• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

GÜVENLİ BİR YER VAR MI ŞU DÜNYADA?

GÜVENLİ BİR YER VAR MI ŞU DÜNYADA?

Covid19 Salgını alınan önlemlerin ve savunmaların yetersizliği ile iyice tırmandı. Çember daraldı. Hastalananlarla ve ölenlerle ilgili aldığımız haberler artarak devam ediyor. Güvenli olanın; yakın olmamak, izole olmak, sık sık el yıkamak ve maske kullanmak olduğu tekrar tekrar anlatılıyor. Buna rağmen insanlar yakınlık ihtiyaçlarından vazgeçemiyorlar. Ekonomik sorunlar ve yaşama dürtüsü ise temasa geçmeye zorluyor. Diğer yandan görünmeyen bir etkene karşı uzun süre savunmayı güçlü tutmak kolay değil. Tam korunabilmek için dokunma ve yaklaşma ile bulaşan bir lanetin varlığına inanmak gerekiyor.

Bu sunumda obsesif savunmaların ve işlevlerinin üzerinde duracağım. Klein’ın tanımladığı paranoid-şizoid ve depresif konumlardan obsesif kompulsif konuma nasıl gelindiğini özetleyeceğim. Obsesif savunmaların yarattığı güvenlik ve huzur hisleri ile güçlü bağları olan yakınlık, özel alan, mahremiyet ve dokunma konularına odaklanacağım. Çünkü salgında kullanılan savunma biçimlerinin ruhsallıktaki benzerleri obsesif savunmalardır. Mesafe koyarak güvenli bir yakınlığı ayarlama, kaygılara karşı yalıtılmışlık, pisliklerden kurtulmak için tekrar tekrar temizlenme, olumsuzluklarda karşıt tepkiler oluşturma ve güvenliği bozabilecek, ayrılığa neden olabilecek tüm istek, duygu ve düşünceleri bastırma obsesif yapılanma ile ilişkilidir.

Obsesif kompulsif durumların salgınla ilgili dinamiklerine değinirken anal dönemle bağlantılar kuracağım. Bu sırada anal dönemden ve obsesif durumlardan söz ederken obsesif kompulsif konum tanımını kullanacağım. Bu tanımlama ile bir patolojiyi kastetmiyorum. İfade etmek istediğim normal düzeyde temizlik, çalışkanlık ve tutumluluk ile salgında yaşamsal hale gelen obsesif özellikler.

Paranoid-şizoid ve depresif konum gibi obsesif kompulsif konum da kendine özgü benlik, kendilik ve nesne yapılanmasına sahiptir. Bu konumda benlik savunmaları etkin bir biçimde kullanmaya başlar. Savunmaların ve özellikle bastırmanın kullanılması benliği ödipale, gizil döneme ve uygar dünyaya hazırlar.

ÇOCUK OBSESİF SAVUNMALARA NASIL ULAŞIR?

Bu soruyu Kleiniyen gelişim açısından ele alacağım. Çünkü bu yaklaşım, içinde “konum”sal tanımlar içerdiğinden çocuğun gelişiminden psikopatolojiye ve erişkin psikolojisine açılımı daha anlaşılır olmaktadır. Klein yaşamında paranoid-şizoid ve depresif konumları tanımlamıştır. Bu kısımda, bu konumları açıklayan Hinselwood[1], Segal[2] ve Spillus ve ark.[3] yardımıyla obsesif kompulsif konuma nasıl gelindiğini irdeleyeceğim.

Nesne tasarımının gelişiminden başlarsam çocuk paranoid-şizoid konumda nesne tasarımını meme parçası olarak algılar. Bu parçayı iyi ve kötü olarak böler. Kendisini iyi hissederken nesne iyi, kendisini kötü hissederken nesne kötüdür. Depresif konumda iyi ve kötü annenin aynı anne olduğunu anladığında dışarıdaki iyi anne kaybedilir. Mutlak iyi olan anne artık yalnızca bir düşlemdir. Böylelikle anne tasarımı daha bütüncül olarak algılanmaya başlar. Klein, içsel iyi anne tasarımının kalıcılığının önemini sıklıkla vurgulamıştır. Obsesif kompulsif konumda anne tasarımı zihinde daha uzun süre tutulabilir hale gelir. Nesne sürekliliği artmaya başlamıştır. Nesne ve kendilik, kadın-erkek gibi kategorilere ayrılır. Hemcinslerle yani benzerler arası ilişkiler sado-mazoşistik bir hiyerarşi bağlamında yapılanmaya başlar.

Kendilik tasarımının gelişimi nesne tasarımının gelişimiyle eşzamanlı bir süreçtir. Paranoid-şizoid konumda çocuk kendisini parçalı ve dağılmaya eğilimli hisseder, sınırları geçirgendir, yok olmaktan ve zarar görmekten korkar. Kendilik tasarımının saldırganlık yüzünden dağılmasından ve yok olmasından duyulan korku dışa yansıtmayı baskınlaştırır. Depresif konumda kendiliğin parçaları daha bütünsel algılanmaya ve bir arada tutulmaya başlandığında bile kırılganlık devam eder. Bu kırılgan aşamada nesne tasarımına yönelik saldırganlık nesneyi yiyip bitirme korkusu yaratınca suçluluk ortaya çıkar. Benlik, nesneyi onarma çabasına girer. Kendilik ve nesne, bütünlüklerini kazandıklarında obsesif konuma geçilir. Öncelerde korku ve suçluluk yaratan sadizm şimdi etkin biçimde yönetilebilir bir haz kaynağı haline gelmiştir. Kendilik tasarımı zıtlıkları içinde taşıyabilir haldedir.

Çocuk obsesif kompulsif konuma gelene kadar benlik ve kendilik iç içedir. Kendilik ve nesne tasarımları ayrıştığında benlik ile kendilik ayrışmaya başlar. Çocuk ve anne tasarımları belirginleşince, çocuk ve baba[4] tasarımı da belirginleşir.[5] Bu sürecin detaylarına Psikanaliz Yazılarının 36. sayısındaki “Toplamda, Ben Olmak”: Matematiğin Psikanalitik Yorumu başlıklı yazımda Winnicott’ın tespitlerini temel alarak değinmiştim.

Çifte değerlilik obsesif kompulsif konum öncesinde çok zayıftır. Güçlenince zıt duygular hissedilebilir, zıt amaçlar edinilebilir. Bu konumda anne iyi iken baba kötü, baba iyi iken anne kötü olabilir. İyi ve kötü üçlü ilişki içinde taşınabilir. Kötüyü, anne-çocuk ilişkisinin dışına atma yolları ortaya çıkar.

Bunların beraberinde benlik; karşıtına çevirme gücü kazanır. Benlik; ayrılık kaygısı yaratan yokluğu, etkinleşme ile yok etmeye ve tersine çevirmeye çabalar. Ayrılık kaygısının sakinleşmesinde, simge oluşturma yeteneği devreye girer. Eşyalara animistik roller atfedilir ve oyun oynanabilir hale getirilir.

Simgelerin en önemlileri kelimeler ve oyuncaklardır. Bunlara büyülü güçler atfedilir. Yüceltme yolları açılır. Dürtü doyumu bekletilebildikçe ve engellendikçe düşünce ve düşlem gelişir. Bastırma, karşıt tepki oluşturma, yapma-bozma, yalıtma, kategorizasyon ana savunma mekanizmalarıdır.[6]

Boşalım, kontrol edilmesi gereken bir zorlantı yaratır. Nesneyi doyurmamanın bir haz kaynağı olduğu fark edilir. Saldırganlıktan, anneyi kirletmekten haz alma ile gelişen anal sadizm bir amaç doğrultusunda kullanılır. Kakayı, yani annenin istediğini yapmayarak anneye zulmetme tekniği geliştirilir. Sadizm, eşyalara ve hayvanlara kaydırılabilir.

Cezalandırıcı üstbenliğe dönüşecek olan ebeveyn, acı çeken benliğe dönüşecek olan çocuğu "mükemmel" bir uyum için zorlar. Çocuk bu rollerle özdeşleşerek anne-babanın ona yaptığını kendisine yapar ve bir altbenlik gelişmeye başlar. Mükemmel ve ideal uyum sağlandığında ödüllendiren ve ödül alan ilişkisi ile artık doyum gelebilir. Bu dönemde doyum bir boşalma olarak yaşanır. Üstbenlik-benlik ve benlik-altbenlik ilişkisi yapılanmaya başlar. Nesne sürekliliğinin gelişmesi ile ayrılık kaygısının sakinleşmesi ve sado-mazoşistik ilişkinin bastırılmasının ardından ödipal konuma geçilir.

Tekrarlama bu dönemde kullanılan bir ruhsal çalışma aracıdır. Zorlantıya dönüşebilen tekrarlar zamanla benimsenir, kişinin ve toplumun yararına kullanılırlar. Yaşam ve var oluş ile ölüm ve yok oluş etkileşimli hale gelmiş ve iç içe geçmişlerdir.[7]

YAKINLIK

Kendilik ve nesne tasarımları ayrışıp sınırları belirginleşince ruhsallık için yeni bir konu ortaya çıkar: “yakınlık”. “Kendilik, nesnenin ne kadar yakınında ya da ne kadar uzağında olmalıdır? Kaybedecek kadar uzakta mı, yoksa yapışacak kadar yakında mı? Nesneye çok yakın olunursa denetimi altına alır mı? Nesneden çok uzaklaşılırsa nesne denetimden çıkar mı?” soruları gündeme gelir.

Yakın, yanda veya yakında olmak, yaklaşmak, yamanmak, yamacında olmak anlamlarına gelen eski Türkçe bir kelimedir. Duygusal bağı ve akrabalık derecesini de belirler. Yakınlık derecesi derken akrabalık bağı tanımlanır.

Salgında yakınlık tehlikeli hale geldi. Kime ne kadar yakın olunduğu ile özellikle uğraşır olduk. Çok yakın olmak virüs bulaştırma olasılığını artırırken daha önceden güvenilir bulup yakınlaştığımız kişiler ile aramıza mesafe girdi. Tokalaşmak, sarılmak ve öpüşmek yasaklandı. Anne-babaya sarılmak korkutucu hale geldi. Yaşlıların daha hassas olması ile üst kuşaklar iyice dokunulmaz oldular ve yalıtıldılar.

Yakın kişiler, ilişkinin biçimine göre özel konuları paylaşırlar. Bu paylaşımdan önce karşılıklı güvenin derin bir biçimde yerleşmesi, paranoid-şizoid ve depresif kaygıların sakinleşmesi gerekir[8]. Paranoid ve depresif kaygılar yaratan durumlar yakınlığı bozar. Güven, utanç kalkanını kaldırır, samimiyet ve içtenliği getirir. Yakınlaşırken utandıracak bir küçümseme, ayıplama ya da suçlama olmayacağından emin olunması gerekir. Yakınlıkta; sıcaklık, hassasiyet, duygudaşlık ve işbirliği aranır. Yakınlıktan alınan haz ilişkiyi pekiştirir. Kendi mahremiyetini açma ya da ortak bir mahremiyeti paylaşmanın denetim altında yapılması haz ve güven verebilir. Salman Akthar[9], yakınlıkta, karşılıklı iyilik dolu bir yaklaşım ve zarar vermeme olduğunun altını çizer. Akthar bu konuyu en detaylı incelemiş analistlerdendir.

Beslenmede olduğu gibi, yalnızca anne ya da bakım veren gibi yakın kişiler çocuğun kakası ve çişi ile ilgilenirler, onu temizlerler. Bu ilgilenme, tuvaletin kullanılması ile birlikte fiziksel bir çerçeve kazanır. Anal dönem açısından yakınlık, aynı tuvalet ve banyoyu kullanmakta olduğu gibi oldukça yalıtılmıştır. Aynı anda kullanılmaz ve hiç kullanılmamış gibi temiz bırakılması istenir. Ortak olarak kullanılıyordur ama farklı zamanlarda. Kötü kokunun ve kirlerin yarattığı iğrenme ile çıplaklığın yarattığı utanç sınır oluşturur.[10]

Yakınlık, ortak heyecanların, yoğun duyguların ve travmaların yaşanması ve bu sırada gerçekleşen paylaşımlar ile pekişebilir. Ortak bir geçmişin oluşması ve deneyimlere ortak ve özel anlamlar yüklenmesi yakınlığı artırır. Salgın bir milyonu aşan ölüm ile dünyadaki tüm insanlarda ortak kaygılar ve ortak üzüntüler yarattı. Kayıpların getirdiği yaslar ortak bir geçmiş oluşturdu.

Diğer yandan yakınlık için çok özel bir durum olmasına her zaman gerek yoktur. Bir grup insan düzenli vakit geçirdiğinde ortak bir geçmişleri ve ortak bir dilleri oluşmaya başlar. Aile içinde yinelenen yaşantılar ailece bir birliktelik yaşandığını hissettirerek kimlik gelişimini başlatır. Daha sonra buna; kendine özgü törenleri, kuralları olan cinsel, dini, ulusal ve toplumsal kimlikler eklenir. Böylelikle yinelenen ideal davranışlar kimlik çatısı altında toplanırken özel bir toplumsal yakınlık oluşur. Kişi ne yapacağını bilemediği ve duygularının çok yoğunlaştığı doğum, düğün, ölüm gibi durumlarda ait olduğu kimliğin üyelerinden edindiği yakınlık ile kendisini dağılmaktan korur.

DİL

Topluluk varlığını sürdürdükçe topluluğa özgü metaforlar ortaya çıkar ve özel bir yakınlık ve kültür oluşur. Ortak gerçekliği paylaşmak ve bunun iki kişinin içsel gerçekliği haline gelmesi bir yakınlaşma yaratır. İki kişinin oluşturduğu “biz” olma hali ortaya çıkar. “Biz” olunması bir diğerini dışarıda bırakacağı için üçlü ilişkinin temelini atar. Kirli ve ayıp kelimeler de bir kültür oluşturur. Argo ve küfürler, kirli olan anal içeriğe bilinçli bir yakınlaşma sağlar. Covid19 da kendi dilini, argosunu ve şakalarını yaratmış durumda. Covid19 ile ilgili şakalarla maruz kalınan sadizmi yumuşatmaya ve hatta tersine çevirmeye çalışılıyor.

Dil, yakınlığın düzenlenmesinde önemli bir araçtır. Çocukta, Stern’in tanımladığı sözel kendiliğin oluşmasının ardından obsesif kompulsif konumda yakınlık ve uzaklık sözel olarak ayarlanabilir hale gelir. Hatta dil yakınlığın sınırlarını genişletir ve çocuğun özerkliğini artırır.[11] Çocuk annesini duyabileceği ses mesafesinde ondan uzaklaşabilir. Yine Stern’in tanımladığı anlatımsal kendiliğin gelişmesi ile çocuk kendiliği ile dış dünya arasında bir ara alan oluşturur. Bu ara alan sosyal ilişkileri, dini, geleneği ve kültürü kapsar. Uygarlık bu ara alanı şimdiye kadar müthiş oranda genişletmişti. Sesimiz ve görüntümüz anında dünyanın öbür ucundan duyulabiliyor. Bu sayede salgında terapötik bir devrim oldu. Bugüne kadar geçerliliği tartışmalı olan çevrimiçi analiz ve psikanalitik psikoterapi bir anda geçerli ve güvenilir hale geldi. Terapinin yapılamayacağı durumlarda elimizde olan bu olanak terapötik bağın sürmesini sağlasa da çerçevedeki değişim analizin dinamiklerini değiştirir.

Obsesif kompulsif konum öncesindeki mutlak bağımlılık, anne-çocuk arasında kurulan temel bağ ve yakınlık sayesinde oluşan yanılsama alanı kendilik ve nesne ayrıştığında oluşacak güven duygusunun temellerini oluşturur. Winnicott özel alan ve yakınlık ilişkisinin kendiliği nasıl etkilediğini gerçek ve sahte kendilik kavramları ile açıklığa kavuşturmuştur. Özgünlüğüne, özel alanına, isteklerine ve ihtiyaçlarına olanak tanınmadığında bağımlı olduğu için bebek anneye göre yaşamaya başlar ve gerçek yanını gizler. Bu açıdan mahremiyet öyle bir ihtiyaçtır ki baskı ve olanaksızlık tanımaz ve her koşulda korunur. Mahremiyeti bozan tacizciler suçlanır. Şimdi suçlu olan ve kayıplara neden olan katil, bir virüs olduğu için virüsün ne olduğunu anlayamayanlar tepkilerini doktorlara ve otoriteye yönlendirecektir. Salgın sonrası hekime yönelik şiddet konusunda hazırlıklı olunmalıdır. Bu hazırlıkta Türkiye Psikiyatri Derneğine önemli bir görev düşüyor. Salgında ölenler için bir anma günü belirlenmeli ve anma törenleri düzenlenmelidir. Bunun önemini ve yararlarını otoritelere anlatmanın ya da böyle bir anma töreni düzenlemenin derneğimizin bir görevi olduğunu düşünüyorum.

KENDİ BAŞINA OLMA KAPASİTESİ

Winnicott’ın[12] altını çizdiği kendi başına olma kapasitesi yakınlık kurulabilmesi, bir grup içinde kişinin kendisi olabilmesi için gereklidir. Kendi başına olma kapasitesi, çocuğun annesinin yanında kendisi olabilmesi ile mümkündür. Burada anne ve çocuğun benliklerinin kurduğu bağlantıdan söz eder. Çocukta benlik gelişimi anal dönemde oluşmaya başladığından benlik bağlantılılığının da bu aşamada kurulabileceğini düşünüyorum. Bireyler ancak benlikleri ile bir araya gelip, benliklerini kaybetmeden tiyatro, sinema, konser gibi etkinliklerde eğlenebilirler ve yakınlaşabilirler. Analiz ve psikoterapideki yakınlaşma da böyledir. Psikolojik gerilemenin içinde kaybolmamak için bir miktar benlik gücü gerektirir.

Obsesif kompulsif konumda çocuğun zihni ve bedeni, bilinci ve bilinçdışı, haz arayışı ve gerçekliğe uyumu arasındaki yakınlık ve etkileşim ruhsal olarak çalışılmaya başlar. Olumlu ve olumsuz, temiz ve kirli, düzenli ve düzensiz gibi birbirine zıt ögelerin ayrıştığı bu konumda çocuk annesi ile ilişkisinde olduğu gibi kabul edilme deneyimini yaşar. Yerinde ve zamanında yapılan kaka kirli de olsa kıymetlidir. Bu konumda ruhsal bir örgütlenmenin temelleri atılırken ortaya çıkan ayrışma ve yapılanmada ilişkilenme biçimleri sürekli irdelenir. Anna Freud[13], obsesif nevrozda annenin çocuğun kaygılarını sakinleştirememesinin etkisini vurgular. İhtiyaçlarının ritmi ile ihtiyaçlarının annesi ile karşılanması arasında bir uyum yakalamaya çalışan çocuğun annesi bu ayarlamalarda zihnini ve kuralları ön plana çıkartabilir. Bunun şiddeti çocuğun bedeni ve zihni, bilinci ve bilinçdışı arasında bir uzaklaşmaya hatta kopmaya neden olabilir.[14] Bir diğer sorun da annenin çocuğuna duygusal yatırım yapmada sorunlar yaşıyor olmasıdır. Bu durum çocuğun duygusal yakınlık ihtiyaçlarının karşılanmamasına neden olacaktır.

MAHREMİYET

Mahremiyet hissi, diğerine yakınlığın sınırlarını belirler. Doğumdan itibaren yalnızca belli kişiler bebeğin tüm bedeniyle ilgilenirler. Anal dönemde çıplaklık gizlilik kazanır, çocuk örtünmeyi öğrenir. İçindeki kızgınlığı örterek yerine teşekkür ettiğinde de benzer bir örtme yapar. Türkçede gizlemek bir kutuya koymak anlamına geldiğinden anal dönemde artık çocuğun da bir içsel kutusu oluşacaktır. Giysiler de bir kap haline gelir ve genital bölgeler gizlenir. Bebek bezi çocuktan neredeyse hiçbir zaman çıkartılmaz. Çocuğun genitallerine dokunması önce temizlik açısından yasaklanır. Kirli şeyler salgılayan, utanç kaynağı olabilen ve aynı zamanda kıymetli olan genital bölgeleri gizleyecek özel iç çamaşırları vardır.

DOKUNMA

Yakınlığın ve özel alanın sınırlarını belirleyen bir öge de dokunma eylemidir. Freud, Totem ve Tabu’da[15] nevrozluların yasaklarının çekirdeğinde dokunma edimi olduğunu belirtir. Tabu’yu dokunmayla ilgili korkuların nesneleşmiş biçimi olarak görür. Bir ismi anma, bir eşyaya ya da insana dokunma, bakma, yeme, yaklaşma gibi ilişki kurma biçimleri yasaklanmıştır. Çünkü ilişki ile bazı güçler geçebilir, dokunan kişi de tabu olabilir. Yasak olan şeyi anımsatan ve böylece o şeyle zihinsel de olsa bir ilişki kuran her şey, doğrudan doğruya bedenle dokunma kadar yasak olur. Freud, çocuğa konulan kendi cinsel bölgesine dokunma yasağının dokunma korkusuna neden olduğunu anlatır. Bunun öncesine gidersek aslında dişini kaşımak için her şeyi ağzına götüren çocuğa oral açıdan, kakasıyla oynamak isteyen çocuğa anal açıdan yasaklar konur. Yani cinsel hazdan önce boğulma yaratabilecek oral ve kirlilik yaratabilecek anal ögeler ile ilgili yasaklar gelir. Freud, totem hayvanın yenmesine konan oralite kaynaklı, hastalara ve ölenlere dokunma ile ilgili analite kaynaklı yasaklardan söz eder.

Tabu; bastırma, yer değiştirme ve yansıtmanın bir araya gelmesi ile düşünce ve duyguya bir güç atfedilmesidir. Cinsellik, saldırganlık, ölüm ve yaşam gibi güçlerin dokunma ile geçtiğine inanmak büyüsel ve animistik düşünce ile duyguların somutlaştırılmasını sağlar. Somutlaştırmanın, kontrol edilemeyen dürtü ve duyguların kontrol edilmesini sağlayacağına inanılır. Bu somutlaşma aslında dokunan kişiye bir sahip olma gücü verir. Freud’a göre tabuyu şiddetli bir yasak haline getiren bu sahip olma gücüdür. Otoritenin yasaklaması ile sahip olma arzusu ve korkusu ortadan kalkmaz, bilinçdışına itilir ve gizlenir.

GİZLER

Gizlenme ile mahremiyet oluşur. Greenacre, gizlerin ve sırların rektumda tutulduğunu belirtir. Gizler, kaka gibi yerinde ve zamanında çıkartılmalıdır. Gizlerin; gücü, direnci, çifte değerliliği, sadizmi ve büyüsü vardır. Aslında büyücülük ve bilim gizli ve bilinmez olanla ve bunları kontrol altına almakla ilgilenir. Tıp, bilinmeyeni bilmeye ve bunu iyileşme yönünde kullanmaya çalışırken pis işlerle, kimsenin ilgilenmek istemediği sorunlarla ilgilenir. Bugün kimsenin yaklaşmak istemediği Covid19 hastalarına sağlık çalışanları dokunuyorlar. Covid19’un hala bilinmeyen sırları var. Bir miktar bilgi ve deneyim birikimi olsa da henüz tam olarak ölümcül gücü alt edilemedi. Psikanaliz ise yalnızca bilinmeyeni, içeriden gelen anlaşılmaz yinelemeleri, kişinin bilinçdışına kapattığı “kirli ögeleri” anlamaya odaklanırken bunu bir ilişki içinde yapar.

Kaka ve gizin gücü ve dışarı çıkma baskısı ne kadar tutulursa o kadar artar. Margolis[16], bu dinamiğin bilinçdışının oluşumunda etkili olduğunu belirtir. Bilinçdışı hiçbir zaman bilinemeyen ancak türevleri ve ürünleri aracılığı ile temsillerini görebildiğimiz bir sırdır. Psikanalize başlarken “aklınızdan geçenleri olabildiğince sansürlemeden serbestçe anlatın.” yönlendirmesi içinizde birikenleri buraya boşaltın mesajı verir.[17] Aynı zamanda içinizi açın ve düşüncelerinizi soyun gibi çıplaklığı ima eden yönleri vardır. Analistin görülmemesi bu açılardan yaşanacak utanmayı engeller.

ÇIPLAKLIK

Çıplaklığın gizlenmesi mahremiyeti, özel alanı biçimlendirir. Mahrem Arapça kökenlidir, yakın akraba olup nikâh düşmeyen kimse, sırdaş, başkalarına söylenmeyen, gizli anlamına gelir.[18] Oral dönemde bebeğin hiç algılamadığı ama annenin bebeğini emzirirken sağladığı bir mahremiyet vardır. Anal dönemde tuvalet ve banyo bir mahremiyet kazanır. Ödipal konumda cinsellik ile ilgili mahremiyet öğrenilir. Çıplaklık bedenin suya çarpması ile oluşmuş bir kelimedir ve kökü yıkanmaktan gelir. Çocuk mahremiyeti anal dönemde algılar ve obsesif savunmalar mahremiyetin oluşturulmasında kullanılır. Yalıtım ile duygular dışarıya kapatılır. Karşıtına çevirme ile gerçek duygu ve düşünceler gizlenir. Kategorizasyon ile kiminle ne kadar yakın ve mahrem olunacağı derecelendirilir.

Mahremiyet; görme, duyma ve koklama ile ilgili ögeler taşır.[19] Mahremiyetin bilinçdışı ile sıkı bir bağı vardır. Bilinçdışı, mahremiyetini güçlü bir biçimde korur. Kişinin kendisinin bile farkında olmadığı yönleri bilinçdışında gizlenebilir. Kişinin bilincine vardığı ama paylaşmak istemediği özel duygular, düşünceler ve düşlemler olur. Diğer yandan kişinin istemediği ama paylaştığı sakar eylemler, dil sürçmeleri de vardır. Kişi özel paylaşımlarının olabildiğince kendi kontrolünde olmasını ister. Eğer kişiye analitik ortamdaki gibi sınırlı, güvenli ve özel bir alan sağlanırsa zamanla daha özel paylaşımlarda bulunabilir. Bu açıdan mahremiyetin sağlanması kişiye hem bir psikolojik gerileme hem de kendi üzerine düşünme olanağı sunar.

Koşullar mahremiyetin dinamiklerini etkiler. Salgın, hastalık bulaşması tehlikesi özel alanı ve mesafeyi önemli hale getirirken aile içi yakınlaşmaların artması aile içindeki özel alanı azalttı. Özel alanın biçimi kültürden kültüre değişse de salgın kültürler ötesi etkisiyle herkesi kendi evine kapattı.

ÇEVRİMİN İÇİ

Çevrim içi psikoterapi ve psikanaliz salgın döneminde önerilir hale geldi. Bu konuda İstanbul Psikanaliz Derneği internet sitesinde bir kılavuz yayınladı. Mahremiyetin, gizliliğin ve çevrim içinde güvenli bir yolla seansı yapmanın önemini vurguladı. Çevrim içi yapılan seanslarda mahremiyet ciddi bir sorun oldu ve mahremiyeti bozanlar sıklıkla aile üyeleriydiler. Yukarıda değindiğim gibi mekan, yakınlığın ve mahremiyetin önemli bir ögesi ve seanslarda sabit tutulur. Çevrim içi ortak ve sabit bir mekan paylaşımını bozabilmekte ve bu sabitliği sağlamak bu sefer hastaya kalmaktadır. Bir diğer sorun çevrim içi görüşmelerde başlangıç ve bitiş çok hızlıdır ve hastaya ruhsal açıdan hazırlanma olanağı vermemektedir. Yine de tüm olumsuzluklarına rağmen bazı hastalar çevrim içi seanslara çok iyi uyum gösterdiler. Bu kişiler genellikle 35 yaş altındaki çocuksuz hastalarım oldu. Mahremiyeti kolay sağladılar ve çevrim içi görüşmelere alışıktılar.

 


[1] Hinshelwood, R. D., A Dictionary of Kleinian Thought, Free Association Books,

[2] Segal H (1981) Melanie Klein. Penguin Books, Middlesex.

[3] Elizabeth Bott Spillius, Jane Milton, Penelope Garvey, Cyril Couve and Deborah Steiner, (2011) The New Dictionary of Kleinian Thought

[4] Köşkdere, A.A. (2018). “toplamda, ben olmak”: matematiğin psikanalitik yorumu. Psk. Yaz., 36:83-96.

[5] Kendilik bütünleştiğinde çoklu ilişkiler için bir zemin oluşur. Farklı nesnelerle ilişkiye giren farklı kendilik tasarımları benlik tarafından düzenlenmeye ve örgütlenmeye başlar. İkili ilişkiler oturmaya başlar ve üçlü ilişkiler için hazırlıklar yapılır.

[6] Önceki dönemlerde çok daha baskın olan tümgüçlülük obsesif kompulsif konumda büyüsel biçimde sürmektedir. İç ve dış ayırımı daha iyi yapıldığı için gerçeklik hissi artmıştır. İçe ve dışa yansıtma düzenekleri kendilik ve nesne ilişkisinden kendilik ve eşya ilişkisine kaydırılabilir. Büyü, oyun ve gerçek ortaya çıkar. Çocuk, içini dışarıda yaratabilir.

Gerçeklik ilkesi, önceden egemen olan haz ilkesi ile çatışmaya başlar. Benlik, hazzı ve doyumu egemenliğine almaya çalışır. Öncesinde anne bebeği doyurur ve bebek doyumu motor değil duygusal etkinlik ile elde eder. Bu konumda çocuk nesneyi doyururken kendisini de doyurur. Çocuk bir zamanlama ve ölçü yakalamaya çalışırken annenin istediği gerçekliğe uyum sağlar.

[7] Yukarıda değindiğim gelişimin dengesi bozulduğunda ya da Ödipal rekabet yıkıcı geldiğinde artan kaygılar savunmaları şiddetlendirir ve obsesif nevroz ortaya çıkar.

[8] Kanwal, G., Akhtar, S., (2019) Intimacy:  Clinical, Cultural, Digital and Developmental Perspectives, Routledge, Oxon.

[9] Akhtar S (2018) Silent Virtues: Patience, Curiosity, Privacy, Intimacy, Humility, and Dignity. London, Routledge, s. 57-113.

[10] Anal dönemde bedenin içindekileri dışarıya çıkartma ve çıkartmamanın kontrol edilmesi ile ruhsal bir iç kavramı gelişir. Klein bir iç alan ve içine alan olarak kadınsıyı tanımlamıştır. Bundan önce iç alan, cinsiyetsiz olarak, yiyeceklerin girdiği ve kakanın ve çişin çıktığı bir kap olarak yaşanır. Oral dönemde girişler, anal dönemde çıkışlar düzenlenir.

[11] Okk’da yakınlık; kontrol, özerklik ve ayrılık açısından ebeveyn-çocuk ilişkisinde çalışılır. Ödipal konumda yakınlığın cinsel yönleri kazanılır. Okk’da erkek çocuk cinsiyet farkı ile annesinden ayrışırken, kız çocuk kuşak farkı ile ayrışır.

[12] Winnicott D. W. (2001) Kendi Başına Olma Kapasitesi. Psk Yaz, 3:21-28.

[13] Freud, A. (1966) Obsessional Neurosis: A Summary of Psycho-Analytic Views as Presented at the Congress. Int. J. Psycho-Anal., 47:116-122.

[14] Obsesif kompulsif konumda, insan ayağa kalkıp yürümeye başlayarak diğer hayvanlardan ayrışır. Çocuk bu ayrışmayı birden yaşamaz. Anne-babanın hayvanlarla ve doğa ile ilişkileri çocuğun yaklaşımını belirler. Hayvan figürlerinden oyuncaklar, evde beslenen bir kedi ya da köpek hayvanlarla, tatillerde doğayla buluşmak doğa ile ilişkileri belirlerken günümüz şehir yaşamı insanı doğadan uzaklaştırmıştır. Hayvan ve insan ilişkileri kedi, köpek ve kuşlarla sınırlı kalsa da bir mağaranın dibinden çıkartılan yarasadan bulaşan Covid19 tüm uygarlığı sarsmıştır. Hayvan yemek anal dönemin konusudur. Oral dönemde yalnızca süt içilir, dişleri çıkınca bebek anne memesini ısırabilir. Saldırganlık ilke kez bu aşamada engellenir. Isırır da annesinin canını yakarsa aç kalacaktır. Oral sadizm emzirme dönemi bitince hayvan yenmesiyle doyurulur. Genellikle hayvanların kirli yiyecekler ve leş yiyenlerinin yenmesi yasaklanmıştır. Geleneksel ve dinsel olarak yenmesine izin verilen hayvanlar otçul olanlar ve yetiştirilen hayvanlardır. Bu açılardan Wuhanlılara bazı yeme yasakları konması insanlığın geleceği açısından yararlı olacaktır.

[15] Freud S [1913] Totem and Taboo. The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XIII (1913-1914) London, 1975, s. 23-127.

[16] Margolis, G.J. (1974). The Psychology of Keeping Secrets. Int. Rev. Psycho-Anal., 1:291-296

[17] Başlangıçta Freud, bilinçdışındaki sırrın bir çocukluk travması olduğu ve bu travmanın duygusu boşalınca iyileşmenin gerçekleşeceğini düşünmüştü. Anna O buna “baca temizleme” adını takarken sürecin anal yönünü açığa çıkartmıştı.

[18] İncil’de evlenilmeyecek akrabalar sayılırken ve mahremiyet tanılanırken “onların yanında çıplak durulmayacak” diye betimlenmiştir.

[19] Ayrışma ve bireyselleşme ile ilişkilidir.