DEPRESİF NEVROZ, KİŞİLİK YAPISI ve DİNAMİĞİ
DEPRESİF KİŞİLİK YAPISI
Her insan için acı, kayıp ve hoşnutsuzluğun farkında olmak yaşamın anlamını sorgulatır. Kaybetme olasılığı yaşama ve ilişkilere değer katar. Depresif kişilik yapısındaki insanlar hüznü kolay ve çabuk yaşarlar. Kayıplara karşı hassastırlar. Depresif kişiler kaybetmeyi akıllarından çıkarmadıkları için değerbilirdirler.
Çocuklarda alma-verme dengesi, şükran duygusunun gelişmesi ile verme yönüne kayar. Depresiflerde ise verme daha ağır basar, özverilidirler. Depresif yapılanması olan kişiler açlık yaşayanlara ve ihtiyaç içinde olanlara karşı hassastırlar. Engellenmeye katlanma güçleri yerindedir. Sorumluluk hissi gelişmiş düzeydedir. Suçluluk hissinin dengeli olması kişinin sorumluluk hissetmesini sağlar. Kendilerini sorgulamaya yatkın olmaları içgörü ve farkındalık geliştirmelerinde yarar sağlar.
Kayıp ve yas tutmak, bir son tahayyülü, ilişkileri ve varlığı sınırlayarak bütünleştirir. Depresifler geleceğe saf bir iyimserlik ve coşku ile bakmazlar, herşeyin bir sonu olduğunu bilirler. Kaybedeceklerini, güçsüzlüklerini inkar etmezler. Zamanın yaraları iyileştirdiği kadar ölümü ve kaybı getirdiğinin farkındadırlar. Aşırı coşku ve hazzdan uzak dururlar.
Depresif kişiler iyi birer şair, felsefeci, psikoterapist olurlar, yardım kuruluşlarında etkin rol alırlar.
DEPRESİF NEVROZUN DİNAMİĞİ
Abraham, depresyonda diğer insanlara karşı olan ama kişinin kendisine yöneltilen düşmancıllığın etkili olduğunu düşünmüştür. Depresif nevrozda başkalarına duyulan nefretin güvensizliğe dönüştüğünü gözlemlemiştir. Sevgi hissedemedikleri ve korktukları için suçluluk duyarlar. Yansıttıkları öfkenin karşıdan onlara döneceğinden korkarlar.
Freud, yas ve depresyon arasındaki farklara değinmiştir. Eğer kişi yoğun çifte değerlilik (ambivalans-sevgi ve nefretin aynı anda hissedilmesi) hissettiği birisini kaybeder ve yasını tutamazsa bu depresyona dönüşmektedir. Kişi çare olarak kaybettiği kişinin tasarımını içine atmakta, bu özdeşim biçimi daha sonra kendisini eleştirmeye ve suçlamaya dönüşmektedir.
Abraham depresif nevrozlu hastaların özgüven hissinin gelişiminde ağır bir yaralanmaya maruz kaldığını belirtmiştir. Hastalar yaralayıcı ve narsistik açıdan inciten ebeveyni içlerine attıklarından benzer durumlar ilişkilerinde tekrar eder. Depresif hastalar kendilerinde eksikliğini hissettikleri özgüveni, aşırı özgüvenli kişilerle ilişki kurarak tamamlamaya çalışırlar. Örneğin narsistik bir eş seçip ona hizmet ederek yanlarında tutarlar ve onların üzerinden narsistik doyumlarını gidermeye çalışırlar. Ancak bu tür ilişkiler narsistik açıdan yaralanmalarının ve çaresizliğe düşmelerinin önüne geçemez. Genellikle ilişkilerinde sömürülmekten, hayal kırıklığından ve başarısızlıktan şikayet ederler.
Rado, annenin çocuğu kabullenmemesinin ve duygusal açıdan çocuğunu anlayamamasının çocuğun özgüveninin gelişmesini bozduğunu belirtmiştir. Çocuk, kendisini çifte değerliliğin içine sokan annesine karşı öfke ve suçluluk hisseder. Diğer yandan çocuk, sevdiklerini idealize ederek onları öfkesinden korumaya ve kırılgan özgüvenini desteklemeye çalışır.
Stone, çocuğun ihtiyaçlarının görülmemesinin ve karşılanmamasının onda yarattığı hasardan ve öfkeden söz eder. Bu durumun çocukta sert bir süperego gelişmesine ve öfkesinin dinmemesine neden olduğunu belirtir.
Brenner, depresif nevrozluların çocukluklarında rekabet, cinsellik ve saldırganlıkla ilgili isteklerine cezalandırma ile karşılık verildiğini vurgulamıştır.
Kohut, depresif duygulanımın boşluk hissi ile bağlantılı olduğunu ve travmatik bir biçimde empatisiz anne ile ilişkide ortaya çıktığını belirtmiştir. Anne babalar çocuklarının duygulanımlarını kucaklayıp onlara yansıtmayınca çocuklarda derin bir yalnızlık hissi ortaya çıkmaktadır.
Narsisistik Kırılganlık
Depresif nevrozda narsistik açıdan bir hassasiyet ve kırılganlık görülür. Bu hassasiyetin birçok nedeni olabilir: kişi annesi ile çocukluktaki ilişkisinde hayal kırıklığına uğramış olabilir; çocuklukta çaresizlik hissettiği durumların içinde kalmış olabilir; kastre edildiğini, güçsüzleştirildiğini hissetmiş olabilir. Narsistik bir yaralanma yaşayan hastaların utanç ve öfkeleri şiddetlenince depresyon atakları başlayabilir.
Depresif nevrozda öfke, içsel bir çatışmaya neden olur. Narsistik bir yaralanma, kayıp, engellenme ya da çaresizlik hissi yoğun öfke yaratabilir. Öfkenin suçluluk yaratması kişinin kendisini cezalandırmasına, kendisini değersizleştirmesine ya da kendisini başarısız kılmasına neden olur.
Agresyon
Agresyonlarını dışarıya/başkalarına yöneltmeleriyle çevreleri kötü, olumsuz özellikler kazanır, sömürücü olur, anlamını yitirir. Agresyonun içeriye, kendisine yöneltildiği durumlardaysa kişi kendisini; kötü, değersiz, önemsiz, işe yaramaz bir kimse olarak algılar, kendi kendisini suçlar, kötüler. Kendini sömürür. Böylece çözülmemiş agresyon sorunları ve çok oynak değerlilik duyguları depresif nevrozun dinamiğinde önemli bir yer alır.
Sevgi Bağımlılığı
Sevgi veren kişilere bağımlılıkları onları aşırı uyumlu yapar. Sevgi veren kişiyi yitireceklerinden korkmaları, onu memnun etme, yakında tutma çabalarını arttırır. Ne yazık ki bu çabaları genellikle istenen sonuçları vermez. Çünkü başkalarını memnun ederek kazandıkları sevgiyi alıp sindirmeleri engellenir. Doyumu kendilerine yasaklarlar. Haz düşmanı ve yasaklayıcı bir üstbenlik bu engellerin en büyükleri arasındadır.
Sevgi nesnesini yakında tutma çabaları ters bir etki yapıp yakında tutulmak istenen kişi kendilerinden uzaklaştığında "Onun için herşeyi yaptım, o kadar özveride bulundum ama gene de yaranamadım" diyerek yakınırlar. Bu durumlar, depresif nevrozlu kişilerin sevgi nesnesini ne denli baskı altına soktuğunu, özverilerinin ne denli beklentilerle yüklendiğini düşündürür.
Anlam ve Anlamsızlık
Dürtü kuramına göre olay, olgu ve ilişkileri anlamlı bulmak, yaşamın anlamını tadabilmek 'alma', 'alınanı sindirebilme', 'sevebilme', 'haz alabilme' yetilerimize derinden bağlıdır. Bunların yanında 'anlam' bütünlenme, birlenme ve tamamlanmaya da bağlıdır. Bu özellikleriyle 'anlam' iyi ve kötüyü, olumlu ve olumsuzu, varlığı ve yokluğu bir arada tanıyabilecek bir olgunluğu gerektirir. Depresiflik bunu kişiye kazandırır. Ama kötüye, olumsuza, yokluğa ve açlığa kapılmak çökkünleştirdiğinde bir kara delik gibi anlamı yok eder.
Boşluk, Açlık ve Haset
Anlamsızlık bir boşluk hissi yaratır. Depresif nevrozda anlamsızlığın içinden çıkılamaz. Bu çıkamama sert üstbenliğin doyumu ve hazzı yasaklaması ile pekişir. Yasaklayıcı üstbenlik doyurucu ve hazza izin veren bir durumun hayal edilmesini, fark edilmesini hatta yaşanmasını engeller. Bu boşluğu, çok çalışarak, başkalarını doyurarak, sürekli yemek yiyerek, sürekli uyuyarak ya da hareket ederek doyurmaya çalışan depresifler vardır. Ne yazık ki bu açlık böyle yollarla doymaz. Doyamadıkça açlığın baskısı ve doymuş kişilere haset duyma artar.
Acelecilik
Doymayan açlık bu hastalara bir acelecilik verir. Sürekli “ben şimdi ne yapacağım?” sorusunu sorarlar ve yanıtlamaya çalışırlar. Acelecilikleri aksaklıklar yaşamalarına, engellenmeye katlanamamalarına neden olur.
Kendini İhmal
Oral dönemde çocuk; annesinin bakımıyla birlikte beslenmesinde, uyumasında ve temizlenmesinde onun sağlıklı büyümesine ve gelişmesine olanak verecek bir ritim kazanır. Depresif nevrozda bu ritim bozulur. Beslenme, uyuma ve temizlenme ihmal edilir. Kişi sağlıklı yaşamdan uzaklaşır.