GÖÇ EDEN İNSAN
Yeryüzünde her yıl milyonlarca insan ekonomik, sosyal, güvenlik, sağlık, doğal afetler veya daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak gibi birçok nedenden dolayı göç etmek zorunda kalmışlardır. Kelime olarak göç; ekonomik, toplumsal, ve veya siyasal nedenlerle bireylerin ya da toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir bölgeden başka bir bölgeye veya bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitmeleri olarak tanımlanabilir; buna göre iç ya da dış göç söz konusudur. Bu nedenle göç olayı insanların ve toplumların en önemli yaşantılarından biri olagelmiştir. Göç toplumu sosyal, kültürel, ekonomik, politik, sağlık gibi tüm bileşkeleriyle etkileyen bir olaydır.
Ülkemizde iç ve dış göçün sık yaşandığı söylenebilir. Ülkemizin birçok yerinden kalkan insanımız değişik zaman dilimlerinde daha çok ekonomik nedenlerle, komşu ülkeler ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın birçok ülkesine göç etmiştir. Kırsal kesimden şehirlerimize göç ise, daha önceki yıllarda da olmakla birlikte, son elli yılda hızlanmıştır. Ülkemizde 1980-1985 yılları arasında her 1000 kişinin 65’i çeşitli nedenlerden ötürü ikametlerini değiştirmişlerdir; bu sayı 1985-1990 döneminde % 25’lik artışla 1000 kişide 81’e ulaşmıştır.
Türkiye ‘de 1975-1980 dönemi içinde kırsal alanlardaki yıllık nüfus artışı % 1,3, kentsel alanlardaki nüfus artışı ise % 4,4’tür. 1985’ ten itibaren de kırsal kesimdeki büyüme hızının negatif olduğu yani bu nüfusun azaldığı bilinmektedir. 1997’deki rakamlara göre de Türkiye nüfusunun üçte ikisi kentlerde yaşamaktadır. Bu rakamlar bize Türkiye’de kentleşme olayının altında yatan temel öğenin kırsal alanlardan, kentlere yapılan göç olduğunu göstermektedir.
Ülkemizde kente göç edenlerin içinde 15-24 yaş grubu egemendir. Ayrıca erkekler kadınlardan daha çok göç etme eğilimine sahiptir. Kırsal kesimden kente göç nedenlerine bakarsak;
a) Tarım kesiminin ulusal gelir içindeki payının küçülmesi ve işgücünün azalması.
b) Sanayi kesimindeki birey başına gelirin, tarım kesimindeki birey başına gelire göre 4,5 kat daha fazla olması
c) Kentlerin eğitim ve sağlık konularındaki imkanının fazla olması
d) Güvenlik nedeniyle yaşanan iç göçlerde kentlerin daha güvenli olmasıdır.
Göç için çeşitli sınıflandırmalar yapılmıştır. Göçler yerlerine göre : iç göç, dış göç, sebeplerine ve duygusal atmosferine bağlı olarak da istemli, zorunlu, ideolojik, politik, yasal ve yasal olmayan diye ayrılmıştır. Göç olayını daha iyi anlayabilmemiz için yaşanan yer kavramını daha ayrıntılı incelememiz gerekmektedir. Birincisi yeri coğrafi merkez, site, bulunduğumuz yer, bulunduğumuz durum olarak ifade edebiliriz.Bu ilişkide bir yere bağlı olmak oldukça önemlidir.Bu aynı zamanda yeterli yiyecek, su ve sağlam barınak gibi biyolojik ihtiyaçlar için zorunluluktur. İkincisi ise bulunulan yerdeki insanlar içinde etkili olmak ve beğenilmek gibi çocuk ve ergende psikososyal açıdan çok önemli olan süreçlerdir. Göç süreci tüm bu bağlar arasındaki ilişkileri yokeder ve bireyde gelecekteki yönünü belirleyememek, geçmişe özlem ve yabancılaşma, bir yere ait olma duygusunu baltalar.
Göç yaşayan ailelerde ve bireylerde birçok psikiyatrik sorun ortaya çıktığı, özellikle; depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları, somatoform bozukluklar ve uyum bozukluklarının sık görüldüğü belirtilmiştir.Göç nedeninin kişilerin kendi istekleri dışındaki sebeplerle ilişkili olmasının psikolojik sorunları arttırdığı bilinmektedir. Göç öncesi oturma yeri ile yeni yerin sosyal ve kültürel farklılığındaki fazlalığın psikolojik sorunları arttırdığı da saptanmıştır.
Çocuklar ve ergenler açısından da göç yaşantısı sonrasında ruhsal sorunların görülme sıklığı ve sürekliliği önemlidir. Çünkü bu yaş grubunun kişilik gelişiminin önemli evrelerinde sosyal, kültürel, fiziksel çevrelerinde ve ekonomik durumlarında önemli değişiklikler olmaktadır. Ergen yaş grubunun başlıca özellikleri arasında; beden gelişiminin hızla devam etmesi, sekonder cinsel karakterlerin belirginleşmesi, cinsel ilgi ve dürtü artışı, meslek seçimi ve toplumsal statünün tam olarak netleşmemesi, aileye bağımlılığın sürmesi ve kimlik yapılanmasının tam olarak oluşmamış olmasını sayabiliriz. Bu dönemde çeşitli stres etkenleri cinsiyete göre farklı sorunlara yol açabilmektedir. Bunda biyolojik farklılıklarının yanısıra ergenin içinde yaşadığı toplumun kadın ve erkek rollerine ilişkin kültürel kabullenişlerin ve beklentilerinin de önemli bir etkisi olduğu bilinmektedir.
Göç hareketlerinin ardından yaşanan sosyokültürel değişmelerin yarattığı psikolojik stresler üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Göçün, göçmenlerin sağlığı üzerinde bozulma ya da düzelmeye neden olabileceğini iddia eden çok farklı bakış açıları vardır. Bu çalışmalarda farklı klinik bulgular saptanmakla beraber, göçmenin bu kriz dönemine alışmakta zorluklar çektiği ve uyumsal bozukluklar yaşadığı da bildirilmiştir. Göç sonrası yeni bir sosyokültürel çevreye uyum, birçok duygusal ve bedensel tepkilere yol açmaktadır. Özellikle riskli bir gelişim evresinden geçmekte olan çocuklar ve ergenler için çevresel faktörlerin istikrarlı olması çok önemli ve bunun bozulması da çok tehlikelidir.
Nedeni her ne olursa olsun her yıl milyonlarca insan bir yerden başka bir yere göç etmek zorunda kalmaktadır. Göçe doğal afetler neden olabileceği gibi, insan eliyle ve kasıtlı olarak oluşturulan felaketler de neden olabilir. Dünyamız üzerinde her zaman savaşlar nedeniyle büyük kitlesel göçler olmuştur. Bu göçler ister istemli, ister zorunlu olsun her zaman insanın biyolojik, sosyal ve psikolojik yapısını etkilemektedir. Genelde olumsuz yaşam koşullarından modern şehirlere göç edildiği için, göçmenlerin sağlık düzeyinde yükselme olmasına karşın, ruhsal hastalıklarda artış gözlenmektedir. Göçün kendisinin, hastalıkların oluşmasında tek başına bir faktör olmadığı, çevresel faktörlerin değişikliğinin de göçmenin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği açıktır. Önceki çevreden ayrılma biçimi ve yeni çevreye uyum yeteneği, ruhsal hastalıklar için önemli faktörlerdir.
ÇOCUK VE ERGEN PSİKİYATRİSTİ OYTUN HASTÜRK