkan, özellikle topluluklar arası çatışma dönemlerinde böyle nesnelerin önem kazandığını gözlemlemiştir. Bu nesneler, topluluktan uzak olduğunda kişinin topluluk ile ruhsal bağını sürdürmesinde yardımcı olur. Topluluk ile çekilen fotoğraflar bunun en somut örneğini oluştururlar. Kimlik nesnesi bir topluluğu tek bir nesneye indirgeyerek kendiliğin topluluk ile ilişkisini düzenlemesini sağlar. Kimlik nesneleri diğer topluluklarla ya da aile ile bağları ayrıştırmada da kullanılır. Anne-babanın istemediği biçimde giyinmek, onların önemsemediği nesneleri önemsemek, bir Türk gibi ya da bir Hristiyan gibi giyinememek, onların kimlik nesnelerini kullanmamaya özen göstermek. Ergenler, göçmenler, rakip takımlar kimlik nesnesini edinme ve gösterme konusunu önemserler.
Psikanalitik nesne: Wilfred Bion’un (1970) terimidir. Psikanaliz seansında, analize uygun gözlem ve araştırma yapan nesneyi tanımlamak için kullanmıştır. Bu nesnenin yedi özelliği vardır:
- kendisiyle temas halindeki bir hastanın sözlü çağrışımları ve sözsüz jestleri yoluyla tezahür eder;
- genetik geçmişi hastanın düşünme biçimine benzer şekilde evrilmiştir;
- kısmen, hastanın karakteriyle bütünleşmiştir;
- hastanın beklentilerini içerir ve sahneye çıkartır;
- bir yönü vardır;
- analistin sezgisi tarafından "keşfedilmiştir" ve
- yorumlamadan sonra değişir.
KAYNAKLAR
Auchincloss, EL, Eslee S. (2012). Psychoanalytic Terms & Concepts. New York: American Psychoanalytic Association.
Hinshelwood (1991). A Dictionary of Kleinian Thought, (Free Association Books, 1989.
Moore, B. and Fine, B. (1990). Psychoanalytic Terms and Concepts
Mitrani, J., (2011). Bion Today, Ed. Chris Mawson Taking the transference: some technical implications in three papers by Bion, s. 216, Routledge, Sussex.
Odağ, C. (2012) Nevrozlar 3, Odağ Yayınları, İzmir.
Salzman, L. (1965). Obsessions and Phobias1. Contemp. Psychoanal., 2(1):1-25
Sandler A. 1990. "Comments on Phobic Mechanisms in Childhood*. Scand. Psychoanal. Rev., 13(1):1-15
Scott, W., Clifford M. (1948) ‘Some embryological, neurological, psychiatric and psycho-analytic implications of the body schema’, Int. J. Psycho-Anal. 29:141-55.
Volkan, V. (1993) Gidenin Ardından, Odağ Yayınları, İzmir.
Winnicott, D. W. [1971]. “Geçiş Nesneleri ve Geçiş Olguları”, Oyun ve Gerçeklik, Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek 2, İstanbul, 1993
Zavitzianos, G. (1982). The Perversion of Fetishism in Women. Psychoanal.
Q., 51:405-425
Zavitzianos, G. (1977). The Object in Fetishism, Homeovestism and Transvestism. Int. J. Psycho-Anal.,
58:487-495