• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ 4

PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ 4

4. DÖNEM: FREUD’UN PSİKANALİTİK YÖNTEM ÜZERİNE YAZILARI

Freud’un psikanalitik yöntem üzerine yazıları fazla değildir. 1912-1919 arasındaki bu döneme 1937’de yazdığı iki önemli makale de eklenebilir. Bu yazılarda Freud; aktarım, serbest dalgalanan dikkat, analizde düş yorumlaması, yinelemelerin aktarımla yorumlanması ve yineleme zorlantısı, derinlemesine çalışma, seansta yoksun bırakma, yokluk ve yapılandırma konularını ele almıştır.

“Aktarımın Dinamikleri”nde (1912) libidonun gerileyerek geçmişteki nesne tasarımlarını canlandırdığını belirtmiştir. Bilinçdışında gizlenen libidoya ulaşıldığında bir savaşın başladığını ve dirençlerin ortaya çıktığını yazar. Libido ve direnç iki karşıt güç olarak etkindir. Olumsuz ve olumlu aktarımı tanımlamıştır. Olumlu aktarım şefkat duygusunun ve libidonun etkisinde ortaya çıkar ve Freud bunu cinselliğe bağlamıştır. Direnç, olumsuz aktarımla ya da olumlu duyguların erotik ögelerinin bastırılması ile oluşur. Dürtü kuramındaki gibi, libidinal yatırımın seyri önemli bir etken olarak varlığını sürdürmüştür.

“Psikanalitik Tedavi için Doktorlara Öneriler” (1912) makalesinde psikanaliz uygulamasında doktorlara yönelik pratik öneriler listelemiştir. Psikanalistin kendi bilinçdışını hastanın bilinçdışından gelenleri algılayan bir duyu organı gibi kullanmasını önermiştir. Böylelikle serbest dalgalanan dikkat ile dinlemeyi tanımlamıştır. Serbest dalgalanan dikkat ile analist kendi bilinçdışı ile hastanın bilinçdışını algılar. Analist, hasta ile beraber psikolojik açıdan geriler ve sonrasında yaşananları yorumlar. Analiz yapacak kişinin analizden geçmesini önermiştir. Bu yazı psikanalitik psikoterapi yapan terapistler için; not alma, bilimsel çalışma, kişisel paylaşım yapmama, kitap önermeme gibi pratik öneriler içerir.

“Psikanalizde Düş Yorumunu Kullanma” (1912) yazısında hastanın düşlerini getirip anlatması için ve düşün her anlamının ortaya çıkartılması için hastaya ısrar edilmemesini, bunun bir dirençle karşılaşacağını vurgulamıştır. Diğer yandan bu yaklaşım yüzünden bir kayıp yaşanmayacağını, çünkü yorumlanamayan, anlaşılmayan ya da bilinçdışının kontrolünden çıkan malzemenin yeniden kendini göstereceğini belirtmiştir. Düşte ortaya çıkan bilinçdışı tema hastanın çağrışım akışında da çıkar. Düşte, bilinçdışı temayı hastanın doğrudan anlatması bir direncin aşıldığını gösterir.

“Anımsama, Yineleme ve Derinlemesine Çalışma” (1914) makalesinde bu teknik ögelerin açıklığa kavuşturulması psikanalitik yöntemin ana hatlarını belirginleştirmiştir. Psikanaliz, anımsama üzerine bir çalışmadır. Geçmişten gelen izlenimler ve anılar bilince çıkartılarak çalışılır. Düşler, dil sürçmeleri ve günlük yaşamla ilgili anlatılanlar hem iç dünyaya hem de geçmişe doğru giden yolların kapıları olurlar. Bu çalışmada aktarım bir yinelemedir ve geçmişi seansta yeniden canlandırır. Yinelemenin özel bir yönü daha vardır. Anımsanmayan, söze dökülemeyen, anlaşılamayanlar yani bilinçdışına bastırılanlar sürekli yinelenmektedir. Freud buna “yineleme zorlantısı” demiştir. Bu tür yineleme, durdurulamayan ve kaçınılamayan bir durumdur çünkü bilinçdışıdır. Bilinçdışı hem gizlenmekte hem de ortaya çıkmak için bilinci zorlamaktadır. Aktarımın aşk ya da nefret yönünde şiddetlenmesi yorumlanamadığında yineleme ve eylem dökme artmakta, dirence dönüşebilmektedir. Yinelemelerin yorumlanması ise bir çözümlemeye, değişime ve özümsemeye yol açabilir. Yalnızca yorumlama değil farklı açılardan derinlemesine çalışmanın da yapılması gerekmektedir. Çünkü bazı yinelemeler bilinçli olarak fark edilir ama derinlemesine çalışma yapılmadığında yinelemeye devam ederler.

 “Aktarım Aşkı Üzerine Gözlemler” (1915) makalesinde yıllar içinde biriken psikanaliz deneyimi ile aktarım aşkını formüle etmiştir. Başlangıçta hastaların yanlış bir bağlantı ile analiste olmadık roller aktardıklarını düşünen Freud daha sonra bunun, ödipal aşkın bir yinelemesi olduğunu anlamıştır. Hastalar, ödipal dönemde âşık oldukları ebeveynleri yerine analisti koyuyor ve çocukluk nevrozlarını yeniden yaşıyorlardı. Aktarımdaki aşkın analiste değil çocukluktaki ebeveyne yönelik olduğunun altını çizmiştir. Aktarım ile hasta; yanıtlanmamış, karşılanmamış, duyulmamış ya da karşılık bulmuş olan ödipal aşklarının travmatik yönünü yeniden çalışıyordu. Freud bu makalesinde karşı aktarıma da değinmiş, analistlere uyarılarda bulunmuştur.

“Psikanalitik Terapide Yeni Yollar” (1919) makalesinde psikanalitik tedavide engellenme ve yoksunluğu açıklamıştır. Hasta analizde bulamadığı doyumu dışarıdan sağlayabilir ya da aktarım sırasında analistten doyum bekleyebilir. Bu iki durum da analiz sürecini bozma tehlikesi taşır.

“Biten ve Bitmeyen Analiz” (1937) ve “Analizde Yapılandırma”’ (1937) 1919’dan sonra gelen yöntem ile ilgili katkılardır. “Biten ve Bitmeyen Analiz”de Kurt Adam’ın analizini nasıl bir tarih belirleyerek bitirdiğini ve bu durumun sonuçlarını anlatmıştır. Analiz iki biçimde biter: ya analizan kaygılarından ve ketlenmelerinden kurtulmuştur ya da analist bastırılmış içeriğin yeterince bilince getirildiğine, dirençlerin aşıldığına ve patolojik yinelemelerin bittiğine kanaat getirmiştir. Eğer dürtüler yapısal olarak güçlüyse, benliğin sakatlanmasına neden olmuş bir değişim varsa ya da travma ağırsa analizin bitirilmesi zorlaşır. İki vaka daha anlatmıştır. Biri Ferenczi’dir ve Freud’u olumsuz aktarımı yeterince yorumlamamakla suçlamıştır. Freud kendini, analiz sırasında olumsuz aktarımın gözlenmediğini belirterek savunmuştur. Diğer vaka ise analizinden yıllar sonra rahmi alınınca yeniden hastalanmış ve ikinci bir analizden geçmiştir. Sonradan ortaya çıkabilecek kötüleşmeler önceden bilinememektedir. Freud, benliğin analizinde savunma mekanizmalarının rolüne değinmiştir. Libidonun durağanlığı, yaşam ve ölüm dürtüsü arasındaki çatışma gibi farklı direnç türlerinden söz eder. Analizin bitirilmesine engel olan iki önemli etkenin; kadınlardaki penis hasedi ve erkeğin edilgen konuma karşı çıkışı olduğunu belirtmiştir.

“Analizde Yapılandırma”’da (1937) analizin amacı, bastırılmış ögeleri açığa çıkarmak, analizanın tepkilerini yaşamasına izin vermek ve geçmişini daha iyi bir biçimde yeniden yapılandırmasını sağlamak olarak özetlemiştir. Freud, arkeolog ile psikanalisti karşılaştırır. Psikanalist tamamen yok olmamış zihinsel oluşumlarla çalışır ama yorumlama çalışması daha karmaşıktır. Yorumlama analitik malzemenin yalnızca bir kısmına yönelikken yapılandırma unutulmuş olan geçmişin tümünü kapsayan bir müdahaledir.

 

PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ 5. METAPSİKOLOJİ

PSİKANALİZİN GELİŞİMİ - FREUD DÖNEMİ'nin tüm bölümlerini okumak için buraya tıklayınız.