PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ 6
Yapısal Kuram
Bilinçdışı suçluluğun etkinliğini gözlemlemesi Freud için şaşırtıcı olmuştur. Bilinçdışı suçluluk birçok psikolojik sorunda etkilidir. Yerleşimsel kuramdan yapısal kurama geçildiğinde (Altbenlik-benlik-üstbenlik) altbenliğin çoğu, benliğin ve üstbenliğin bir kısmı bilinçdışında konumlanmıştır. Benlik; çatışmaları çözen, uzlaşmayı ve uyumu sağlayan öge olarak tanımlanmış ve benlik psikolojisi çatışmalar, savunma mekanizmaları ve uyumun gelişmesi üzerinde çalışmaya odaklanmıştır. Üstbenlik ve benlik ideali ebeveynlerin ve hayranlık duyulan kişilerin içselleştirilmesi ile oluşuyordu. Klinik uygulamada, aktarım sırasında canlanan ve yorumlanan üstbenliğin dönüştürücü etkisi ortaya konmuştur.
Freud, “Kitle Psikolojisi ve Benliğin Analizi”nde (1921) nesneyle kurulan temel duygusal ilişki olan özdeşleşmeyi topluluk ve lideri ile kurulan ilişki açısından değerlendirmiştir. Lider ile kurulan bağ idealleştirmeyi de içermektedir. Liderle simgelenen benlik ideali kişinin benliğinin yerine geçer. Bireyin içindeki ilkellikler ve kahramanlıklar topluluk içinde canlanır, etkinleşirler. Toplulukla birey arasında ve bireyler arasında bir çeşit aşk vardır. Kiliseyi ve orduyu irdeleyen Freud, üyeleri birbirine bağlayan şeyin lidere duyulan aşk olduğunu öne sürmüştür. Üyeler, topluluk ile ilgili çifte değerlikli hislerini bölerek olumsuz duygulanımlarını diğer topluluklara yansıtırlar. Erkek çocuk olumlu ödipal yapılanmada babasından nefret ettiği ve onunla rekabet ettiği için onunla özdeşleşirken nefreti bu özdeşleşmeyi hemen unutmasına neden olur. Olumsuz ödipal yapılanmada erkek çocuk annesiyle rekabet eder ve babasına âşık olur. Freud bunu, olumlu ödipal yapılanmada baba olunduğunu, olumsuz ödipal yapılanmada babaya sahip olunduğunu belirterek özetler. Çeşitli özdeşleşme biçimlerini tanımlar: (1) sevilen kişinin sevdiği nesne ile özdeşleşmek, (2) sevilen kişi ile özdeşleşmek, (3) bir toplulukla özdeşleşmek, (4) kaybedilen nesnenin introjeksiyonuyla benliğin nesne ile özdeşleşmesi, (5) kaybedilen nesneyle özdeşleşilince nesnenin benlik ideali haline gelmesi.
İlkel kabiledeki lideri kökensel babanın temsilcisi olarak gören Freud, ilkel kabileyi birleştirenin nefret olduğunu, çünkü kabile üyelerinin eşit biçimde zulüm gördüğünü, kısıtlandığını ve korktuğunu öne sürer. Topluluğun otorite açlığı ve sınırsız bir güçle yönetilme ihtiyacı bireyleri edilgen-mazoşist bir konuma itmiştir. Kökensel baba, benlik ideali yerine benliğe hükmeden topluluk idealidir. Bireyleri topluluk psikolojisinden çıkaran kişinin, kahramanlık destanları söyleyen ozan olduğunu belirtir. Kökensel baba korkusu kahramanlık destanı ile yüceltilmiş, her bireyin kendisini özdeşleştirebileceği ideal bir karaktere dönüşmüştür.
“Benlik ve Altbenlik” (1923) ile Freud, bilinç-bilinçdışı ilişkisini benlik-altbenlik ilişkisi üzerinden açıklamıştır. Benlik, bir at binicisinin atını sürdüğü gibi altbenliği yönlendirir, altbenliğin enerjisini kullanır ve altbenliğin götürdüğü yerlere gider. Oral dönemde nesneye yapılan yatırımla özdeşleşme ayırt edilemez. Nesne yatırımı, sevmeyi (erotik) ihtiyaç olarak hisseden altbenlikten gelişir. Nesneden ayrışmanın yolu onunla özdeşleşmektir. Benlik, terk edilmiş nesne yatırımlarının birikimidir. Freud bu makalede, benlik nesnenin özelliklerini benimsediğinde kendisini aşk nesnesi gibi altbenliğe dayatarak “Beni, kendimi de sevebilirsin. Bak, ne kadar çok nesneye benziyorum.” dediğini belirtmiştir. Bu yazıda üstbenlik ilk kez adlandırılmıştır. Melankoliklerin yıkıcı üstbenliği ölüm dürtüsünün hizmetindedir, ölümcül olabilmektedir. Obsesif nevrozda da üstbenlik katıdır ama bu sefer ölümcül değildir, aşkı nefrete çevirmiştir, işkenceden haz alır, sadistiktir.
“Mazoşizmin Ekonomik Sorunu”nda (1924) yapısal kuramla birlikte mazoşizmi yeniden değerlendirilir. Mazoşizmi üçe ayırır:
- Birincil/erotojenik mazoşizm: Organizmada kalan ölüm dürtüsünü zararsız hale getirmeye çalışan libidonun ölüm dürtüsüne bağlanmasıyla ortaya çıkar, temeldir, biyolojiktir ve altbenliğe aittir.
- Kadınsı mazoşizm: Kadınsılığa ait olan; kastre olma, cinsel ilişkide girilme ve bebek doğurma düşlemlerini içerir.
- Ahlaki mazoşizm: Bilinçdışı suçluluktan kaynaklanan ceza ihtiyacının giderilmesine libidinal yatırım yapılır, üstbenlikte konumlanır. Cinsellikle bağı gevşemiş, nesne önemsizleşmiştir. Önemli olan acı çekmektir. Ahlaki mazoşizmin de bilinçdışı kökleri, baba ile edilgen ve kadınsı cinsel ilişkiye girmeyi içeren dövülme düşlemleridir.
Freud, yıkıcı dürtüler için, “Ancak cinsel dürtülere bağlanıp mazoşizme dönüştüklerinde ya da saldırganlık olarak dışarı yansıtıldıklarında gözlemlenebilirler.” demiştir.
“Olumsuzlama”da (1925), düşünde gördüğü kadın için “Hayır, o annem değildi.” diyen hastanın bastırılmış bir içeriği nasıl bilincine getirdiğini göstermiştir. “Hayır”, olumsuzlanan şeyin varlığını dillendirmek için kullanılmıştır. Bu yazıda Freud benliğin, introjeksiyon ve projeksiyon ile neyin içeriye alınacağına neyin dışarı atılacağına karar verdiğini betimlemiştir. İstenen içeri alınır, istenmeyen dışarı atılır. Bu açıdan olumsuzlama bir sınır, bir ara alan yaratmaktadır. Hem kişi “Düşümdeki kadın annem değildi.” diyerek kadın imgesinden ve benliğinden anne tasarımını dışarı atar hem de “annem” dediği anda kadın ile annesi arasındaki bağı kurmuştur.
“Ketlenme, Belirti ve Kaygı”’da (1926) fazla erotikleşen bir eylemin ya da yeteneğin ketlenebileceğini belirtmiştir. Benlik, altbenlikle çatışmaya girmemek için işlevinden vazgeçer. Kaygıyı, nesne kaybına ve nesneyi kaybetme korkusuna benliğin verdiği bir tepki olarak yeniden tanımlar. Nesne kaybı, bir parçanın kopması gibi bebeğe fiziksel acı verir. Nesne kaybı tasarımlanabilmeye başladığında tehlike hissedilir ve kaygı oluşur. Benlik, hoşnutsuzluk yaratabilecek bir durumda uyaran kaygı ile bastırmayı devreye sokmaktadır. Örneğin kastrasyon kaygısı çocuğun ebeveynine aşkını bastırmaya neden olur. Benlik bir düzenlenme ve örgütlenmedir. Kuramda kaygı artık, tehlike sinyali olarak kullanılan bir benlik işlevi olmuş, benliğin kendiliği koruma yetisini geliştirmiştir. Önceki travmasından (çaresizlik yaratan) deneyimli olan benlik, bunu anımsayarak öngördüğü travmaya karşı kaygılanır. “Kaygının yeri benliktedir. Kaygı bir duygulanımsal haldir ve yalnızca benlik tarafından hissedilebilir. Altbenlik, tehlikeli durumlarla ilgili bir yargıya varamaz ve benlik gibi bir örgütlenmesi olmadığı için kaygı duyamaz.”
Kitle Psikolojisi
“Bir Yanılsamanın Geleceği” (1927) yazısında uygarlığın ahlaki değerlerinden din düşüncesinin doğuşuna geçer. Din düşüncesini çocuğun babası ile ilişkisinin belirlediğini öne sürer. Çocuk, güçsüzlüğünün yarattığı kaygıyı, korktuğu ve hayran olduğu babası sayesinde aşar. Dini, bir yanılsama olarak görür ve evrensel bir obsesif nevroz olarak tanımlar. Bilim ise yanılsama değildir ve Freud bilime güvenir.
“Uygarlığın Huzursuzluğu” (1930) okyanussal hissi irdeleyerek başlamıştır. Bunu, bebeğin annesi ile bütünleşme arzusundan köken alan çocuksu bir tortu olarak görmüştür. Tanrı inancı dünyadaki sorunlara ve ölüm sonrasına yanıtlar verirken uygarlık bunu başaramayınca mutluluğu getirememiştir. Uygarlık, cinselliği ve aşkı tek eşlilikle sınırlayınca mutluluk kaynaklarını azaltmıştır. Freud, kadınların aileyi bir arada tutarken ikinci plana atılınca uygarlığa karşıt bir konumda kaldıklarını belirtmiştir. Toplum bir arada olmak isterken kadın aile olarak bir arada olmak ister. Bir diğer mutsuzluk kaynağı da insanın saldırganlık eğilimidir. Freud, saldırganlık sorunu için çareyi uygarlığın içselleştirilmesinde, üstbenliğin gelişiminde görmüştür.
PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ'nin tüm bölümlerini okumak için buraya tıklayınız.