• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

RÜYALAR

RÜYALAR

Düş Yorumu

Freud düşün yorumlanmasına özel bir yaklaşım geliştirmiş, böylelikle bilinçdışındaki ve altbenlikteki zihinsel etkinliklerin araştırılması için bir “kral yolu” bulmuştur. Freud düş yorumlamasında düşü gören kişinin düşle ilgili çağrışımlarından giderek düşü kişinin kendisine yorumlatmış ve kişinin iç dünyasının anlaşılmasında kullanmıştır. Geleneksel yöntemde yorumu bir başkası yapar. Düşün ne anlama geldiği araştırılırken gelecekle ilgili bir haber aranır. Düşte görülenlerin simgesel eşleri oluşturulur (uçak yolculuğa, deniz ferahlığa delalettir vb.). Düşteki simgelerin taşıdığı mesajlar ve şifreler (örn. “çınar ağacı soyunun güçlü olacağını gösteriyor”) çözülmeye çalışılır. Bu yorumlama biçimi düş aracılığıyla bilinçdışını önemserken ona büyüsel bir anlam yükler.

Psikanalizdeki düş yorumlamasında kişinin düş öğeleri ile ilgili aklına gelenleri özgürce, yargılama, değerlendirme ve eleştirme olmadan dile getirmesi istenir. Bu sırada sansürün olabildiğince kaldırılması üstbenlik baskısını azaltır. Dikkat ruhsal algılamalara yöneltilince benlik bir uzaklık yaratarak gözlemleme konumuna geçer. Altbenlik ürünlerinin bilince çıkmasına bu sefer benlik tarafından izin verilmiş olur. Ne kadar hafiflerse hafiflesin düş sırasında sansür etkinliğini sürdürür ve düşteki düşünceleri görünen düş biçimine dönüştürür. Sansür, hoşnutsuzluk yaratacak duyguları engelleyerek uykunun sürmesini sağlar[1].

Düşün yorumlanması benliği etkinleştirir. Benlik, düşün bağlantılarını ve anlamlarını oluşturdukça düşün anlamsızlığı ve saçmalığı kaybolur. Böylelikle benlik, bilinçdışının ürünü olan düşü bilinçli zihinsel eylemler bütününe katar. Bu bütünleşme kendilik tasarımlarının yapılanmasını sağlar. Bilinçdışı, benlik tarafından anlaşılınca kendilikte bir bütünlük hissi ortaya çıkar. Bu his benliğe güç verir ve benliğin egemenlik arzusunu doyurur.

Düşteki bazı ögelerin anlamları tahmin edilebilse de düş çok öznel bir olgudur. Düşün yorumlanmasındaki çağrışım zincirinin kişiye özgü olması yorumu öznelleştirir. Düşün anlamının araştırılması hiçbir zaman tam olarak bitmez. Düşün “gizil içeriği” çok zengindir ve çok yönlüdür. Düşün gizil içeriği; bilinçdışı arzuları, gizil düş düşüncelerini ve duysal uyaranları içerir[2]. Aynı bilinçdışı gibi, ulaşılamaz nitelikte bir özü ve sürekli değişen bir yorumlaması vardır.

Düşler; serbest çağrışım, sakar eylemler, şakalar, belirti oluşumu ve eyleme dökme gibi bilinçdışının ortaya çıktığı durumlara benzer dinamikler taşırlar. Düş[3], çocukluktaki bir anının güncel bir deneyime aktarılması olabildiğinden çocuksu dinamikler taşır. Düş, zihnin bir ürünüdür ve bir düşünme biçimine sahiptir. Düş, uykuyu korurken bir uzlaşma yaratır.

Düşte Arzu Doyumu

Freud düşte gerçekleşen, bilinçdışından kaynaklanan “arzu doyumu”nun üzerinde özellikle durmuştur[4]. Düşün ana işlevlerinden birisi, arzu doyumunu düşle gerçekleştirerek uykuyu korumaktır. Bazı düşlerde arzu doyumu çok açıktır. Örneğin uyurken susayan birisi düşünde su içebilir. Bir algılama ya da bir istek ancak bilinçdışından bir destek bulabilir ise düşe dönüşebilir. Bazen gündüz yaşanan bir deneyimde uyanan ya da uyanıp doyurulamamış olan bir arzu gece bir düşün kışkırtıcısı olabilir. Böyle deneyimlere "gündüz kalıntısı" denir. Diğer bir kışkırtıcı etken bedensel uyarılardır[5]. Gündüz kalıntılarından ya da bedensel uyarılardan yararlanan düş, uyanıklıkta doyurulamayan, yasaklanan, engellenen bilinçdışı kalmış istekleri doyurmaya çabalar. Bu sırada bastırılmış olanlar gün yüzüne çıkarken bedensel kendilik düşün oluşumuna kaynaklık eder. Düşlerde, önceden deneyimlenmiş olanın önemli bir yeri vardır. Düş yorumu ile birlikte deneyimlenmiş ama kavranamamış yaşantılar içsel bilgiye dönüşür ve benliğin parçası haline gelir. Psişik olan deneyimle buluşur, deneyimlenen ruhsallaştırılmış olur.

Zihinsel yapıyı -en ilkel haliyle- algılayıcı ve alıcıların uyarılarını motor organlara ileten bir yapı olarak görülürse, uykuda algılayıcılar ve motor organlar ketlenmiş, boşalım engellenmiştir. Bu yoğun engellenme, tüm ruhsal enerjinin psikolojik açıdan ilerletici değil geriletici amaçlara hizmet etmesine neden olur. Motor etkinliğin yanında sansürün de sınırlanması altbenliğe ciddi bir alan açar çünkü uyku sırasında benlik askıya alınmıştır. Bu yoğun engellenme dürtüleri ve bilinçli halde ortaya çıkamayacak içeriği harekete geçirir. Düşte kişi "ruhsal gözünü" kullanarak iç dünyasına bakar. Bilinçdışının bilgisi rüya yorumu ile benlik tarafından özümsenir.

Uyanıklık halinde iken benlik, algılama ve yorumlama yetisi ile gerçekliği değerlendirerek haz ilkesini gerçekliğe uydurur. Uykuda iken altbenlik, dürtü ve istekleri düşlemde doyurma olanağı bulduğu sırada sansür zayıflayınca haz ilkesi devreye girer.

Düşte Haz İlkesi ve Düşünmenin Birincil Süreci

Haz ilkesi, isteklerin anında doyurulması ile ihtiyaçların ortaya çıkardığı gerginliğin yok edilmesini amaçlar. Haz ilkesi devredeyken sansür kaldırılır ya da reddedilir. Uykuda beden hareketi ve bilinç ketlendiği için sansür gevşer, düşünce ve bilinçdışı serbestleşir. Uykuda haz ilkesi etkinleşse ve sansür kalksa da bunun bir sınırı vardır. Sınır, ruhsal yapılanmaya ve kişinin psikolojik açıdan kendini gerilemeye bırakabilmesine göre değişir. Altbenliğin dürtü ve istekleri kaygı yaratabilecek bir düzeye çıkarsa sansür yeniden devreye girer ve uykuyu bozar, uyandırır. Bu açıdan uykudaki eylemsizlik bir gerileme eğilimi, sansür ve kaygı gerileme için bir alt sınır oluşturur.

Haz ilkesinin egemenliğindeki altbenliğe düşünmenin birincil süreci egemendir. Birincil süreçte simgeler eşitliklerle oluşur (mağara eşittir anne rahmi demektir) ve somut anlam taşırlar. Birincil süreç, simgelerin oluşumunda ilk düzeydir. Çocuk düşüncesi birincil süreçle ilerler. Çocuk, kelimelerin mecazi anlamlarını anlayamaz ve kelimelerin yalnızca somut anlamlarını anlayabilir. Bununla birlikte anne-babalar, neyin düş olduğunu neyin düş olmadığını çocuklarına çok erken bir yaşta öğretirler. Düş, çocuksuluğa bir gerilemedir ve çocukluk anılarını ortaya çıkartır.

Bellekteki anılar ve deneyimler birincil sürece egemen olan yer değiştirme ve yoğunlaştırma ile farklılaşır[6]. Birincil süreçte ruhsal yatırım çok hareketli ve yoğundur. Yer değiştirme ve yoğunlaştırma anı kayıtlarında bozulmaya neden olur. Yerleşimsel bir gerileme ile birincil sürece gerilenmesi, düşte bu düzenekleri etkinleştirir.

Uykuda, düşünüldüğünde ve istendiğinde imge ve ses oluşabildiği için varsanısal bir oluşum vardır. Düşünce, istek ve duyumlar düşte varsanısal olarak somutlaşır ve doyurulur. Düşü varsanıdan ayıran, yalnızca iç dünyada gerçekleşmesi ve dış dünyada gerçekleşmeyeceğinin bilinmesidir. Uyanıldığında “Sadece bir düşmüş.” denildiğinde gerçekliğe geçilir. Düşteki içerik bir deneyim oluşturmaz yalnızca bir düş görüldüğü biçiminde ve deneyimlerden ayrı bir biçimde kaydedilir. Deneyimmiş gibi algılanması büyüsel düşüncede olur. Eyleme geçirilmiyor olması düşü varsanıdan ayıran bir diğer özelliğidir.

Psikotik durumlarda da düşünme birincil sürece geriler. Düşünceler varsanıya dönüşür. Metaforlar kaybedilir ve kelimeler yalnızca somut anlamlarını taşırlar. Farklı biçimlerde düşünülemez, varsanıların yalnızca tek bir anlamı vardır. Neden sonuç ilişkileri bozulur. Düşlerde psikotik durumdan farklı olarak kelimelerin somut anlamı çoklu anlamlara ve yoğunlaşmaya izin verir. Kişi düşünü anlatırken eşanlamlılar, çoklu anlamlar, isimler, sıfatlar ve mecazi anlamlar düşünülmelidir.

Düş, kişinin psikotik parçalarına yaklaşmasına ve bazen psikotik parçalarını atmasına aracı olur. Düşteki ögeler ilkel malzemelerdir. Segal[7], bu hastaların düşü iletişim için değil seans içinde eyleme dökme için kullandıklarını belirtir. Böyle bir düşün kaka veya çiş yapmaya denk geldiğini, somut bir anlam ve simgesel bir denklik taşıdığını düşünür.

Düş Çalışması

Benliğin, düşteki ilkel malzemeyi dönüştürme işlemine “düş çalışması” denir. Düş Çalışmasında malzeme yoğunlaşır, ruhsal yatırım yer değiştirir, imgeler ve sahneler dönüşüme uğrar[8]. Uyanıklıktaki düşünce oluşumundan farklıdır. Düş çalışmasında düşteki gizil düşünce bir biçim bulurken düşteki arzu doyurulur. Bu sırada bilinçdışı arzu ve düşünce bilince yaklaşırken bir uzlaşma oluşumu ortaya çıkar.

  1. Yoğunlaşma: Birçok duygu, düşünce, tasarım bir araya gelerek ve yer değiştirerek yoğunlaşabilirler. Neden ve sonuç ilişkileri, ayrımlar, sınıflamalar ve olumsuzlamalar yok sayılabilir, çarpıtılabilir. Çok farklı ögeler yalnızca bir parçaları dikkate alınarak özdeşleştirilebilir. Çok farklı ögeler yan yana getirilirken zıt ve çelişkili yanları inkâr edilir. Zaman, yer, kişi kavramları askıya alınarak ruhsal yatırım tek bir öge üzerinde toplanır. Yoğunlaşma yeni imgeler yaratılmasına olanak tanır. Bu toplanma ve yoğunluk düşün birçok farklı biçimde yorumlanabilmesini sağlar. Bir kişi düşündeki ögeler üzerinde saatlerce konuşarak zincirleme bağlantılar açığa çıkarabilir. Bir süre sonra aynı düş yeniden yorumlanmak istense kişi bu defa farklı düşünceler ifade edebilir.
  2. Yer değiştirme: Dürtüsel ve duygusal yatırım bir ögeden diğerine özgürce yer değiştirebilir. Çağrışım bağları gevşediğinden psişik enerji geçişi ve akışı kolaylaşır. Bu akışı önbilincin mantığı ve bilinçdışının imgeleri belirler. Yer değiştirme enerjinin akışının yanında sansürün varlığını da gösterir. Sansür bazı imgeleri kabul etmemiş yerine başkalarını koymuştur ve düşteki çarpıtmayı ortaya çıkartmıştır. Yer değiştirme yüceltmeye giden yolun kapısını açar. Vahşi, ilkel, iğrenç, korkutucu, üzücü düşler ya sansürün zayıf olduğunu ya da sansürü zayıflatan bazı etkenler olduğunu düşündürebilir. Çünkü sansür bunların yerine daha simgesellerini koyamamış, yer değiştirme fazla uzağa götürememiş ve yatırım yoğunluğunu azaltamamıştır.
  3. Simgeleştirme: İmgeyle şekillendirme, yoğunlaştırma ve yer değiştirmeyi destekler, bir imge birçok anlamı bir arada taşıma özelliği kazanır. Simgeleştirme en ilkel, somut ve karmaşık hali ile ortaya çıkarken çoklu anlamlar taşıyan “görünür içerik” oluşur. Genelleştirme ile düşlerde bir imge tüm imge topluluğunu simgeleyebilir. İmge, bir yanda görünür içeriği oluştururken bilince yaklaşır diğer yanda sözden imgeye doğru bir gerileme olmuştur. Düş içeriği anlatılırken imgenin tanımlanmasında kullanılan kelimeler somut anlamlar taşıyabilirler.
  4. İkincil gözden geçirme: Bu işlemle bir düş önyüzü oluşturulur. Böylelikle anlamsız parçalara anlam kazandırılır. Bu anlam, düşün görünen içeriği olacak, düşe bir mantık kılıfı kazandıracaktır. Dramatizasyon daha sonra eklenen bir ögedir. Bir oyunun sahneye konması gibi, düş içeriğinin sahneye hazırlanmasıdır.

Düşlerde, çocuklukta ve psikozlarda zihin, ölçüm aletlerini, hesaplamayı ve değerlendirmeyi kullanamaz haldedir. Saat gibi ölçüm aletlerinin olması, hesaplar yapılması ve bazı değerlendirmelere gidilmesi ikincil süreçle düşünmeyi destekler. Ölçüm aletleri gibi araçlar ile birincil süreç düşünme için bir çerçeve kurulur.

Düşlerde Kaygılar ve Kabuslar

Düş sırasında hangi duyguların deneyimlendiği önemlidir. Duygulanım düşte düşünceden daha az çarpıtılır. Freud, “Çözümlemeler bize düşünsel malzemenin yer değiştirmelere ve yerine geçmelere uğradığını oysa duyguların değişmeden kaldığını gösterir.”[9] der. Düşte duyguların, onları doğuran düşünsel içerikten ayrıldıklarını, baskılandığını ya da karşıtına çevrildiğini saptamıştır.

Bunların arasında kaygı, olumsuz olana yaklaşıldığını gösterdiği için değerlidir. Düş, arzu doyumu işlevini gerçekleştirememiş olabileceği gibi kaygılı düşler bir boşalım biçimi olabilir. Kaygı, libidinal arzu doyumunun yasaklanmasından gelebilir. Fiziksel sorunlarla ilgili kaygılar da düşte kaygıya dönüşebilir. Bazen travmatik yaşantıları olanlar, kaygılı düşler ve kabuslar aracılığıyla travmaları üzerinde ruhsal bir egemenlik kurmaya çalışırlar. Kaygılı düşler; sınanma, cezalandırılma, sevgi kaybı, sevgi nesnesinin kaybı, çaresiz kalma ve yok olma kaygıları gibi temel kaygıları yansıtabilir. Sınanma, üstbenliğin ve ebeveyn imgelerinin değerlendirmesini; cezalandırılma, sado-mazoşistik düşlemleri; kayıp, ayrışma konuları ile ilgili ruhsal dinamikleri ve ruhsal çalışmayı gösterir. Bu kaygılar, benliğin önbilinçte uğraştığı konuların, dirençlerin ve çatışmaların ipuçlarını verir.

Düş ile tekinsiz olana yani tanıdık olan ama anlamı benlik tarafından anlaşılamadığı için de aynı zamanda yabancı olan ögelere yaklaşılabilir. Tekinsiz olan, içerdiği ilkel, saldırgan ve kaygı uyarıcı ögeler nedeniyle bastırılmış ve çarpıtılmış olduğu için düşte kaygı yaşanır. Tekinsiz ögelere yaklaşılması bastırılanın ya da bölünüp ayrılanın geri dönmeye başladığını gösterir. Bu ögeler kendiliğin bütünlüğünü tehdit edebilir ve benlik bu tehdit karşısında kaygılanabilir.

Uygulamada Düşler

Düşler psikanalitik çalışmanın bel kemiğini oluştururlar. Bilinçdışı içeriğe ulaşmak ve bunun üzerinde çalışmak için verimli malzemelerdir. İnsanımız düşlerine meraklıdır ve anlatmayı, üzerinde konuşmayı sever.

Düş içeriği kişiye özel olsa da bazı ögelerin kullanılışı ruhsal yapılanma ile ilgili bilgiler verebilir. Oral içerik tatlı, acı, ağız, dişler, yemekler, içecekler vb. ögeler ile; anal içerik tuvalet, banyo, kirletmek, bozmak, dağıtmak, pislik vb. ögeler ile; ödipal içerik çiftler, sahne, cinsellik, anne-baba çocuk ve diğer üçlüler vb. ögeler ve konularla gündeme gelir.

Psikanalitik çalışma sırasında düşlerin değişimi izlenmelidir. İyi giden bir çalışmada düşlerin yapısı değişir. Örneğin bir hasta terapinin başında bir sahilde kesik kurban başları imgesi görür. Bu düşte beden parçaları vardır, yalnızca bir imge görülmüştür ve hasta düşü üzerine çağrışımlar getirememiştir. Bu kişi terapinin sonunda, terapiye gelirken kullandığı yolu artık kullanmadığı, yolda zorluklarla karşılaşsa da üstesinden gelebildiği ve yolun sonunda arkadaşlarıyla buluştuğu bir düş görür. Bu düşü tüm terapisi ve terapinin bitişi ile ilgili bağlantılar kurarak kendi başına yorumlar. İki düş arasındaki terapi çalışmasıyla hastanın hem düş içeriği hem de düşleri ile benliğinin bağlantısı değişmiş, kendilik tasarımı bütünleşmiş ve derinlemesine çalışma kapasitesi gelişmiştir.

Segal[10], somut anlamlar içeren ve seansta eyleme dökme işlevi taşıyan düşlerin içeriğinin değil işlevinin yorumlanması gerektiğini belirtir. Bu hastalarla çalışırken analistin yansıtmalı özdeşimi anlama, taşıma ve yorumlama kapasitesinin önemine vurgu yapar. Böyle hastaların düşlemi yorumlanırken ortaya çıkan zorluk analistin kelimelerini eylem gibi hissetmelerinden kaynaklanabildiği için konuşmak ve düş içeriğini çalışmak zorlaşır.

Quinodoz “Sayfayı Çeviren Düşler: Psikanalizdeki Paradoksal Düşer”[11] adlı kitabında bu tür düşlerin oluşum sürecini ve nasıl yorumlanacağını anlatmıştır. Düşteki kaygılara, düşlerdeki gerileme ve ilerleme süreçlerine, düş üzerinden gerçekleşen geçmişe yönelik aydınlanmalara ve terapistin karşı aktarımındaki kapsama kapasitesine değinmiştir.

Düşün yorumlanması ile bir sonradan etki ortay çıkar. Kişi geçmişinin ve iç dünyasını yeni bir biçimde yorumlar. Hatta psikanalitik psikoterapi sırasında birkaç yıl sonra yeniden yorumlanan bir düş ile terapi süreci ile ilgili bir sonradan etki yaşanabilir.

Düşler bir dirence dönüşebilirler. Örneğin bir hasta seansın başından sonuna kadar bir düşünü anlatarak seansı bitirdiğinde düşünü, serbest çağrışımlarına karşı bir kalkan yapmış olur. Her seansta düş getirip düş yorumu ile çalışan hasta günlük yaşamını ruhsal olarak çalışmaktan kaçınıyor olabilir.

Düşte Kendilik ve Nesne

Kendilik tasarımı ile ilgili sorunlar parçalanmış bedenler ve bedensel yapı değişiklikleri ile ya da kişinin kendisini temsil eden ev gibi yapıların yıkık dökük olması ile simgelenebilir. Kendilik ve nesne parçaları ile ilgili düşlerde ya bir sahne vardır ya da çok kısa bir öykü mevcuttur.

Düş sırasında farklı karakterlerin ortaya çıkması ve bunun bir öykü yaratması kişinin bilinçdışı düşlemini yansıtabilir. Bu düşlemde anne-baba imgelerinin yerine karakterler geçmiş olabilir. Bununla beraber düşteki karakterler kişinin farklı kendilik tasarımlarını simgeliyor olabilirler. Farklı kendilik tasarımları arasındaki çatışmalar, kendilik tasarımındaki değişimler, canlanmalar ya da yitimler, kendiliğin korunmasına yönelik kaygılar düşe yansıyabilir. Düş yorumu ile kendilik üzerinde çalışılabilir ve kendilik yeniden yapılanabilir.

Nesne tasarımındaki sorunlar çevresel durumlarla, dünyada bir felaket olması, yağmur yağması, çevrenin soğuk ve dondurucu olması vb. temalarla ifade edilebilir. Bu durumda düşü gören kişi ve çevresi arasındaki etkileşim, çocuk ve ebeveyni arasındaki erken dönemdeki bakım alma etkileşimini simgeleyebilir.

Nesne kaybının yarattığı etkiler düşler üzerinden çalışılabilir. Gerçek dünyada kişi yaşamını etkilenmeden sürdürüyor gözükse de iç dünyasındaki yası ve duyguları düşlerine yansıyabilir. Yas sürecinin aşamaları ve işleyişi düşlerde kendisini açıkça gösterebilir.

Düş ve Aktarım

Tüm bu kendilik ve nesne ilişkileri aktarım üzerinden yorumlanmalıdır. Yıkık dökük bir bina ya da yaralanmış bir beden, hastanın terapist karşısındaki duygusunu yansıtabilir. Düşteki tema terapinin başlangıcı, gidişi ve sonlanması ile ilgili aktarımı yansıtabilir. Çevre yerine geçen terapi odası ve terapötik ilişki bebek ve anne etkileşimini yansıtabilir.

Terapi sırasında hasta, içselleştirdiği terapist ile ilgili gördüğü düşler ile iç dünyasını yapılandırabilir.

 


[1] H. Nagera, [1969] Basic Psychoanalytic Concepts on the Theory of Dreams - Basic Psychoanalytic Concepts (Volume 2), Routledge, 2014, s. 56-62.

[2] A.g.e. s. 28-34.

[3] A.g.e. s. 15-20.

[4] B. E. Moore, B. D. Fine Psychoanalysis: The Major Concepts, Yale University Press, 1999.

[5] E. F. Sharpe [1937] Dream Analysis A Practical Handbook of Psychoanalysis, Karnac, 1978.

[6] H. Nagera, [1969] Basic Psychoanalytic Concepts on the Theory of Dreams - Basic Psychoanalytic Concepts (Volume 2), Routledge, 2014.

[7] H. Segal, “The dream and the ego”, Dream, Phantasy and Art, Routledge. S. 49-57, London,1991.

[8] H. Nagera, [1969] Basic Psychoanalytic Concepts on the Theory of Dreams - Basic Psychoanalytic Concepts (Volume 2), Routledge, 2014.

[9] S. Freud, [1900] Düşlerin Yorumu II, Çev. E. Kapkın, Payel Yayınları, İstanbul, s. 188, 1996.

[10] H. Segal, “The dream and the ego”, Dream, Phantasy and Art, Routledge. S. 49-57, London,1991.

[11] J-M. Quinodoz, Dreams That Turn Over a Page: Paradoxical Dreams in Psychoanalysis (New Library of Psychoanalysis), Routledge, London, 2002.