SİL BAŞTAN (2004) - AYRILMA VE AYRILAMAMA
“Unutkanlar şanslıdır, çünkü hatalarının acısını çekmezler.”
Nietzche
Bige Yıldırım, Merve Paltacı
Michel Gondry yönetmenliğindeki film bir aşk hikayesi üzerinden bireyin temel bağlanma ve ayrılık örüntülerinin, yetişkinlikte ve romantik hayatta nasıl işlendiğini konu edinmektedir. Film boyunca her iki karakterin de romantik iç dünyalarına şahit olunur ve onların ayrılık karşısında verdikleri tepkiler, film gereği, abartılmış bir boyutta izlenir. Olumsuzluklara saplanmış taraflardan biri olarak Clementine, film dünyasında varolan bir teknolojiyle ilişkinin tüm izlerini hafızasından sildirmeye karar verir. Bunu öğrenen Joel da aynı işlem için Dr. Howard Mierzwiak’a başvurur ve olaylar gelişir.
Bağlanma ve Süreçleri
Bir şeyin kaybedilebilmesi için önce bağlanılması gerekir ve en temelde “bağlanma”, bebekle anne arasında kurulan ilişkinin hayat boyuncaki ilişkilere yansıması olarak görülür. Hayat boyuncaki ilişkiler bireyin kendisiyle ilişkisi, diğer insanlarla ilişkisi ve dünyayla ilişkisi olarak genişletilebilir.
50’lerde 60’larda psikanalistler çocukları araştırmaya başlamıştır. Fakat “bağlanma” konusunda daha çok biyolojik faktörlerin devrede olduğu görülmektedir. Psikanaliz terminolojisinin dışında, bilinçdışı ve alakalı kavramları hesaba katmadan geliştirilmiş olan bağlanma kuramı Bowlby’den sonra da geliştirilmeye devam etmiştir.
Bowlby bağlanmayı bebeklikte kurulan ve yetişkinlik hayatında bizi etkileyen bir süreç olarak görür. Bebek; emme, izleme, gülümseme, ağlama ve dokunma vasıtasıyla anneyle ilişki kurar ve 3 tip bağlanma şekli geliştirir. Annesinin dışındaki dünyayla kuracağı ilişkiyi bağlanma stili belirler. Bunların ilki “güvenli bağlanma”dır; bebeğin bakımını sağlıklı şekilde aldığı durumda gelişir. İkincisi “kaçınan bağlanma” türünde bebeklerdir ve ilgisiz, soğuk annelerin bebeklerinde bu tip bağlanma davranışı görülür. Üçüncü olarak ”kaygılı bağlanma” örüntüsünde bebek sürekli bir gel-git ve ambivalans halindedir. Filmde Clementine’in bu örüntüye daha çok uyduğunu görüyoruz. Sonraki çalışmalarda kurama “çiftedeğerlikli (kaygılı-kaçınan)” şeklinde yeni ve sentez bir bağlanma türü eklenmiştir. Buna göre bebek hem yakınlık kurmak konusunda kaygılı, istekli hem de yakınlık gerçekleştiğinde de kaçınma davranışlarına meyillidir. Filmde Joel’un hem ilişki arayan hem araya mesafe koyan tavırlarından bu kategoriye daha uygun olduğunu görüyoruz. Anne ile kurulan temel bağlanma örüntüleri ilerleyen yetişkinlik döneminde ve yeni kurulan bağlarda da tekrarlanarak bireyin özgün ilişki davranışlarını şekillendirmektedir.
Joel’ın Kişilik Yapılanması
Filmdeki iki ana karakterden erkek olan Joel’i üstbenliği baskın ve depresif bir karakter olarak görüyoruz. Joel durgunluğu tercih etmiş görünüyor, onu tutkulu ve coşkulu bulduğumuz bir an yok. Tanımadığı kadınla göz kontağı kuramıyor. Ortalama ona yetiyor, her şeyi “iyi” buluyor. “Neden benimle ilgilenen her kadına aşık oluyorum?” diye sorguluyor. Libidinal enerjiyi kendi içinde yaratamıyor ve dışarıdan bekliyor. Altbenliği pek ortaya çıkmıyor ama yine de yaptığı resimler ve bazı yazılar var. Buralarda bir enerji var olsa da ortaya çıkmak için bir dış güce ihtiyaç duyuyor. Bu güç ona dışarıdan verildiğinde ise onu işlemleyemiyor ve çoğaltamıyor. Clementine, “Seninle evleneceğim” dediğinde “Tamam” gibi pasif bir cevap veriyor. Dışardan aldığı libidinal enerjiyi pasif bir şekilde içine sindiriyor ve adeta soğuruyor. İlişkide bir karşılıklılık göremiyoruz.
Clementine’ın Kişilik Yapılanması
Clementine’e baktığımızda ise altbenliğinin kontrolünde, neşe ve coşkunun sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Kendisi ve çevresi tarafından “aklına eseni yapan” biri olarak tanımlanıyor. Altbenliğinin etkisinde; tutkulu, hevesli, istekli, libidinal yatırımı güçlü bir karakter.
Joel’ın aksine Clementine, üstbenliği daha zayıf olan bir karakter. Bu, Clementine’i oldukça coşkulu ve dışavurumcu yapıyor. Değişik ve oldukça renkli kişiliğine eşlik eden saç renkleri ile altbenliğinin enerjisini yansıtıyor. Clementine altbenliğinin yaratıcı enerjisine sahip olduğu kadar, altbenliğinin canlılığının getirdiği yıkıcılık, çabuk sıkılma, diğer insanları sıkıcı bulma gibi negatif yönleri de yaşıyor.
İlişki ve bağlanma konusunda yaptığı yoğun yatırımlardan ve kaygılarından görüldüğü kadarıyla bağlanma türü, kaygılı. “Ne zaman neden hoşlanacağım belli olmaz.” diyerek altbenliğinin belirsiz doğasını ne kadar güçlü yaşadığını bize kendisi söylüyor. Histerik ögelere de sahip renkli kişiliğinin altında beğenilme arzusu, çocuksu hareketleri, baştan çıkarıcı yakınlaşmaları var. İlişki kurmaya aşırı yatırımı var. “İçerde çok içkim var...neyse boşver” şeklinde ikilemli tavrı ve kaygılı bağlanmaya özgü dengesizliği göze çarpıyor. “Ben hayatımı hep tam olarak yaşayamayacağımı düşünüp kaygılanırım.” “Hiçbir anımı boşa harcamak istemem.” şeklindeki cümlelerinde de kaygısı ve abartılı yatırımı görülüyor. Çocukluğunda çirkin hissettiğini çirkin olan bebeğine kendi adını koyarak bağırdığını anlatıyor. Çocukluktan gelen beğenilme arzusu, dikkat çekmek ve ilişki kurmak için abartılı hareketlerini açıklıyor.
Charles Gölü Sahnesi – Hadi benimle bu tehlikeli buzun üstünde yürü!
Altbenlikten üstbenliğe gelen bu çağrı, heyecan ve korku karışımıyla karşılanıyor.
Charles Gölü sahnesinde Joel ve Clementine’ın ilişkisinin güzel bir fotoğrafını görüyoruz. Clementine cesaretle buzun üstünde yürürken, Joel buzun kırılmasından çok korkuyor. Clementine Joel’ı cesaretlendirerek buzun üstüne çıkarıyor ve bu sahne Joel’ın “Hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştım.” demesiyle sonuçlanıyor. İlişkilerindeki dinamik bu sahnede özetlenmiş.
Yakın zamanda hatıraları silme işlemi gerçekleştiği için filmde renklerin değişimini de bu örüntüde takip ediyoruz. Clementine’ın saç renkleri ilişkilerinin evrelerini ve duygudurumunu gösteriyor. İlk tanışmada yeşil sonra ilişki alevlendiğinde tutkulu kırmızı ve bu alev sönmeye başladığında turuncu ve en sonunda da yıkım mavisi olarak adlandırdığı mavi renk. Film boyunca tersten bir sıra ile görülüyor. Joel, Clementin’ı “İnsanlara kendini sevdirme yöntemi seks.” şeklinde tanımlıyor ve bu şekilde bağ kurmaya çalıştığını ima ederek küçümsüyor. Charles gölü buz sahnesinde ve filmin genelinde Joel ilişkinin temkinli üstbenlik yönü iken Clementine daha çok istekli altbenlik kısmı olarak karşımıza çıkıyor.
Anne-Bebek İlişkisi, Bebek-Hayat İlişkisidir
Annenin duygudurumu bebeğin ortamını belirler. Anne soğuksa bebek de soğuk bir dünyaya gelir. Güvenli bir ortamda büyüyen çocuklar, kendilerine güvenerek risklere daha kolay atılabilirler. Babaların da çocukların dünyayla kurduğu ilişkide rolü vardır. Babaların sık sık çocuklarına oynattığı atma tutma oyunu çocuğa dış dünyayla ilgili güven verir. Babadan çocuğa, “Seni dış dünyaya atıyorum ve seni güvenle tutuyorum.” hissi yansır. KAygılı durumlar oyuna dönüştürülerek, çocuk zorluklara libidinal yatırım yapabilir hale getirilir. Yine de esas olan anne-bebek ilişkisidir. Babanın rolü bu noktada ikincildir.
Bebeğin yanında bakım veren bir anne olabilir ancak eğer bu anne çocuğa ruhunu veremiyorsa, kendini çocuğuna adayamıyorsa çocuk için yoktur. Bebekle ilişki kurmayıp onu iç dünyasına almıyorsa bebek annenin varlığına rağmen anne açlığı yaşayacaktır. Bu adanmışlığın yanında annenin benliğinin de bebeğe oryente olması gerekir, bebeğin ihtiyaçlarını anlamak ve doyurmak açısından bu bir zorunluluktur. Bebek ilk doğduğunda ağladığı anda emzirmek, altını değiştirmek gerekir çünkü bebeğin benliği hiç oluşmamıstır, tamamen anneye bağımlıdır, bekleme kapasitesi yoktur. Bebek büyüdükçe anne bebeği daha çok bekletebilir. Eğer bebeğin en çok bekleyebileceği süre farazi olarak 1 dakikaysa ve anne 10 dakikada geliyorsa bebek için anne ölmüş demektir. Bekleme süreleri sık sık bebeğin katlanabileceğinden fazla olursa bebek önce kaygılanır sonra depresifleşir ve yas tutmaya başlar. Peki bebek buna nasıl bir çözüm bulur? Bebek daha çok ağlamaya başlar. Bebeğin ağlaması bittiğinde anne hala yoksa çocuk depresyona girer. Bebek anne gelmeyince kendi annesi olur ve örneğin parmağını emer, kendini doyurma davranışı sergileyebilir. Olması gerekenden erken bir biçimde kendi içinde bir anne yaratırken annesi ile bağı zayıflar.
Aslında benlik gelişimiyle uyumlu olarak bebeğin kendi çözümlerini yaratması iyi bir şeydir. Eğer bu durum bebeğin kapasitesi gelişmeden, erken oluyorsa kötüdür. Bir diğer çözüm yolu da çocuğun annesinin dikkatini çekmek için ne yapacağını bulmaya çalışmasıdır. Örneğin annesini güldürüp tüm dikkati kendine çekmeye çalışabilir. Eğer bunu başarır ve güldürme konusunda ustalaşırsa bir komedyen olabilir. Bu sağlıksızlık göstergesidir çünkü kendini bırakıp çevresi için uğraşmaya başlmıştır. Kendisi olmak yerine çevrenin ihtiyaçlarını karşılmaya çalışır bu da bir “sahte kendilik” ortaya çıkarır. Winnicott, çocuğun benliğinin gelişmesi için annenin yavaş yavaş ve çocuğunun kapasitelerine göre kendisini geri çekmesi gerektiğini belirtmiştir. Zamanlama, anne ve bebeğin uyumu çok önemlidir.
Clementine ve Joel’ın Ailevi Arkaplanları
Ailenin bireydeki etkileri, romantik hayatta açıkca görülebilir.
Buna bakarak Clementine’ın aile ortamının daha güvenli olduğunu varsayabiliriz. Joel’ın ise daha güvensiz ve kırılgan bir ortamda büyüdüğünü öngörebiliriz. Joel’ın annesinin depresif ve soğuk bir anne olduğunu söylemek mümkün. Joel’ın aslında kırılgan olması onu ilişkilere karşı mesafeli, aşırı sert üstbenliği onu ulaşılmaz yapıyor. Clementine’ı seviyor olduğu filmde açık olarak belli olsa bile Clementine’ın risk almaya hazır yapısıyla sürekli çatışıyor. Clementine ise risklere çok rahat giriyor olmasına karşın duygusal dünyası daha kırılgan ve daha açık. Joel, çocukken desteklenmediği için hem kendisine hem de Clementine’a gereken desteği veremiyor olabilir. Örneğin Joel, Clementine’la konuşurken söyleyeceği şeyleri yumuşatmadan direkt söylüyor. İlişkilerindeki altbenlik ve üstbenlik çatışmasında, benliğin yumuşatıcı rolünü üstlenen kimse yok.
“Sürekli konuşmak iletişim kurmak demek değildir.” diyen Joel, ilişkide diyaloğu azaltmayı bir kaçınma yöntemi olarak kullanıyor. Altbenliğinin enerjisi sönmüş gibi. Clementine, renklere isim buluyorken Joel çok daha renksiz bir tablo sergiliyor. Karakterlerindeki bu zıtlıklar uyuşmazlık gibi görünse de sildirme işlemi sırasında aslında zıtlıkların çekimi olarak aralarındaki bağı oluşturduğunu görüyoruz. Anıların silinmesini istemedikleri sahnede kaçarlarken, Joel’ın çocukluğundan gerçek bir anıya saklandıklarını görüyoruz. Bu sahne Joel’ın bağlanma şekliyle ilgili bize çok fikir veriyor. Kaygılı-kaçınan türde bağlanan Joel, annesi gittiği anda “Annemi istiyorum, annemi getirin.” gibi bağırışlar sergiliyor. Annesi arkadaşına Joel için sürekli yanında olmasını istediğini söyleyip mutfaktan ayrılıyor. Bu sahne Joel’ın çocukluğundan bugüne gelen anne açlığını gösteriyor.
Film boyunca ikilinin birbirleriyle doğru zamanda ve doğru uyumla anlaşamadığı görülüyor. Clementine ve Joel bir türlü doğru zamanlamayı denk getirip çift olamadılar. Clementine Joel’ın üstüne gittiğinde Joel donuk ve soğuktu. Joel Clementine’a gittiğinde o artık yoktu. Bu senkronizasyon anne ve çocuk arasında da çok önemlidir ve bebeğin gelişimini önceleyecek şekilde olmalıdır. Bu, bebeğin temel ilişki kurma biçimini belirleyecektir.
Joel’ın Arkadaşlarıyla Olduğu Çocukluk Sahnesi – Agresyonunu Göster!
Joel’nı agresyonu yeteri kadar gelişmediği için, kuşu öldüremedi ve arkadaşlarına karşı çıkamadı. Yetişkinliğindeki davranış örüntüsüne de uygunluk gösteren bir biçimde orayı terk etti.
Başka bir çocukluk sahnesinde Joel’ın arkadaşlarıyla da güvenli bir bağlanma geliştiremediğini görüyoruz. Joel’ın agresyonunu etkin olarak kullanamadığını görüyoruz. Kuşu öldürme sahnesinde, çocuklar aslında Joel’a “Bize agresyonunu göster.” demek istiyorlar. Fakat Joel, agresyonun sağladığı girişkenliğe sahip değil.
Joel’ın agresyonu bu sahneden de anlaşılacağı gibi çocukluğundan beri pasiftir. Joel’ın baba olmaya hazır olmamasını da bu agresyonun eksikliğine bağlayabiliriz. Çünkü baba olmak bir otorite olmayı ve agresyonu işlevsel bir biçimde kullanmayı doğal olarak içinde barındırmaktadır.
Joel ve Doktorun Konuşması – “O sizi sıradanlıktan kurtaracak gibidir.”
<< Joel doktorla yaptığı konuşmada, Clementine’ın kişiliğinin onu sıradanlıktan kurtaracakmış gibi göründüğünü ama bunun böyle olmadığını söylüyor. Sık sık kendi hayatında anlatacak bir şey olmadığını vurguluyor. >>
Joel, altbenliğin enerjisine sahip olmayan hayatının, kuramsal olarak olmasa da pratik olarak farkında. O da kendi hayatını sıkıcı buluyor. Çocukluğundan getirdiği bağlanma stili, ilişki kurarken onun kendinden emin olamamasına yol açıyordu. Üstbenliğin kuralı yapısı ile kaygılı-kaçınan bağlanma stili biraraya gelerek Joel’ı hem ilişkiden beklentileri belli olan hem de bu beklentilerini karşılayacak şekilde sağlıklı davranma örüntüsüne sahip olamayan bir karakter haline getiriyor.
Joel; Clementine’dan Gelen Altbenlik Enerjisini Neden Değerlendiremedi?
<< Clementine bir sahnede “Bana hiçbir şey anlatmıyorsun, bense kapağı açık bir kitap gibiyim” diyor. Joel ise cevap olarak “Benim hayatımda anlatılacak bir şey yok.” diyor. >>
Clementine ona ne kadar yatırım yaparsa yapsın Joel bu enerjiyi kullanmıyor ve pasif kalmaya devam ediyor. Filmde, Joel enerjiyi alan taraf olmasına rağmen sürekli olarak anlaşılmadığını hissediyor. Bunun sebebi Joel’ın ne istediğini biliyor olmasına karşın isteme beceresinin olmaması.
Peki Sağlıklı İlişki Nasıl Olmalı?
İnsanlar ilişkilerde samimiyet bekler, “Benim hakkımda ne düşünüyorsa bana bunu açıkça söylesin” diye beklerler. Filmdeki ses kayıtlarındaysa Joel ve Clementine birbirleri hakkındaki düşüncelerini açıklıkla söylüyorlar ve karakterler burada bir kırılma yaşıyor. Tamamen açık olmak agresif ve yıkıcı olmuştur. Gizemlilik ve apaçıklık arasında bir denge olması gerekir. Anne ve bebek arasındaki ilişkide de bu böyledir. Aralarındaki simbiyotik ilişki bittiğinde artık bebeğin benliği gelişmiştir. Sağlıklı ve dengeli olması için bazı şeyler gizlenmeye ve kişiye özgü olmaya başlar. Yani bazı şeylerin gizli kalması benlik sınırlarının gelişmesi için gerekli şartlardan biridir diyebiliriz.
Peki tüm bu bilgilerin ışığında sağlıklı ilişkinin tanımını nasıl yapabiliriz? İlişkilerde hem fiziksel hem de duygusal bir uyum olmalıdır. Güven, sağlıklı bir ilişkinin diğer temel unsurudur. Güven, iletişim ve uyum için anlayışa ihtiyaç vardır. İlişki her iki tarafı da beslemeli ve zenginleştirmelidir. Çatışma da ilişkinin ögesidir ve çatışmalar çözülebilir olmalıdır.
Winnicott insanoğlunun doğumdan ölüme kadar bağımsızlaşan bir canlı olduğunu söylemiştir. Sağlıklı bir insan geliştirdiği bağımsızlığın içinde yeni ilişkiler kurar. İlişkilerde hem bireysellik olmalı hem de bağ olmalıdır. Kadınların ve erkeklerin ilişkinin dışında kendine özel alanları, çevreleri olması sağlıklı bir ilişki için gereklidir.
Ayrılma ve Yas Süreçleri
Yaşamın gidişatı, ayrılmaları gerçekleştirebilme, bunlara uyum sağlayabilme ve değişimi büyüme aracı olarak kullanabilmemize bağlıdır. Bu hem kişisel yatkınlıklarımızdan, kırılganlıklarımızdan, hem kendi yaşam örüntümüzde bu ayrılıkları nasıl yaşantıladığımızdan ve yas süreçlerimizi nasıl biriktirdiğimizden etkilenir.
Filmde de aslında gördüğümüz şey yası tamamladıktan sonra tüm yaşananları deneyim olarak kenara kaldırabilmemizin ve onunla barışabilmemizin, ilişkiyi düzenleyebilmemizin önemidir. Çünkü bizi aslında biz yapan şeyler bu acı dolu büyüme noktalarımızdır. Bunları çıkardığımızda içi boş bir kabuktan farkımız kalmazdı.
Hafıza sildirme işleminden sonra yeniden duygusal tetiklemeler yaşandığında ve yeniden aynı sürece girildiğinde aynı döngünün tekrarlanmasının nedeni Joel ve Clementine’ın hafıza silme işlemi ile aslında büyümekten ve gelişmekten vazgeçmiş olmalarıdır. Sadece ayrılığın acısından değil edinecekleri büyümeden de vazgeçmiş oluyorlar.
Bir ölüm ya da kayıptan sonraki ilk haftalarda görülen öfke, bölme, yadsıma ile örülü tepkilerimiz, düşlerimiz gibi yanıtlar tıpkı yüksek ateşe eşlik eden varsanılar gibi kederin tipik belirtileridir. Yasın ilk kriz evresindeki keder belirtileri başa çıkmanın farklı aşamaları ve kullandığımız farklı teknikler vardır. Eğer sağlıklı bir seyir izliyorsak yaşadığımız her kayıptan sonra mutlaka bir yas sürecine gireriz ve bir keder yaşarız.
Filmdeki dikkat çeken durumlardan bir tanesi her iki karakterin de yas süreçlerine girmeye cesaretlerinin olmamasıdır. Eğer normalden daha uzun süre yas tutsalar buna patalojik yas derdik. Şimdiki durumda ise patolojik olarak yastan kaçmak söz konusu.
Film o açıdan bir paradoks yaratıyor. Karakterler yas tutmayıp içlerindeki anıları sildiriyorlar. En patolojik hal aslında budur: yası yaşamadan anıları baskılamak, silmeye çalışmak.
Yas: nesne gittiğinde zihnimizde kalan tasarımla ne yaptığımızdır. Zihnimizdeki tasarımı nasıl ele alıyoruz, artık onun olmadığını nasıl yorumluyoruz? Yas aslında kaybedilen nesneyi bulduğumuz yerde bulamamaya başlamadır.
Psişik Eş
Kişi kaybedilen kişiyi gördüğünü sanabilir. Bu aslında zihindeki tasarımın canlanmasıdır ki bunu “psişik eş” olarak adlandırıyoruz. Bağlandığımız nesnenin psişik bir eşini iç dünyamızda yaratır ve yaşatırız. Bu birebir bir kopya değildir, o kişinin idealize ettiğimiz ve öznel deneyimlerimizn toplamından oluşan bir formu olmaktadır. O nesne fiziksel olarak hayatımızdan çıksa bile iç dünyamızdaki psişik eşi ile bağlantımız, ilgimiz ve ona verdiğimiz duygusal yanıtlar devam ettiği sürece bizim içimizde o duygusal hararetlenmeler de devam eder. O yüzden hiç yas yokmuş gibi davranmak aslında içerde de o kişinin eşinin varlığını inkar etmektir; “zihnimde de yok.” demektir.
Joel’ın Kafasındaki Clementine
Joel anılarını sildirme operasyonu sırasında, Clementine ile anıdan anıya koşturuyordu. Joel’ın kafasındaki Clementine’ın ta kendisiydi bu; yani psişik eşi. Clementine’ı istediği sevdiği ve Clementine’ın onunla birlikte olduğu bu anı sörfü sırasında Joel’ın ideal Clementine’ını da görmüş oluyoruz aslında.
Joel’ın aklındaki Joel gerçekte olmadığı kadar aktif ve Clementine’ı kolundan tutup oradan oraya götürebiliyor.
Clementine ise normalde yapmayacağı şekilde Joel’ı takip ediyor. Buradan Joel’ın esas arzusunun daha canlı ve hayat dolu bir sevgili olup Clementine’la olmak olduğunu öngörebiliriz.
Bağlantı Nesneleri – Yitirilen kişiye ait olan şeyler
İçerdeki psişik eşi beslemek için kullandığımız bazı “bağlantı nesneleri” vardır. Örneğin o kişiye ait bir eşya ile o kişinin zihnimizdeki formunu besleriz. Bu eşyalara, “bağlantı nesnesi” denir. Filmde de bunlar kullanılıyor. Kişinin zihindeki psişik eşinin haritasının çıkarılabilmesi için hatıra değeri olan patates kafa, çizim, fotoğraf, kupa gibi eşyalar toplanıyor.
Bağlantı nesnesi: normalde hiçbir anlamı olmayıp kişilerin özel olarak değer yüklediği nesnelerdir. Psişik eşleri besleyen bu bağlantı nesneleri aynı zamanda nesne sürekliliğini de belirliyor. Yaslarda, bağlantı nesneleri ile yasın bazen nasıl tutulamadığının da üstünde durmak gerekir. Bazen o bağlantı nesneleri kutsal bir şey halini alır. Bu nesne bir yere saklanır, bir yerde durur, titizlikle korunur ve ibadet eder gibi onunla tören yapılır. Bu nesne kullanılmaz ama özellikle muhafaza edilir.
Filmdeki karakterlerin bağlantı nesneleriyle ilişkilerinin unutmak üzerine olması da bu yas tutamama durumunu patalojik yapıyor. Bağlantı nesnelerini toplayarak doktora veriyorlar ve onları sağlıklı bir yas süreci geçirmek üzere kullanamıyorlar.
Tıpkı Joel’ın anı sildirme sahnesinde gördüklerimiz gibi biliçdışımız zaman kavramı tanımaz ve mantıksızdır. Savunmalar çöker ve yeniden canlanır. Bir dakika önce ölümle yüzleştiğimizi düşünürken bir dakika sonra ölmüş kişiyi aramaya çalışabiliriz. Kriz döneminin evrelerinden; yadsıma/inkar evresi şoku emerek feci şekilde sarsılmamızı engellerek bir tampon bölge görevi görür ve kabullenmemiz için bize zaman kazandırır. Bu süreç, kabullenmemiş gibi görünsek bile oraya saplanmadığımız sürece kabullenme yolunda bize zaman kazandıran bir hazırlık evresidir. Bölme döneminde ise bir yanımız hala inkar ederken bir yanımız o yitimin varlığını kabul etmeye başlamıştır. Gerçeklik ve hayal yan yanadır. Pazarlık evresinde yitimi bir nebze daha kabullenmiş olsak da yine hala bir geri döndürme çabamız göze çarpar. Kişinin vicdan duygusu ile de son derece bağlantılıdır. “Şöyle yapsaydım ölmezdi” gibi düşünceler oluşabilir. Bunun üzerinde çalışmak farklı insanlarla olan ilişkilerde daha vicdanlı hareket etmeye götürerek kişiyi geliştirir. Bunu yapabilen biri yaşayanlara değer vermeye başlar ve bu yönüyle yas toplumsal açıdan önemlidir.
Yitimin kabullenilmesinin artışıyla kişi bir yandan unutursa vefasızlık edeceği endişesine düşerek bağlı kalmaya deva etmek isteyebilir ama bir yanı da o yitimi geride bırakmak ve hayatına devam etmek ister ve bir çatışma dönemi yaşanabilir. Boşanma ya da terkedilme gibi durumlarda pek çok yolla öfkeyi dışa vurabiliyoruz fakat ölümün kendisine öfke duyamıyoruz toplum bunu hoş karşılamıyor. Bu öfkenin biçimlendirilip aşılması da daha farklı ve zor olabiliyor.
Tüm bu dögülerin ardından “yas işi” süreci başlar. Ölüm, ilişkiyi bitirmek bir yana daha da kızıştırır. Ölümü kabullendikten sonra acının ortadan kalkıp yaşama devam edebilmeyi isteriz ancak kaybettiğimiz kişinin duygusal varlığı kafamızın içinde dolaşıp durur. Bizi onunla yeni ve daha uygun bir ilişki düzenlemeye zorlar. İşte bu uzlaşma dönemi yas işidir. Freud bunu kayıptan sonra sağlamamız gereken dış ve iç uyumlar olarak tanımlar.
Başarılı bir yas işlemi için iki ana bileşen gereklidir:
1) Bizim için ne anlama geldiğini değerlendirmek üzere ilişkiyi yeniden gözden geçirmek,
2) Onu geleceği olmayan bir anıya dönüştürmek
Yas tutma işi ne zaman biter? Aslında bizim için önemli olan hiçbir şeyi tam olarak bırakmayız. Bilinçdışımız zaman tanımadığı için bir şeye duygusal yatırım yaptığımızda onun psişik eşini zihnimizin derinliklerinde bir yerde her zaman saklamaya devam ediyoruz. Fakat onu sağlıklı bir şekilde işleyip geçmişe ait bir anı olarak kodladığımızda mevcut yatırımı ona yapmayı bırakırız. Onu tamamen silmemiz, unutmamız söz konusu değildir.Yasımızı tam olarak tutsak bile yıl dönümlerinde keder yenilenebilir. Psişik eşin etkinleşmesi olağandır ve komplike olmayan yasta bunlar yıllar geçtikçe silikleşir. Her yıl dönümünde biraz daha söner. Kederin ancak ‘pratik olarak’ olarak sona ermesinden bahsedebiliriz. Pratik olarak yitime ait düşünceleri artık her gün hatırlamaz, tekrarlamaz ve bu düşüncelere duygusl olarak yanıt vermez hale geldiğimizde keder sonlanmıştır. Keder çözümlendikçe dünyanın rahatsız edici engellemelerle dolu olduğu duygusu azalmaya başlar. Kayıpla gelen depresif ruh hali çözümlenme sürecinde giderek azalır.
Çatışmalarımızın çözümü ile canlanma ve yeni ilişkilere yatırım yapma isteği duyarız. Bu enerjiyle birlikte olgunluk ve eş duyum da gelir ve artan değer yargılarımızla saçma uğraşlara girmeden yasın getirdiği büyüme ile devam ederiz. Yas aslında kaybettiğimiz kişiyle özdeşimimiz tamamlandığında biten ya da yas bittiğinde bi özdeşim de gerçekleşen süreçtir. Kişiyi belki artık ritüellerle anmıyoruz ama bazı şeyleri onun gibi yapmaya başlıyoruz. Bu özdeşim taklidin ötesindedir ve o kişide ihtiyacımız olan yönleri içselleştirerek bir yerde o kişiye olan bağımlılığımızı da azlatıp o kişiden uzaklaşıyoruz. romantik ilişkilerde bu özdeşim kişinin içinde karşı cinsi (profilini) içselleştirme şeklinde olur. Erkeğin içinde kadın figürü kadının içinde erkek figürü şekillenir bu da eş duyumu ve empatiyi geliştirir.
Diğer Karakterler
Filmde Doktor Mierzwiak ile Mary Svevo’nun ilişkisi de Joel ve Clementine’ın ilişkisine benzer görünüyor.
Mary altbenliğinin kontrolünde genç bir kadınken doktor üstbenliğinin kontrolünde bir adam. Daha önce yasak bir ilişki yaşamış olmaları, doktorun Mary’nin ona hayranlığından etkilendiğini ancak üstbenliğinin ona söyledikleriyle kendi ailesini bırakmayarak Mary’nin kendisiyle ilgili anılarını sildiğini gösteriyor.
Üstbenlik altbenliğin enerjisinden etkilenirken, altbenlik de üstbenliğin karizmasından etkilenir yapıda. Ancak eğer arada benliğin köprüsü yoksa kişiliğimizin bileşenlerinin bu iki ucu çatışma yaşıyor. Benliğin kolaylaştırıcı rolünü filmde üstlenen tek karakter Stan karakteriydi. Stan eğlenmeyi bildiği kadar sorumluluk bilinci de yüksek bir karakter olarak karşımıza çıktı. En azından diğer karakterle karşılaştırıldığında...
Kayıp, ayrılık ve yas öncesinde bir bağı zorunlu kılar. İnsan, hayatı boyunca bir şeylere bağlanır ve bağlarının bir kısmını kaybeder. Önemli olan kaybı doğru işlenmesi ve ruhsal büyümeye, olgunlaşmaya imkan verecek şekilde yaşanmasıdır. Film boyunca karakterlerin kendi bağlanma stilleri ile ilişki içinde yer aldıklarını ve ayrılıkla nasıl başetmeye çalıştıklarını, yaşananlardan vazgeçtiklerinde kazanımdan da vazgeçtiklerini görüyoruz. Bu tip bir vazgeçiş sonucunda tüm yolu bilinçsizce en baştan yürümeye yöneliyorlar. Ölüm, ayrılık, boşanma gibi tüm kayıplar bağlanma ve baş etme mekanizmalarının nasıl çalıştığı ile şekillendirilir ve her biri insan hayatına eşsiz kazanımlar bırakacak dönüm noktalarıdır.