• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

GÖÇÜN KOŞULLARI VE NEDENLERİ

GÖÇÜN KOŞULLARI VE NEDENLERİ

Göç olayını çevreleyen koşullar ve göçe neden olan güdülenmeler, göçün ardından yaşanacak psikolojik olayları belirlemede büyük rol oynar. Örneğin göçün geçici ya da sürekli olması, kişiyi çok farklı etkiler. Önceden belirlenmiş bir zaman dilimi için yabancı bir ülkeye atanmış bir diplomatın durumu, yeni bir ülkede yaşam kurma umuduyla evini terk etmiş bir göçmeninkinden farklıdır. Kişinin ülkesini terk etmesinin ne düzeyde kendi kararıyla olduğu göç sonrası uyum sürecini etkiler. Ayrıca, kişinin bir yerden, ülkesinden ayrılırken gerekli hazırlığı yapmada yeterli zamana sahip olup olmaması da bu durumla ilgilidir. Ani bir ayrılık, olası yas sürecini engeller ve devamındaki uyumu zorlaştırır. Anayurdunu yeniden ziyaret edebilme olasılığı, göç sürecinin sonuçları üzerinde etkilidir. Anayurtlarını kolaylıkla ve sıklıkla ziyaret edebilenler, böyle bir “duygusal açıdan yeniden beslenme” olanağı bulamayanlara göre daha az acı çekerler. Kişinin ülkesinden ayrılma nedenleri de yeni ortama uyumunun başarılı mı başarısız mı olacağını belirleyici bir rol üstlenir. Dış gerçeklik bağlamında, kişi maddi zorluklardan, siyasi baskıdan veya ırksal çatışmalardan mı “kaçıyordu”, yoksa yeni olanaklara, daha geniş ufuklara doğru mu “gidiyordu”? Psikolojik açıdan göç, eski duruma karşı kaygılı ve kızgın bir başkaldırı mı, yoksa benliğin dış dünyayı değiştirme yeteneğinin bir dışavurumu muydu? Çoğu zaman, eğer ebeveynlerden ayrılık iç dünyada zorluk yaratıyorsa

başka bir ülkeye gitmek aldatıcı bir ayrılma ve bağımsızlık hissi sağlayabilir. Başka bir ülkeye göç etmek, ebeveynlerden birini ya da her ikisini ve hatta bir kardeşi terk etme yolu olabilir. Göç, zulüm edici ve can sıkıcı bir ilişkiden kurtulma isteğine hizmet edebileceği gibi, talepkar ya da denetleyici bir ebeveynden öç almaya da hizmet edebilir. (Marlin 1997)

 

Tüm bunlar, “göçmen” ile “sürgün” arasındaki ayırımı ortaya koyar. Gerçekten de aralarında beş önemli ayırım vardır.

1.       Sürgün kendi ülkesini terk etmeye zorlanmışken, göçmen gönüllüdür.

2.       Sürgün ayrılışından önce ya çok az zamana sahiptir ya da bu konuda hiç uyarılmamıştır. Göçmenin ise ayrılık hazırlıkları için daha çok zamanı vardır.

3.       Göçmenin evden ayrılışına genellikle daha az örseleyici olaylar eşlik eder; sürgün ise genellikle anayurdundaki yıkıcı ve zarar verici bir sosyopolitik durumdan kaçar.

4.       “Aitlik bağı” (Akhtar, 1992) kopmuş olan sürgün çok önemli bir duygusal açıdan yeniden beslenme şansını kaybederken, göçmen anayurdunu ziyaret etme şansını elinde tutar.

5.       Bu iki grubun ev sahibi toplum tarafından karşılanmaları da farklılık gösterme eğilimindedir. Göçmen daha hafif bir sosyopolitik yükle gelir ve şüpheyle bakılan, isteksizce kabul edilen sürgünden daha çok konukseverlik görür. Bu dışsal ayrımlar, iki gruptaki iç dünyadaki yas ve uyum süreçleri arasında farklılıklar olmasının nedenleridir.

 

Hiç şüphe yok ki, kendi iradesi dışında “evini” kaybetmek, bir bireyin ya da bir topluluğun karşılaşabileceği en örseleyici kayıplardan biridir. Hiçbir fiziksel tehdit ya da gerçek yaralanma olmasa bile, evle ilgili güvenlik, tanıdıklılık ve tarihsel süreklilik hislerinin kaybı ağırdır. Örneğin Irak’ın Kuveyt’i işgalinden üç yıl sonra (1992-93), saldırıdan en ağır biçimde etkilenenlerle yapılan bir çalışmada, bunların arasında o sırada ülke dışında olan birçok birey olduğunu gördük. Bu gibi bireyleri simgeleyen bir örnek toplulukla yapılan kapsamlı görüşmeler, bu kişilerin, Kahire, Londra ve Amerika Birleşik Devletleri’nde kendilerine geldiklerinde ve “artık bir ülkeleri olmadığı” gerçeğini ayrımsadıklarında yaşadıkları travmayı ortaya koydu. Fiziki olarak “güvendeydiler” (Birçoğu, aile üyelerini vahşi işgalin içinde bırakmış olsalar da.), ama pasaportları ve paraları artık geçersizdi; kendilerini tam anlamıyla kimliksiz bir halde bulmuşlardı. (Howell, 1999)

Eğer sığınmacılığın ve göçmenliğin iç dünyadaki boyutları, kişinin yaşamında farklı dönemlere denk gelirse, sorunlar daha da karmaşık hale gelir. Örneğin, kişi bir ülkeden diğerine bir sürgün ya da bir sığınmacı olarak göç edip yıllar sonra da bir başka üçüncü ülkeye gönüllü olarak yeniden göç edebilir. Bu gibi durumlarda yas sürecindeki psikolojik değişimler daha karmaşıktır. Sıklıkla, bir zamanlar kişinin dışarı atılmış olduğu ülke değersizleştirilir ve yası tutulmaz, gönüllü olarak terk edilen ülke ise hem ülküleştirilir hem de az çok yası tutulan bir nesne olarak işlev görür.

 

Bu bölüm, Halime Odağ Vakfı Yayınlarından çıkan, Prof.Dr. Salman Akhtar'ın "Kimlik Ve Göç" adlı kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır.