• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ 5

PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ 5

5. DÖNEM: METAPSİKOLOJİ

Metapsikoloji Freud tarafından oluşturulan bir kavramdır. Zihinsel yapının dinamik, yerleşimsel ve ekonomik alanlarını etkileyen kanunları, ilkeleri ve kavramları kapsar.

İlkel insanın iç dünyasını araştırdığı “Totem ve Tabu”da (1912), ilkel insanın çocuklukla benzerliğini gözler önüne sermiştir. İlkel insandaki animistik düşünce çocukların oyunlarındaki gibidir. Ensest ve öldürme yasağının, babanın katli üzerinden nasıl tabuya dönüştüğünü açıklamıştır. Otoriteye yönelik çifte değerliliğin ruhsal sürecini tanımlar. Bu yapıt üstbenlik oluşumunda ebeveyn tasarımının içselleştirilmesini yamyamsı bir inkorporasyon üzerinden açıklamıştır. Gelecekte ortaya çıkacak üstbenlik kavramının temelleri burada görülmektedir. Bu yapıt; kadına yönelik şiddetle, erkeksi ile kadınsının ayrıştırılmasıyla, kastrasyonun kastrasyon kaygısına dönüşememesiyle ilgili sorunlar yaşayan olgularla çalışılırken başvurulması gereken bir yapıttır. Baba-oğul çatışmasının ve kadının dışlanmasının temel dinamiklerini anlatır. Bu kitap kabile yaşamı ile ilgili gözükse de günümüzle ilgili birçok ipucu barındırır. Metapsikolojik açıdan, saldırganlık dürtüsünün kendilik ve nesne ilişkilerini nasıl etkilediğini, benliğin ve üstbenliğin nasıl yapılandığını göstermiş ve nesne ilişkileri kuramına bir başlangıç yapmıştır. Bu süreçleri bu biçimde tanımlamamış olsa da durumu çok açık bir biçimde kavramıştır.

Dürtü kuramıyla birlikte libido ve agresyon yüklü dürtülerin akıbetinin araştırılması metapsikolojinin dinamik, yerleşimsel ve ekonomik etkileşimlerini ortaya çıkartmıştır. Dürtüler önce bir enerji kaynağı olarak görülmüş ve ruhsal ekonomi açısından bunların yatırımları yorumlanmıştır. Freud, “Dürtüler ve Yazgıları”nda (1915) niteliklerini (dürtünün amacı, gücü ve nesnesi olması) ve geçirebilecekleri süreçleri (tersine dönme, kişinin kendine dönme, bastırılma, yüceltilme) tanımlamıştır. Kaygı dürtüsel doyumla, dürtüsel doyum geçmiş duygulanımlarla ve burada rol oynayan tasarımlarla ilişkilenir. Dürtülerin sınıflanması konusunda zaman içinde Freud’un görüşleri değişse de dürtülerin genel doğası üzerine yaptığı yorumlar hala geçerliliğini korumaktadır. Hastayı değerlendirirken dürtüsel yaşamını araştırmak gerekir. Libido ve agresyonunu nasıl ve hangi amaçlarla kullandığı, dürtülerinin şiddetleri, kendiliğe mi nesneye mi yatırdığı, kendisinin ya da içinde bulunduğu topluluğun yararına kullanıp kullanmadığı, libido ve agresyonunu ayrıştırıp ayrıştıramadığı, tanımlayıp tanımlayamadığı gibi konular irdelenmelidir.

Freud’un, dürtüsel doyum karşısında benliğin, düştüğü zayıflığa nasıl çare bulduğunu açıklaması, düşüncenin, düşlemin ve savunma mekanizmalarının oluşumuna bir giriş niteliğindedir. Başlangıçta dürtüleri benliğe ait kendini koruma dürtüleri ve cinsel dürtüler olarak ikiye ayırmıştır. Daha sonra yaşam ve ölüm dürtüleri olarak sınıflamıştır. Aşk ve nefret açısından da değerlendirmeler yapmıştır.

Freud, “Bastırma” (1915) makalesinde bastırmanın bilinç-bilinçdışı ayrımını yarattığını belirtmiştir. Ruhsallığın bir kısmı hazzı ister, bir kısmı istemez ve hazzı bastırır. Bastırılanla beraber onunla ilgili tasarımlar da bastırılır. Bastırılan, bilinçdışında türevlerini üretmeye devam eder. Bastırma, etkin ve sürekli bir süreçtir ve enerji harcar. Bir insan, fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan sağlıklı ise dürtüsel etkinliği de bastırma da sürekli olarak etkileşecektir. Freud bu yazıda duygulanımların yazgısına değinmiştir. Kaygı histerisinde, konversiyon histerisinde ve obsesif nevrozda kaygının geçirdiği süreçleri tanımlamıştır. Kaygı histerisinde bastırma başarısızdır çünkü tasarımı değiştirse de kaygıyı ortadan kaldıramamıştır. Konversiyon histerisinde bastırma kaygıyı tamamen ortadan kaldırır ve bir güzel aldırmazlık ortaya çıkar. Kaygı yoğunlaşarak belirtiye dönüşür ve belirtiler devam eder. Obsesif nevrozda, sevilen kişiye duyulan öfke bastırılır ama bu defa da suçluluk hissi sürekli devam etmektedir.

“Bilinçdışı” (1915) metninin öncesinde Freud dinamik bakış açısı ile nevrozun kökenindeki çatışmaları araştırmıştır. Örneğin Küçük Hans’ın fobisinin kökeninde babası ile çatışması yatmaktadır. Bilinçdışı-önbilinç-bilinç kavramları ortaya çıkınca nevrozları bu bakış açısıyla değerlendirmeye başlamış ve buna yerleşimsel kuram demiştir. Ruhsal eylem birincil sansür ile bilinçdışı hale gelir, ikincil sansür ise bilince yakındır ve sansürlenen malzeme bilince çıkmaya elverişli haldedir. Bastırılan malzemeyi bilinçdışında tutmaya yarayan destek güçlere Freud karşıt yatırım adını vermiştir. Yer değiştirme, yalıtma, yapma bozma, düşünselleşirme ya da karşıt tepki oluşturma gibi savunmaların oluşturduğu karşıt yatırım bastırmayı destekler. Karşıt yatırımlar bilinçdışının oluşmasını sağlar. Bilinçdışında birincil süreç düşünme biçimi, önbilinçte ikincil süreç düşünme biçimi işlemektedir. Haz ilkesine göre dürtüler birincil sürecin hizmetindedirler ve sürekli doyum ararlar. Bu arayış bastırılarak ruhsal topografinin bilinçdışı kısmında tutulur ama etkisi sürer ve bilinci örtük olarak yönlendirir. Böylelikle dürtüler ruhsallığa dinamizm verirler. Gerçeklik ilkesi haz ilkesinden sonra gelişir ve haz ilkesinin hizmetinde, hazzın gerçekliğe uygun bir biçimde doyurulmasını sağlar. Gerçeklik ilkesi egemen olduğunda; davranışlar, duygu ve düşünceler mantık ve nedenlere bağlanır ve dış gerçekliğe uyumlandırılırlar.

“Tekinsiz” (1918) makalesinde Freud, tekinsiz olanın nasıl hem kaygıya hem de tanıdık gelen bir durumun bastırılmasına gönderme yaptığını belirtmiştir. “Kum Adam” masalında Kum Adam çocukların gözlerini söküp almakta ve kastrasyon tehdidini anımsatmaktadır. Ödipus da benzer bir süreç yaşamış ve annesini elde etmiş olmanın cezasını gözlerini kaybederek çekmiştir. Göz, en hızlı algılayan organ olduğu ve uyarılma görme ile başladığı için ilk cinsel yasak bakmaya gelir.

Ödipus çoklu yapılanmasının tanımlanması çocuğun ruhsallığına çok yönlü bir yapı kazandıran bir aşamadır. Ödipal çatışma, erkek çocuğun annesine, kız çocuğunun babasına âşık olması, diğer ebeveyn araya girdiği için ona kızması ve onun yok olmasını arzulaması ile doğan çatışmadır. Bu çatışma, çifte değerliliği geliştirir. Bu süreçlerde çocuk, ebeveynleri ile çatışmasını içselleştirir ve bunu kendi, içsel psişik çatışmasına dönüştürür. Böylelikle çatışma dışarıda değil içeride yaşanmaya başlarken metapsikoloji altbenlik-benlik-üstbenlikten oluşan üçlü yapısına kavuşur, üçlü ilişkiler aşamasına geçilir.

Eğer Ödipal çatışma çözümlenemezse bir yineleme zorlantısına dönüşebilir. Farklı durumlarda Ödipal çatışmanın benzerleri ortaya çıkabilir. Örneğin bir kadın girdiği işlerde her seferinde patronuna âşık oluyor ve sevdiği adam (babası gibi) her seferinde karısına dönüyor onu terk ediyordur. Bu kadın ilişkilerinde tekinsiz bir kaygı ile beraber bir tanıdıklık hissedebilir. Tekrarlama, bir zorlantı gibi, 5 yaşından beri farklı sahnelenmelerle sürüyordur. Bu kadın, evli öğretmenlerine de âşık olmuş, bekar öğretmenleri hiç ilgisini çekmemiştir.

“Haz İlkesinin Ötesinde” (1920) ile Freud metapsikolojinin merkezini haz ilkesinden alarak ölüm ve yaşam dürtülerinin mücadelesine kaydırmıştır. Ölüm dürtüsünü fiziksel açıdan ele alır ve her canlının (organik) içinde cansız (inorganik) hale dönme eğilimi olduğunu vurgular. Bu eğilimin karşısındaki yaşam dürtüsü, libidinal yatırımlarla ölüm dürtüsünü yenmeye çalışır. Freud’a göre yineleme zorlantısı, uyaranın sönümlenmesine yöneliktir, haz ilkesine karşıdır ve ölüm dürtüsü ile ilişkilidir. Çocuklar edilgen kaldıkları travmatik deneyimleri oyuna dönüştürmekte ve yinelemektedirler. Travmatik nevrozlarda ise kişi travmatik durumla uğraşısını yinelemektedir. Dürtüler, alışılmış boşalım yapılarına bağlı kalma eğiliminde oldukları için eskiyi yinelerler ve bu türdeki yineleme zorlantısını “altbenlik direnci” olarak tanımlamıştır. Bu yinelemeye karşı psikanalitik çalışmada yapılan derinlemesine çalışma ile çözümleme de defalarca yinelenir.

Dirençlerin en önde geleni bastırmadır. Bastırmanın yanında diğer savunmaların da dirence dönüştükleri görülmüştür. Yalnızca savunma mekanizmaları değil, aktarımın kendisi de dirence dönüşebilmektedir. Belirtilerin getirdiği ikincil kazançlar da direnç haline gelebilirler. Dürtülerin doyum ve ifade biçimlerinin değişmemesi altbenlik dirençlerini ortaya çıkartır. Suçluluk ve cezalandırılma korkularının analitik çalışmayı aksatması üstbenlik direncinin geliştiğini gösterir.

Her bilinçdışı arzunun bir nesnesi vardır ve bu nesneye karşı hem sevgi hem nefret hissedilebilir. Dürtüler bu biçimde bir zıtlığı baştan beri taşırlar, sevgi ve nefret iç içedir. Bebek, çok sevdiği annesini yemektedir. Anal dönemde nesne sevdiğinde iyi, kızdığında kötüdür. Sevdiği nesneye acı çektirmekten haz alır. Ödipal dönemle birlikte, kızılan nesnenin sevilebiliyor olmasına çifte değerlilik denir. Çifte değerlilik düzeyine gelinmesi gerçekliğin değerlendirilmesini ve gerçekliğe uyumu güçlendirir, nesne sürekliliği artar. Çifte değerlilik depresif konumun çözümlenmesi ile ortaya çıkar.

Freud, agresif dürtü ve ölüm dürtüsü üzerine araştırmalar yaparak bunların metapsikolojideki yerini anlamaya çalışmıştır. Narsisizmi, yas ve melankoliyi, çocukluk nevrozunu tanımlaması bu alanlar üzerinde ileri çalışmalar yapılmasını sağlamıştır.

 

6. DÖNEM: YAPISAL KURAM ve KİTLE PSİKOLOJİSİ  başlıklı bölüme gitmek için burayı tıklayınız.

PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ'nin tüm bölümlerini okumak için buraya tıklayınız.