• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

YORUMLAMA

YORUMLAMA

Yorum, psikanaliz yöntemi ile ilgili yazında özel bir yere sahiptir. Bibring’e göre, “Analize özgü terapötik ilkelerin sıralamasında yorum en tepededir.” (1954). Gill’e göre “Psikanaliz tarafsız bir analistin yürüttüğü, geriletici bir aktarım nevrozunun gelişmesiyle sonuçlanan ve bu nevrozun yalnızca yorum yöntemleriyle nihai olarak çözümlendiği bir yöntemdir.” (1954). Loewald “psikanalitik yorumların kendini anlamaya dayandığına ve bu kendini anlamanın da yorum sırasında tekrar canlandırıldığına” dikkat çekmektedir (1979). Arlow şöyle belirtmektedir: “psikanaliz kendi tarihinin en başından beri ilk önce psikopatolojinin sonrasında ise genel olarak ruhsal işlevin ele alındığı bir akıl bilimi ve bir yorum disiplini olarak ortaya çıkmıştır. … [Yorum] psikanalizle ulaşılan terapötik sonuçların ortaya çıkmasında genellikle temel öğe olarak kabul edilmektedir. ... Bu da yorumu analistin etkinliğinin en ayırt edici özelliği yapmaktadır.” (Rothstein, 1983).

Direnç ve savunmaların da hastaya ayrıca gösterilmesi gerektiğinin farkına varılmasıyla beraber, analistin yorumlarını ve açıklamalarını aktarma şekline gittikçe daha fazla önem verilmeye başlandı. Analistten beklenen "yorumlama sanatı", hastaya ait malzemenin bilinçdışı anlamını anlama sanatından ziyade, belli özelliklerdeki başarılı sözel girişimler anlamına gelmektedir. Bu bakımdan Fenichel (1945a) yorumlamayı "bilinçdışı olanın bilince ulaşmasına, tam da ortaya çıkacağı anda onu isimlendirerek yardım etmek" olarak değerlendirmektedir.

Psikanalitik yöntem alanında yorumların hasta tarafından kabul edilebilir ya da aktarıldığında etkili olabilecek bir şekilde ifade edilmesi üzerinde durulmaktadır. Analistin hastaya ne söylediği, bunu ne zaman yaptığı ve hangi biçimde yaptığına daha büyük önem verilmeye başlanmıştır. Bunlara ek olarak, etkin bir yorumun içerdiği sözel olmayan etmenler üzerinde de durulmaya başlandı. Brenner'in açıkça ortaya koyduğu gibi "yorumdaki duygulanım ve ses tonu, analistin aktarmaya çalıştığına katkıda bulunduğu ve böylece içgörüyü kolaylaştırdığı sürece, iyileştirici girişimin önemli ögelerindendir" (1983). Diğer yazarlar (örn. Gedo, 1979; Klauber, 1972, 1980; Rosenfeld, 1972) yaratıcı ve içgörü oluşturan bir yorumun üretiminde, analistle hasta arasındaki ilişkinin içeriğinin önemini vurgulamışlardır. Analistin yorum yaparken sahip olduğu ikna edicilik ve hastanın bilinçdışı arzu ve düşlemlerine gösterdiği dayanıklılık, yorumun etkisini belirlemede açık bir şekilde önemli bir rol oynayacaktır.

1897'den 1923'e kadar hastanın serbest çağrışımları, "derinlerden su yüzüne çıkmaya çalışan" bilinçdışı arzu ve dürtülerin yüzeye çıkmış hali olarak kabul ediliyordu. Yorumdaki asıl sorunun bilinçli üretimlerden yola çıkarak "daha derindeki" bilinçdışı malzemenin anlaşılması olarak görülüyordu. Freud, 1923'ten sonra yapısal bakış açısı, dürtüler (altbenlik), vicdanın ve ülkülerin zorlamalarıyla (üstbenlik) ve dış gerçeklik arasında bir uzlaşmaya ulaşmada, kişiliğin örgütlenmiş parçasının (benlik) önemini vurgulamıştır. Yorumların bir kısmı benliğe yöneliktir ve benliğin güçlü ve zayıf yönleri hesaba katılmalıdır. (Yorumların bir kısmı da kendiliğe yöneliktir. Buna aşağıda değinilmiştir.) Analist, söylemek istediği şeyin etkisini hesaplamaya zorlanmıştır.

Bilinçdışı derin malzemeyi devamlı bir şekilde hastaya yorumu hâlâ görev olarak gören ve görünüşe göre "ne kadar derin o kadar iyi" görüşünü benimseyen analistler hâlâ bulunmaktadır.

Şu anki durumda, "yorum" terimi bir yandan analistin neredeyse tüm sözel girişimlerini (ve hatta duruma göre sözel olmayanları da) kapsayacak anlamda, diğer yandan da özel bir tür girişim anlamında kullanılmaktadır. Loewenstein, "analitik süreci analitik süreç yapan yorumları yorum olarak değil; hastanın çağrışımlarını serbestleştirmeyi hedefleyen yorumlar (örn. "amacı bilinçli ve bilinç öncesi süreçler arasındaki engelleri ya da sansürü kaldırmak olan temel kuralı, hastanın izleyebilmesini sağlayan çağrışımlar") olarak görmektedir (1951). Loewenstein'ın uygun yorum tanımı, "içgörü dediğimiz dinamik değişimleri" üreten sözel girişimler içindir. Bu yüzden, komut ve açıklamaları yorum kavramının dışında tutmuştur. Yorumu "analist tarafından hastaya yapılan, hastaların kendilerine dair birikimlerini artıran açıklamalar" olarak kabul etmiştir. "Böyle bir birikim, analist tarafından hastanın kendi düşüncelerinden, hislerinden, sözlerinden ve davranışlarından elde edilmiştir".

Bir yorumu oluşturduğu etki yerine amacına göre tanımlamak daha güçlü bir kavramsal belirginlik oluşturacaktır. Loewenstein ayrıca "yorum hazırlığı" olarak adlandırılabilecek girişimlere de dikkat çekmiştir. Bu, tıpkı hastanın aralarında bağlantı kuramadığı deneyimlerdeki benzer kalıpları ortaya çıkarmakta olduğu gibidir.

Analitik yöntemlerin sözel bileşenleri Greenson tarafından ayrıştırılmıştır (1967). Ona göre çözümleme terimi içgörüyü artırma yöntemleri için kestirme bir tanımlamadır. Bu bileşenler arasında şunlar vardır:

  • Yüzleştirme: Hastanın ilgisini belli bir olay üzerine çekme süreci olarak kabul edilir. Böylece olay daha açık bir hale gelir ve hasta kaçındığı ve ilerde daha derin bir şekilde anlayacağı bir şeyi kabul etmiş olur.
  • Açıklığa kavuşturma: Yüzleştirmeyi izleyen ve onunla iç içe geçmiş olan bu yöntem, hastanın yüzleşmiş olduğu (ve artık üzerinde düşünmeye daha da istekli olduğu) psikolojik olaya keskin bir şekilde odaklanma sürecidir. Bu süreç, konuyla ilgisi olmayan malzemeden ayrıştırılması gereken önemli ayrıntıların "kazılıp çıkarılmasını" içerir.
  • Yorum: Bu bileşen "bilinçdışı anlamı, kaynağı, geçmişi ve belli bir ruhsal olayın şeklini ya da nedenini bilince taşıma" anlamına gelir.

Greenson birbirleriyle sıklıkla iç içe geçen bu üç yönteme ek olarak derinlemesine çalışmayı analiz yöntemine dördüncü bileşen olarak eklemiştir.

"Yorum" terimi psikanalitik yazında aşağıdaki anlamlarda kullanılmıştır:

  1. hastanın iletişim ve davranışlarının bilinçdışı anlamı ve önemine ilişkin analistin çıkarımları ve ulaştığı sonuçlar;
  2. analistin çıkarımlarının ve ulaştığı sonuçların hastaya iletilmesi;
  3. analist tarafından yapılan tüm yorumlar ki bu terim günlük kullanımdaki halidir;
  4. içgörü ortamı aracılığıyla özellikle "dinamik değişimi" oluşturmayı amaçlayan sözel girişimler.

Arlow şöyle yazmıştır (1987):

“Yorum tek seferlik bir deneyim değildir. Mantık dizisini ortaya çıkarır. ... Hastanın bilinçdışı çatışmalarını yükselten her bir bileşenin dinamik etkisi analist tarafından yorumlanır. Analist, suçluluk, cezalandırılma ve sevgi kaybı korkusu düşüncelerinin, gerçekçi sonuçlara dair düşüncelerin nasıl olur da farklı zamanlarda çocukluğun düşlemsel arzularına karşı geldiğini ya da bu arzularla aynı tarafta olduğunu açıklar. Analist, çağrışımlarındaki dinamik geçişlerin hastanın zihninde yer alan çatışmadaki güçlerin etkisine tanıklık ettiğinin, hastanın farkına varmasını sağlar. Bu yüzden analist ölçülü ve yorumun her seviyesinde arzu, savunma ve suçluluk arasındaki etkileşime duyarlı bir şekilde ilerledikçe yorum süreci beklenenden uzun sürer.”

İçerik yorumu, ortaya çıkmış ya da yüzeydeki malzemenin psikanalist tarafından anlaşılan, özellikle de çocukluğa dair cinsellik ve saldırganlık dolu arzu ve düşlemlerle ilişkili olan daha derindeki anlamına “tercümesini” ifade etmektedir. Psikanalizin ilk yıllarında sık kullanılan yorum türüdür. Bu gibi yorumlar, anıları ve düşlemleri bilinçdışı bir halde tutan çatışma ve mücadeleyle değil de yalnızca bastırıldığı düşünülen anlamla (bilinçdışı içerik) ilgilenmiştir. Düşlerde, dil sürçmelerinde ve benzeri durumlarda ortaya çıktıkları halleriyle simgesel anlamların tercümesi olan simgesel yorumlarla beraber içerik yorumları psikanalistin yaptıklarının önemli bir bölümünü oluşturduğu çoğunluk tarafından kabul edilmektedir ki bu durum Freud’un en eski çalışmalarından beri süregelen bir yanlış anlamadır.

Savunma yorumu özel bir direnç analizi türüdür. Bu gibi yorumlar belli bir çatışmayla ilgili acı hislerle başa çıkabileceği düzenek ve önlemleri ve mümkünse bu düzenek ve önlemlerin temelini hastaya göstermeyi amaçlar. Savunma yorumunun içerik yorumunun vazgeçilmez bir tamamlayıcısı olduğu düşünülür. İçerik yorumu da, çocuksu dürtüleriyle bilinçdışı bir şekilde başa çıkabildiği yöntemler, hastaya gösterilmedikçe tamamlanmış sayılmaz. Nevrotik hastada ruhsal örgütlenmenin iyileştirilmesinde savunma yorumlarının özel bir önemi olduğuna inanılmaktadır. Bu örgütlenmede değişenler iyileşme sürecinin temel bir parçasıdır.

Bazı yorumların diğerlerinden daha etkin olduğu fikri dönüştürücü yorum kavramında belirgin bir hale gelmiştir. Strachey’e göre hastada yorumlarla meydana gelen önemli değişimler onun üstbenliğini etkileyen değişimlerdir (1934). Bu etkiye sahip yorumlar “dönüştürücü” olarak kabul edilir ve etkili olabilmeleri için analitik durumun anlık “şimdi ve burada”sında oluşan süreçler içinde ele alınmalıdır (Strachey’in görüşüne göre sadece bu gibi anlık süreçlerin yorumları temel değişimi getirebilecek yeterli hıza ve etkiye sahiptir). Daha önce belirtildiği gibi, bu görüş analist tarafından sadece aktarım yorumlarının iletilmesi gerektiği görüşüne katkıda bulunmuştur; çünkü sadece bu yorumlar etkin (dönüştürücü) olabilmektedirler.

Strachey’den beri, özellikle de Melanie Klein’ın çalışmalarından ötürü, analitik çalışma sırasında özellikle aktarım yorumlarının üzerine yoğunlaşma eğilimi gittikçe artmıştır (Gill, 1982; Joseph, 1985). Aktarım dışı yorumlarla ilgili kapsamlı bir incelemede Blum (1983) şu açıklamayı yapmıştır:

Aktarım dışı yorum, aktarım ilişkisinin dışında kalan bir yorum anlamına gelir. Her ne kadar aktarım nevrozunun yorumlayıcı bir şekilde çözümlenmesi analitik çalışmanın merkezi olsa da, yorumun tek odak noktası aktarım değildir. Etkili olabilecek tek “dönüştürücü” yorum ya da her zaman en önemli yorum da aktarım yorumu değildir. ... Aktarım dışı yorumların bir konumu ve değeri vardır; aktarım yorumuna bağımlı, onun hazırlayıcısı ve tamamlayıcısı olmak gibi basit bir konumda ve değerde değillerdir. Aktarım yorumu mutlaka olmalıdır ama genetik yorumu ve yeniden yapılandırmayı bünyesinde barındıran aktarım dışı yorum da ayrıca gereklidir. ... Analitik anlayış, birbiri içine geçen aktarım ve aktarım dışı alanları, düşlem ve gerçekliği, geçmişi ve şimdiki zamanı kapsamalıdır. “Sadece aktarımda duran” bir konumun teorik olarak savunulması olası değildir.

Kohut ve psikanalitik kendilik psikolojisi ekolü, narsisistik ve sınır kişilik bozukluğu hastaları üzerine özel bir ilgi göstermiştir. Ornstein ve Ornstein şöyle belirtmektedirler (1980):

Psikanalitik kendilik psikolojisi, aktarım ve direnç kavramlarımızda klinik ve teorik bir genişlemeye yol açtı ve bunun yanında klinik yorumlarımızı ifade etme ve odaklama şeklimizi açıkça değiştiren ikili bir kayma yarattı. Bu ikili kayma (a) tek yorumlayıcı ifadelerden daha kapsamlı yeniden yapılandırmalara ya da şimdi söylediğimiz haliyle yeniden yapılandırıcı yorumlara, (b) ağırlıklı olarak çıkarıma dayalı gözlem ve iletişimlerden ağırlıklı olarak eşduyumlu olanlara yöneliktir.

Psikanalitik kendilik psikolojisini uygulayan psikologların diğerlerinden daha eşduyumlu davrandığını söylemek zor olsa da yine de bu analistler analistin eşduyumunu hastaya aktarılan yorumun önemli bir niteliği olarak kabul ederler. Dahası, erken deneyimlerdeki yetersizliklerin önemine büyük bir vurgu yapıldığı için (çatışmadan farklı olarak), eşduyumlu, yeniden yapılandırıcı yorumlar “analizin temel yöntemidir; bu durum hastanın psikopatolojisinin çatışma-tabanlı ya da yetersizlik-tabanlı olmasından bağımsızdır” (Ornstein ve Ornstein, 1980).

Yorumların yapısı ve içeriği açıkçası büyük ölçüde analistin temel aldığı psikanalitik çerçeveye bağlıdır. Psikanalitik kuram klinik deneyimler temelinde, yeni önemli noktalarla geliştikçe ve değiştikçe psikanalitik yorumun doğası da gelişti ve değişti.

Açıkça görülmektedir ki yorum kavramı psikanalitik tedavi ya da psikodinamik psikoterapiyle sınırlı değildir. Hastanın kendi sağlığıyla ilgili ifade edilmemiş korkularının bir klinisyen hekim tarafından kelimelere dökülmesi, duygu ve davranışlarının daha önce farkında olmadığı bazı yönlerini hastaya göstererek yeni oluşmuş olan bir içgörüyü aktarma amacı taşır ve bu yüzden bir yorum olarak kavramsallaştırılabilir. Bir ortama uygun olan bir yorumun diğer ortamlarda da uygun olması tabi ki her zaman mümkün olmayacaktır.

 

Hasta ve Analist, Alex Holder , Joseph Sandler, Çev: Serhat Yücel , Algın Köşkdere , Taner Özek, Derinlemesine Çalışma Bölümünden özet çeviri.