ORAL DÖNEM
Yeni doğmuş çocuklarda, bebeklik çağında (süt çocuğu çağı) ağız ve dudakların ruhsal gelişime etkileri ruhçözümcüleri (Freud, Abraham, Fenikel) tarafından araştırılmıştır. Araştırmalarına göre bebeklerde emme hem beslenmeye yarar hem de bir haz alma kaynağıdır. Ağız ve dudaklar haz bölgeleridir, erotojeniktirler. Bir bölge olarak ağız ve bir toplumsal davranış örüntüsü olarak da 'alma ve verme' oral dönemde başat konumdadırlar.
Freud, Abraham, Fenikel ve başka ruhçözümcüleri süt çocuklarını tümüyle bağımlı, edilgin alıcı, çevreden ayrışmamış varlıklar olarak tasarlamışlardır. Bebek araştırmanları yetmişli yıllardan sonra çocukların sanıldığı gibi tümden bağımlı olmadıklarını, anneden bir oranda ayrışmış olduklarını ve anneyi etkinleştirdiklerini, çevreyi sanılandan daha çok algıladıklarını gözlemlemişlerdir. Bu dönemde ağzın önemi, bir hazlanma bölgesi olduğu ve bunun ardıllarının tüm yaşam boyu sürdüğü görüşü güncelliğini sürdürmektedir.
Sigara içmek, alkole yatkınlık, tırnak yeme, sürekli atıştırma alışkanlığı, sakız çiğneme oral dönem artıklarıdır. Emme, hazzına ileri aylarda ısırma da katılır. Abraham oral dönemdeki hem libidinal hem de agresif yatırımların hazla bağlantısına işaret eder. Alma, yutma, alınanı sindirme ve verme bu dönemin ağızla birlikteki işlevsel haz kaynaklarıdır.
Bebeklik dönemini dengeli geçirenlerde bu mutlu çağın tüm yaşam boyu süreceği, herşeyin kendilerine akacağı inancı gelişir. Sarsılmaz bir iyimserlik, iyi geçmiş bu dönemin başka olumlu bir sonucudur. Bu kişiler iyi niyetli, sevecen, herşeyi vermeye hazır, yaşam için gerekli herşeyi alabilecekleri bir annenin ya da anne yerine geçecek başka bir kişinin her an emirlerinde olacağı beklentilerini taşırlar, iyimserdirler. Bu dönemi doyurucu bir biçimde geçirenlerde güven ve sevgi temeli oluşur. Erikson bu dönemi temel güven-güvensizlik açısından tanımlamıştır. Hased hissini yenebilme ve şükran duyabilme de bu dönemin sağlıklı geçirildiğini gösterir.
Bu iyimserliğin aşırılasması kişinin "nasılsa bana herşey akacak, verilecek" düşüncesiyle gerekli çabayı göstermesini engeller. İyimserliğin aşırılığı ve 'nasılsa gelir' düşüncesi oral dönemdeki engel azlığını, gerekenden fazlasını alma alışkanlığını, hatta bir şımartılmayı işaretler. Bu kişilerin almaya alışık olduklarını, aldıklarını çabuk unuttuklarını (borçlarını unutanlar), başkalarına onlara sürekli birşeyler verme zorunda olan kişiler gibi davrandıklarını, onlardan sürekli birşeyler istediklerini ve beklediklerini, çevreden bencil, kendini düşünen kişiler olarak algılandıklarını görürüz. Ağızlarından "bunu yapar mısınız, şunu verir misiniz, şunu rica edebilir miyim?" cümleleri eksilmeyen, erinçsiz, şükran duygusu ketlenmiş kişilerde ise oral dönemin olumsuz etkilerini düşünmeliyiz.
Oral dönemdeki bebek içindeki kötüleri anneye tekrar tekrar yansıttığında anne bu kötücüllüğü sevgi olarak bebeğe geri verir. Bebeğinin her halini sever, yaptıklarına güler, onunla oynar. Bu alış-verişin sayısız kez tekrarlaması ile bebek bir süre sonra kötü davranışları için suçluluk hissetmeye başlar. Bu suçluluğu hissedebilmeye ve anneye şükran duyabilmeye Klein depresif konum demiştir. Yansıtmalı özdeşim, bölme ve değersizleştime suçluluğun devreye girmesiyle farklılaşır. Anne tasarımının iyi ve kötü olarak bölünmesi bütünleşmeye başlar, ben-sen sınırları netleşir, isteklere bir sınır gelir, duygular dengelenmeye başlar.
Oral dönemde annenin bakımındaki eksiklikler ve dengesizlikler çocuğun açlık ve doyum dengesini içselleştirmesini engeller. Örneğin anne depresyondaysa ve çocuğuna yeterli sevgi ve bakımı veremiyorsa çocuk açlık hissedecektir. Çocuk depresif bir anneyi içine atarsa gelecekte depresif anne tasarımı çocuğun altbenlik, benlik ve üstbenlik gelişimini olumsuz etkileyecektir. Altbenliğinin hemen doyma taleplerine zor sınır koyacak, üstbenliğinin cezalandırıcı yoksun bırakmaları ile boğuşacaktır. Andre Green buna ruhsal olarak ölü annenin içselleştirilmesi adını vermiş ve bu klinik görüngüyü detayları ile açıklamıştır.
Oral dönemde annenin bebeğine bakım vermesini, onu sevmesini ve ona kendisini adamasını engelleyen her türlü sorun bebeğin alma-verme dengesini kurmasını ve temel güven duygusunun gelişimini bozacaktır.