• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

BENLİĞİN PSİKOSEKSÜEL GELİŞİMİ

BENLİĞİN PSİKOSEKSÜEL GELİŞİMİ

Benliğin psikoseksüel gelişimini öğrenmek psikanalitik kuramı anlamak için yararlı kalıplar sunar.

  1. Oral Dönem

Bu dönemde ağız ve dudaklar haz bölgeleridir, erotojeniktirler. Bir bölge olarak ağız ve bir toplumsal davranış örüntüsü olarak da 'alma ve verme' oral dönemin ana konularıdır. Emme, hazzına ileri aylarda sadistik ısırma katılır. Sigara içmek, alkole yatkınlık, tırnak yeme, sürekli atıştırma, sakız çiğneme oral dönem artıklarıdır.

Psikanalistler başlangıçta süt çocuklarını tümüyle bağımlı, edilgin alıcı, çevreden ayrışmamış varlıklar olarak tasarlamışlardır. Bebek gözlemleri ise böyle olmadığını göstermiştir.

Odağ[1] bu dönemi şöyle özetler:

“Bebeklik dönemini dengeli geçirenlerde bu mutlu çağın tüm yaşam boyu süreceği, her şeyin kendilerine akacağı inancı gelişir. Sarsılmaz bir iyimserlik, iyi geçmiş bu dönemin başka olumlu bir sonucudur. Bu kişiler iyi niyetli, sevecen, her şeyi vermeye hazır, yaşam için gerekli her şeyi alabilecekleri bir annenin ya da anne yerine geçecek başka bir kişinin her an emirlerinde olacağı beklentilerini taşırlar, iyimserdirler. Bu dönemi doyurucu bir biçimde geçirenlerde güven ve sevgi temeli oluşur. … Bu kişilerin almaya alışık olduklarını, aldıklarını çabuk unuttuklarını (borçlarını unutanlar), başkalarına onlara sürekli bir şeyler verme zorunda olan kişiler gibi davrandıklarını, onlardan sürekli bir şeyler istediklerini ve beklediklerini, çevreden bencil, kendini düşünen kişiler olarak algılandıklarını görürüz. Ağızlarından "bunu yapar mısınız, şunu verir misiniz, şunu rica edebilir miyim?" cümleleri eksilmeyen, erinçsiz, şükran duygusu ketlenmiş kişilerde ise oral dönemin olumsuz etkilerini düşünmeliyiz. “

Erikson[2] bu dönemi temel güven-güvensizlik açısından tanımlamıştır. Haset hissini yenebilecek kadar doymuş hissetme ve şükran duyabilme de bu dönemin sağlıklı geçirildiğini gösterir. Oral dönemdeki bebek içindeki kötüleri anneye tekrar tekrar yansıttığında anne bu kötücüllüğü sevgi olarak bebeğe geri verir. Bebeğinin her halini sever, yaptıklarına güler, onunla oynar. Bu alış-verişin sayısız kez tekrarlaması ile bebek bir süre sonra kötü davranışları için suçluluk hissetmeye başlar. Bu suçluluğu hissedebilmeye ve anneye şükran duyabilmeye Klein depresif konum demiştir. Yansıtmalı özdeşim, bölme ve değersizleştirme suçluluğun devreye girmesiyle farklılaşır. Anne tasarımının iyi ve kötü olarak bölünmesi bütünleşmeye başlar, ben-sen sınırları netleşir, isteklere bir sınır gelir, duygular dengelenmeye başlar.

Oral dönemde annenin bakımındaki eksiklikler ve dengesizlikler çocuğun açlık ve doyum dengesini içselleştirmesini engeller. Örneğin anne depresyondaysa ve çocuğuna yeterli sevgi ve bakımı veremiyorsa çocuk açlık hissedecektir. Çocuk depresif bir anneyi içine atarsa gelecekte depresif anne tasarımı çocuğun altbenlik, benlik ve üstbenlik gelişimini olumsuz etkileyecektir. Altbenliğinin hemen doyma taleplerine zor sınır koyacak, üstbenliğinin cezalandırıcı yoksun bırakmaları ile boğuşacaktır. Andre Green buna ruhsal olarak ölü annenin içselleştirilmesi adını vermiş ve bu klinik görüngüyü detayları ile açıklamıştır.

Oral dönemde annenin bebeğine bakım vermesini, onu sevmesini ve ona kendisini adamasını engelleyen her türlü sorun bebeğin alma-verme dengesini kurmasını, temel güven duygusunun gelişimini ve hasedin şükrana evrilmesini bozacaktır.

  1. Anal Dönem

2-4 yaşları arasındaki anal dönemde motor etkinlik, konuşma yetisi ve bilişsel yetiler yani benlik işlevleri artar. Çocuk, her şeyi kendisi yapmak ister, merakı, soru sorması artar. Annesinin sabrını taşırmaya başlar. İnatçılık, karşı koymacılık, zıtlaşma dönemin baskın özellikleridir.

Anal dönemde egemen olan tutma-bırakma, bağımlılık-özerklik, inatçılık-uysallık, düzenlilik-düzensizlik, temizlik-pislik, yapma-yapmama, isteme-istememe çifte değerlilik (ambivalans) yaratan çatışma kaynaklarıdır. Odağ’a[3] göre:

“Başlıca sorun güç, özerklik mücadelesi ve ayrılmadır. Bunlara dürtü denetiminin ve tuvalet eğitiminin neden olduğu sorunlar eklenir. Çocuk kakasını istediği zaman istediği gibi yapmak, içindeki gerilimi boşaltmak ister. Özerk olmak isterken annesi bunu sınırlar ve ona kurallar koyar. Çocuk dünyasıyla erişkin dünyası arasındaki çatışma; haz ve gerçeklik ilkesinin savaşıdır. Çocuk “ben keyfime göre yaşarım (haz ilkesi)” derken anne-baba “hayır, gerçek keyiften önce gelir (gerçeklik ilkesi)” der.”

Görünürde aile çocuğuna toplum kurallarını öğretir ama temelde yaşanan çocuğun (küçük) kaygı birikiminin annesi (büyük) ile uyum içinde boşalabilmesidir.

Haz ilkesiyle gerçeklik ilkesinin karşılaşması, çocuk ile büyükler (anne) arasında sorunlar yaratan bir etkileşim başlatırken çocuğu fanteziye ve büyüsel düşünceye yöneltir. “Şimdi işeme sonra tuvalete işersin.” kuralı çocuğa bir tuvaleti ve boşalımı hayal ettirir. Gerçeklik ilkesi ve kurallar altında ezilen çocuk Örümcek Adam, Pamuk Prenses gibi süper kahramanlarla özdeşleşerek çıkış arayabilir. Ama asıl çıkış erteleme gücünü arttıran bir gelecekteki boşalım hayalinin gerçekle örtüşmesidir.

Karşılıklı güç mücadelesi çözümlenemezse çocuk büyüdüğünde kurallar ve mantık aracılığı ile başkalarına gücünü gösterme, onları alaşağı etme, onları baskı altında tutma eğilimleri geliştirir. Burada annenin koyduğu yasaktan çok yasağın ortaya konuş biçimi, yani uyguladığı baskının şiddeti ve zamanlaması nevroza götürücü etmenler arasındadır. Konulan yasakların empatik bir ölçü içinde olması gelişimi olumlu etkiler. Böylelikle hem çocuğun bedeni ve düşlemi hem de çocuğun boşalma ihtiyacı ile annenin temizlik isteği eşleşir.

Anne-baba ve çocuk arasındaki inatlaşma ve sert cezalar anal dönemdeki özerklik ve ayrışma sorunlarının çözümünü engeller. Bu kişiler ya çok bağımlı ve yalnız başına karar veremeyen ya da tümüyle özerk ve kendi başına olurlar. İnadı kırılmış kişiler gerekli olan yerlerde karşı koymasını, direnmesini, eleştirmesini, inandıkları bir düşünceyi sonuna kadar savunmasını öğrenemezler, rekabete giremezler. Sessiz ve belirsiz bir karşı koyma, pasif direniş ve pasif saldırganlık göstermenin yollarını bulurlar. Aşırı inatçılığı benimseyenler; isyankar, her şeye karşı koyan, dediğim dedik, esneklikten yoksun, katı davranışlar gösterirler. Toplumdan ve topluluklardan koparlar. Öfkeyi üstlerine çeker, kendilerini dışlatırlar.

  1. Ödipal Dönem

3-6 yaş arasındaki bu dönemde çocuk karşı cinsiyetteki ebeveynine âşık olur ve hemcinsi olan ebeveyni ile rekabete girer (pozitif ödipus). Hemcins ebeveyn yasaklayıcı, engelleyici ve kastre edici bir rol üstlenir. Bu süreçteki yaşantılar sonucunda âşık olduğu, ülküleştirdiği ve evlenmek istediği ebeveynini elde edemeyeceğini kabullenir. Çocuksu aşkını bastırır ve libidinal yatırımın bu kısmı yaşıtlarına yer değiştirir. Bu kabullenme hemcinsi olan ebeveyni ile özdeşimini ve heteroseksüel gelişimi güçlendirir. Rakibi olan hemcins ebeveyni ile birlikte, kimliğini sahiplenerek özdeşimini sürdürür. Anne-babası arasında farklı bir ilişki olduğunu anlar. Gebelik ve doğum ile ilgili gizemleri merak eder.

Negatif ödipusta çocuk hemcinsi olan ebeveyne aşk duyar, onu beğenir ve onun tarafından sevilmek, beğenilmek, seçilmek ister. Karşı cinsiyetteki ebeveyniyle rakip olur ve onu beğenmez, ona kızar, onu aşağılar. Negatif ödipus bastırılmazsa eşcinsel gelişim gözlenir. Negatif ödipusun çözümlenmesi hemcinslerle ilişkileri yapılandırır.

Sağlıklı bir ödipal dönem; cinsiyet kimliğinin gelişimi, ensest engelinin oluşması, kuşaklar arası ve cinsiyetler arası farkın kabulü, üstbenliğin içsel yapılanmasının önemli bir aşamaya gelmesi ile tamamlanır. Ödipal karmaşa çözümlendiğinde ortaya ödipal çoklu yapı[4] çıkar. İkili ilişkilerden üçlü ilişkilere geçilmiş olur. Altbenlik ve benlik ayrışır. Ödipal karmaşanın çözümlenmesi klasik psikanalizde ruhsal örgütlenmenin merkezinde iken daha sonra önemini yitirse de üçlü ilişkilerin gelişimi açısından önemi reddedilemez. Ödipal dönemde çifte değerlilik de çalışılır, çözümlenir ve bastırma güçlenir. Özerklik geliştirme ve ayrışma açısından anal dönemdeki gelişimi ilerletir.

Sofokles’in Kral Ödipus’u[5] ödipal dönem çocuğunun seyrini çok güzel betimler.

  1. Gizillik Dönemi

5-11 yaşları arasında yaşanır. Ödipal döneme ve ergenliğe göre cinsel dürtü görece sakindir. Cinselliğini bastırınca çocuk bilişsel gelişime ve eğitime yönlenebilir. Freud bu dönemde yüceltmenin ve karşıt tepki kurmanın etkinliğini vurgulamıştır. Söz ettiği savunma mekanizmaları önceki dönemlerde etkinleşen savunma mekanizmalarıdır. Anna Freud, böylelikle çocuğun çevresine daha çok egemen olduğunu ve haz ilkesine daha çok gerçeklik kattığını belirtir. Piaget bu dönemde çocuğun somut işlemsel düşünceye geçtiğini belirtir. Ensest yasağının kabulü çocuğu aile dışına, sosyal yaşama yönlendirir. Bornstein[6], gizilliğin ilk yarısında (5,5-8 yaş arası) çocuğun dürtüleri, ensestiyöz arzuları, mastürbasyon eğilimi ve sert üstbenlik talepleri ile mücadelesinin sürdüğünü belirtir. Gizilliğin ikinci yarısında dürtüler daha iyi denetlenir ve üstbenlik yumuşar. Klein, gizillik döneminde örgütlenmiş üstbenlik yapılanmasının bilinçdışı parçasından ayrıştığını belirtir. Gizillikte üstbenlik açısından anne-babanın yerine geçen otoriteler ve ülküler ortaya çıkar. Oyundan çalışmaya geçilir, haz ilkesine karşı gerçeklik ilkesi sahiplenilir. Çalışıp başarma ve ilerleme ile başaramama ve geride kalma deneyimleri yaşanır. Benlik, kendisine yandaş ve yaşıt arkadaşlar edinir. Ensest ve ev içinde yaralamama yasakları üzerine yeni toplumsal yasaklar gelir.

Sarnoff[7] bu dönemde; simgeleştirme kapasitesinin, bastırma mekanizmasının, sözel kavramsal belleğin ve davranışsal tutarlılığın iyice geliştiğini belirtir. Knight, bu dönemde düşlemin ve büyüsel düşüncenin savunma olarak kullanıldığını vurgular. 8 yaş civarında kızlar babalarıyla güçlü bir erkeksi özdeşim kurmakta, erkek çocuklar saldırganlıklarıyla başa çıkmak için anneleriyle özdeşleşmektedirler. Bu dönemde kadınsı ve erkeksi özdeşimler savunma olarak kullanılabilmektedir. 9-10 yaşlarında kızlarda önemli bir değişim olduğunu ve iç içe geçme ve parçalara ayrılma kaygıları yaşadıkları gözlemlenmiştir.  Gizillik dönemindeki çocuk, hemcinslerine yönelik saldırganlığıyla baş etmeye çalışır.

 


[1] C. Odağ Nevrozlar 1, Odağ Yayınları, İzmir, 1999.

[2] E. H. Erikson [1994] İnsanın 8 Evresi, Okuyan Us Yayın, İstanbul, 2018.

[3] C. Odağ, Nevrozlar 1, Odağ Yayınları, İzmir, 1999.

[4] Burada, Türkçe’de kullanılması açısından “oedipal complex” açısından bir ayırım yapıyorum. Çünkü İngilizcede “complex” kelimesi “karmaşa” ve “çoklu yapı” olarak çok farklı iki anlama gelmektedir. Çocuğun yaşadığı dönemde ya da histerinin patoloji yarattığı bir durumda buna “ödipal karmaşa”, sorun çözümlendikten sonra ise “ödipal çoklu yapılanma” denmelidir. Çünkü ödipal karmaşa çözümlendiğinde; üçlü ilişkiler, cinsel kimlikle birlikte anne-baba-çocuk, altbenlik-benlik-üstbenlik gibi çoklu yapılar oluşmaya başlar.

[5] Sofokles [M.Ö.429] Kral Oidipus, Çev: B. Tuncel Hasan Ali Yücel Klasikleri, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.

[6] B. Bornstein, “On latency”, Psychoanalytic Study of the Child 1951, 6: 279-285.

[7] C. Sarnoff, Latency. New York: Aronson, 1976.