KLEİN'IN “YAS VE MANİK DEPRESİF DURUMLARLA İLİŞKİSİ” MAKALESİ
Konum ve psikoseksüel evre ilişkisi
Konum kavramının psikoseksüel gelişim evrelerine benzeyen ve farklı olan yönleri vardır. Klein, oral dönemi iki alt döneme ayırırken kendilik ve nesne ilişkilerini de iki aşamaya ayırmıştır. Bunlardan ilki olan paranoid şizoid konumda ilkel ve parçalı nesne ilişkileri, depresif konumda daha gelişmiş ve bütüncül nesne ilişkileri görülür. Klein, bastırma ortaya çıkana yani benlik güçlenene kadar gözlemlenen ruhsal süreçleri tanımlamıştır. Bastırmayı ve sonrasını Anna Freud’a bırakmıştır. Klein, anal dönem ile igili bazı durumları da depresif konum içinde değerlendirmiştir. Psikoseksüel gelişim evreleri, gelişim sürecine benlik ve savunma mekanizmaları açısından bakar. Benliğin görece yapılandığı depresif nevrozda oral dönem özelliklerini, obsesif nevrozda anal dönem özelliklerini, histerik nevrozda ödipal dönem özelliklerini açıkça görürüz. Diğer yandan Klein’ın konumlarla ilgili söylediği gibi bir insanda bazen oral dönemin bazen anal dönemin bazen de ödipal dönemin özellikleri baskınlaşabilir. Oral, anal ve ödipal dönemler açısından ve paranoid-şizoid ve depresif konum açısından sağlıklı bir insan bu evrelerin tümünden geçmiştir. Kişi, yeri geldiğinde bu evrelerin herhangi birine gerileyerek bu döneme özgü baskın özelliklerini ön plana çıkartabilir. Psikoseksüel gelişim evreleri açısından, örneğin flörtleşirken histerik, çalışırken obsesif, yerken oral dönem özellikleri canlanabilir. Freud’un topografik gerileme olarak tanımladığı gerilemede kişi bilinçten bilinçdışına doğru gerilerken kendilik ve nesne ilişkileri de geriler ve depresif konuma, paranoid şizoid konuma gerileyebilir.
Depresif ve paranoid-şizoid konumlar; depresif, obsesif, fobik ve histerik nevrozun doğasını belirler. Kişi depresif konumu aşmış ve obsesif konuma ulaşmış ise depresyona neden olabilecek bir durumu yalnızca depresif, hüzünlü bir yas olarak yaşar. Eğer kişi depresif konuma saplanmışsa ya da gerilemişse bir majör depresyon yaşar. Paranoid şizoid konuma saplanmışsa ya da gerilemişse hezeyanlı bir depresyon yaşayacaktır.
“Yas ve Manik Depresif Durumlarla İlişkisi”
Yas ve Manik Depresif Durumlarla İlişkisi başlıklı yazısında Melanie Klein çocuk psikanalizi ile yeni veriler elde etmiştir. Nesne tasarımları ve iyi ve kötü nesne ilişkileri ortaya çıkartılmıştır. Klein, Freud'un Yas ve Melankoli makalesindeki gerçekliği değerlendirmenin yasın bir parçası olduğunu vurgulayarak başlar. Aynı zamanda yas çalışması, kaybedilen nesneye yatırılmış olan libidonun bağımsızlaşmasını sağlayacaktır. Klein, normal yastaki gerçekliği değerlendirme ile yaşamın erken dönemlerindeki zihinsel gelişim süreçleri arasında yakın bir bağlantı olduğunu öne sürer. Çocuksu depresif konum ile normal yas süreci arasındaki bağlantıyı açıklamak ister. Çocukta, memeden kesilme döneminde ve sonrasında depresif duygular ortaya çıktığını gözlemlemiştir. Meme ile birlikte memenin temsil ettiği sevgi, iyilik ve güvenliğin de yasının tutulduğunu söyler. Klein, bebeğin, annesini kaybetmekten kendini sorumlu tuttuğunu belirtir. Bebek, kendi kontrol edilemez açgözlülüğünün, yıkıcı fantezilerinin ve kötülüğünün sonucunda annesini kaybettiğini düşünür.
Bu tanım, memeden ayrılma değil de daha çok annenin ölümünün tanımıdır ve böyle bir ayrılış melankolinin çekirdeğini oluşturabilir. Memeden ayrılan bebek annesinin sevgisini kaybetmez yalnızca beslenme biçimi değişir ve annesi ile arasına katlanılabilir bir ayrılık girer.
Klein daha sonra yazılarında anal döneme geçmez ve direkt ödipal durumla devam eder. Klein ödipal durumda iyi nesnelerin kaybedilmesinden duyulan korkunun acı dolu çatışmalar yarattığını düşünür.
Klein; kendilik ve nesne ilişkilerinin başlangıcında bebeğin ebeveyn tasarımlarını inkorporasyon ile içine aldığında somut manada onları, bedeninin içindeki canlı kişiler gibi algıladığını ve bilinçdışı düşlemlerinde içsel nesneler olarak rol aldıklarını betimler. İnkorporasyonun dinamikleri Klein tarafından biraz daha açıklığa kavuşturulmuştur. İnkorpore edilen nesne tasarımları, bilinçdışının birer parçası haline gelince üzerlerindeki kontrolün kaybedildiğini belirtir. Şöyle der:
Klein, iki grup korku, duygu ve savunma tanımlar. Birinci grup olan paranoid şizoid konumda duygular ve düşlemler zulüm görme üzerinedir. İçselleştirilen zalimler kendiliği yok etme tehdidi yaratırlar. Bu korkulara karşı geliştirilen savunma içsel zalimleri yok etmeye yöneliktir. İkinci gruptaki duygular depresif konumla ilişkilidir. Bu konumda sevilen nesneler için kaygı ve acı hissedilir, onları kaybetmekten korkulur ve yeniden kazanmaya yönelik özlem duyulur.
Klein, depresif kaygıların benliği yönlendirerek tümgüçlü ve vahşi düşlemler kurulmasına neden olduğunu söyler. Böylelikle kötü ve tehlikeli nesneler kısmen egemenlik altına alınmaya ve sevilen nesneler kısmen korunmaya ve onarılmaya çalışılır. Manik konumda idealizasyon önemlidir ve yine bu dönemin önemli bir ögesi olan inkar ile bağlantılıdır. Klein, “Bir miktar inkar olmadan benlik depresif konumda psişik gerçekliğin felaketine katlanamayacaktır.”, der. Tümgüçlülüğü, inkarı ve idealizasyonu çifte değerlilikle bağlantılandırır. İmgelerin bölünmesi ile sürdürülen çifte değerlilik, çocuğun içindeki ve dışındaki nesnelere daha çok güven ve inanç duymasına olanak tanır. Öncelikle onları daha çok sever ve sevdiği nesneleri onarmak için daha istekli olur. İnkorporasyon aşamasında, yani oral dönemin başında ise anne-baba tamamıyla iyi nesneler olarak içselleştirilirler. Çünkü bu aşamada bebeğin engellenmesi anne-baba tarafından olabildiğince minimum düzeyde tutulur ve anne kendisini bebeğine adar. Onarıcı ve yapılandırıcı güçlerine güvenemeyen çocuk manik tümgüçlülüğe sığınır. Manik tümgüçlülük içinde sadizm de içerir. Klein, manik savunmalar ile takıntılar arasındaki bağa da değinmiştir.
Klein’a göre; nesneyi kontrol etme arzusu, nesneyi egemenliği altına almaktan ve aşağılamaktan alınan sadistik doyum, nesneden daha çok alma ve nesne üzerinde zafer kazanma istekleri; onarma eylemini bozabilir ve onarımı takıntılı bir döngüye dönüştürebilir. Korkuların ise; nesneyi yok etme ile ilgili paranoid savunma düzeneklerini ya da nesneyi kontrol altına alma ve nesneyi sürekli hareketli kılma ile ilgili manik düzenekleri güçlendireceğini belirtir.
Zafer kazanma hissine özellikle değinir. Zafer kazanma hissi çok fazla öne çıkarsa onarma ve yeniden yaratma yetilerini bozacak, iç dünyaya huzur ve ahenk gelemeyecektir. Zafer kazanma arzusu yas tutma çalışmasını da bozar. Klein yazının ilerleyen kısımlarında kişinin yakını öldüğünde ona karşı hissettiği nefretin bir zafer kazanmış olma hissine dönüşebileceğine yine değinir. Yas tutan kişi, ölen kişiden nefret edebilir. Bu nefret ölen kişiye yansıtılınca ölen kişinin tasarımını bir zalime dönüştürebilir. Freud, Totem ve Tabu’da babayı öldürme arzusunun nasıl tabuya dönüştüğünü açıklamıştır. Böyle bir yansıtma kişinin kendi içsel iyi nesnelerine inancını sarsabilir. Bu yüzden ölen kişinin idealizasyonu sürdürülür. Klein’a göre, ölümü cezalandırma olarak ve ölen kişiyi zalim olarak algılamanın ortadan kalkması için dışsal nesnelerle yeniden güven tazelenmesi ve ölen kişinin iyiliğine duyulan inancın yeniden güçlenmesi gerekir. Hipomanik kişinin dinamiklerini ele alır. Aşırı hayranlık, yüceltme ile aşağılama ve değersizleştirmeyi anlatır. Hipomaniklerin büyük sayılarla büyük ölçekte düşündüğünü belirtir. Bu açıdan küçük sayılarla ve detaylar ile uğraşan takıntılılık ile zıtlığına değinir.
Bunun bir örneğini taziyelerde görürüz. Başsağlığı dileği sunarken ölen kişinin iyiliği vurgulanır ve başsağlığı dilemeye gelen kimse ölen kişinin kötü yönlerini kesinlikle vurgulamaz. Böylelikle ölen kişinin nesne tasarımının iyiliği güçlendirilir ki yas tutan kişi ölümü kabullenilebilsin ve yas süreci başlasın. Klein, çocuğun ebeveyn tasarımını idealleştirmesi sayesinde ebeveynini canlı tuttuğunu ve misilleme yapmasını engellediğini belirtir. Yasta da idealleştirme, nesne tasarımının yas sürecinde canlı kalmasını ve misilleme yapmamasını sağlayacaktır.
Güçlenen benlik, içsel ve dışsal olan, sevilen ve nefret edilen imgeleri birleştirme yetisi kazanır. Yas çalışmasında yalnızca kaybedilen nesne tasarımı bedenin içine alınmaz aynı zamanda kendilik ve nesne ilişkisi yeniden düzenlenir. Yas çalışmasında kaybın tekrar tekrar deneyimlenmesi acı yaratır. Klein, çocuğu ölen bir kadını örnek verir. Kadının, çocuğunun kaybını, kötü annesinden gelen bir misilleme olarak algıladığını belirtir. Bunun kaynağını kadının, annesinin bebeklerini çalma arzusuna bağlar. Bu arzuya misilleme olan zulüm görme kaygılarının çifte değerliliği ve güvensizliği artıracağını vurgular. Klein’ın ilk örneği ikili ilişki içindeki saldırganlık ve misilleme üzerinedir. Bu açıdan depresif konumun alt düzeyinden bir örnektir. Kendilik ve nesne, iç ve dış ayrılmıştır ve kendilik nesneye saldırmaktadır.
Makalede bir diğer olgu örneği olarak Bayan A’yı anlatır ki bu kadın büyük olasılıkla Klein’ın kendisidir. Bu yazısını da oğlunun yasını tuttuğu sırada yazmıştır. Bayan A. ile ilgili anlatılanlar içerdendir. Bir olgunun uzaklığı hissedilmez. Klein’ın yaşamı düşünüldüğünde rüyasındaki anne-oğul önce abisinin arkadaşı ve onun annesi, sonra kendi abisi ve annesi, daha sonra da oğlunun kaybı ve kendisi olarak yorumlanabilir. Klein gençken abisini de kaybetmiştir.
Bayan A rüyasında bir anne ve oğul görür. Siyahlar giymiş annenin oğlu ya ölmüştür ya da ölecektir. Bayan A, bu anne oğula karşı bir düşmanlık hisseder. Rüyanın çağrışımlarında Bayan A abisinin arkadaşı ve onun annesi ile ilgili bir çocukluk anısını anımsar. Abisinin arkadaşının annesi Bayan A’nın annesine tepeden bakmış ve Bayan A'nın gözünde abisinin ideal imgesi de bozulmuştur. Abisinin arkadaşı ve onun annesiyle ilgili çağrışımların ardından Bayan A'nın annesi ve abisi ile ilgili çağrışımları gelir. Klein rüyayı, Bayan A'nın annesine ve abisine zarar verme arzularının doyumu olarak yorumlar. Bayan A, abisine duyduğu hayranlığın yanında onun zihinsel ve fiziki üstünlüğüne, penise sahip olmasına haset de duymuştur. Annesine de böyle bir oğula sahip olduğu için haset duymuştur. Çağrışımları annesinin ve abisinin öldüğüne ve kendi oğlunun da öldüğüne gelince annesine acır ve kendi acısına döner. Oğluna duyduğu sevgide abisine duyduğu sevginin izlerini bulur. Bayan A kendisinin ve diğer nesnelerin iyiliğine inancını tazeleyince; inkarı, manik savunmaları, korkusu ve nefreti azalır. Ağlamak ona iyi gelmiştir. Klein, bilinçdışının gözyaşını kaka ile özdeşleştirdiğini, böylelikle yas tutan kişinin kötülükleri ağlayarak içinden attığını belirtir. İçsel olarak dolmanın yarattığı tüm gerginliklerin boşalarak azalması temelde kaka ve çiş yapma, boşluğun yarattığı tüm açlıkların doyması temelde anneden süt emme ile özdeşleşmektedir. Bu boşalımla birlikte iyi nesnelerin güvenliğinin artması sevginin ifadesini güçlendirir. Yasta çekilen acılar kişinin iç nesneleri ile ilişkilerini derinleştirir. Dış dünyada yüceltme ve yaratıcılık ortaya çıkar.
Bu olgu, önceki olgudan daha üst düzeyindedir. Üçlü ilişki oluşmuştur ama üçlü ilişki halen kardeşler dizgesinde yer almaktadır. Rüya eski anılarla bağlantılanmış ve karşı cinse duyulan haset de çalışılmıştır. Öncekinde anneye saldırı varken bu defa bir ilişkiye saldırı vardır. Bu üçlü ilişki, acı duyma ve suçluluk hissetme için gereken temeli sağlar. Aynı zamanda anneye değil bir ilişkiye saldırılmaktadır ki bu da annenin/yaşamın yok olması ile ilgili paranoyaları hafifletir.
Üçüncü olgu örneği olan Bay D aracılığıyla çocuğun zihnindeki anne-baba ikilisinin ilişkisi üzerinde durur. Bay D’nin annesi ölmüştür. Klein; Bay D’nin kendisinin de olduğu bir rüyada babasını temsil eden öküzün annesini tehdit etmesini yorumlar. Bay D'nin sonraki rüyasında babasını temsil eden otobüsün annesini temsil eden kulübeye yönelmesini yorumlar. Düşlerde kastre edici bir baba, anneyi öldürmekte ve yıkmaktadır. Düşlemde babası ve annesi saldırgan bir biçimde birleşmektedirler, Bay D ise korkmaktadır. Klein, hastanın içinde yıkıcı olarak birleşen anne-babayı ve saldırganlıkları yorumlayınca hasta sakinleşir, onarıcı ve koruyucu yönüne güvenebilmeye başlar.
Klein, yas sürecinde yaşanan ayrılık sonucunda iç ve dış dünyanın ve bu dünyalardaki ilişkilerin yeniden oluşturulmasını ve yeniden bütünleştirilmesini depresif konumdaki çocuğun durumuyla özdeşleştirir. Yas tutabilenler kaybedilen sevgi nesnesini yeniden oluştururlarken ilk sevgi nesneleri yani iyi ebeveynlerini de yeniden tasarımlarlar. Yas tutamayan kişilerin ortak özelliği; iç dünyalarında iyi nesneler oluşturamamış olmaları, iyi nesnelerin tehdit altında olmaları ve bu nedenle iç dünyalarında güvende hissetmemeleridir.
Freud melankolide benliğin sorunlarına değinirken Klein kendilik ve nesne ilişkilerinin dinamiklerini açığa çıkarmış, saldırganlık ile ilgili kısma odaklanmıştır. Winnicott ise saldırganlıkla birlikte depresif konumun iyicil yönüne, alma verme ilişkisine ve içsel derinliğin oluşumuna katkı yapmıştır. Klein’ın ilk iki örneğinde bebek, üçüncü örneğinde baba, yaşamın kaynağı olan anneye saldırmaktadırlar. Yani depresif konumda anne nesnesinin korunması meselesi merkezi önemini korurken anneye yapılan saldırılar kaygıyı artırır. Üçüncü örnekte babanın saldırganlığı paranoid kaygıları şiddetlendirir ve Klein’ın yorumları ile paranoid kaygılar sakinleşir. Böylelikle, başlarda anne-baba ile simgeleşen içsel eril ve dişil ögeler libidinal bir ilişkiye girerek ruhsal yaratımı gerçekleştirebilirler. Klein'ın birincil sahnenin fantezideki yerinin anlaşılmasına da önemli bir katkı yapmıştır. Arkaik üstbenlik birincil sahnenin içselleştirilişiyle oluşmaktadır.
Bu yazı "Klein, M. (1940). Mourning and its Relation to Manic-Depressive States . Int. J. Psycho-Anal., 21:125-153" makalesi üzerinedir. Yazıda italikle belirtilmiş yerler bu makaleden yapılan alıntılardır.