HİTCHCOCK (2012) DİKİZLEME, SANSÜR VE BEYAZ PERDE
“Mağduru en iyi sarışınlar oynar. Onlar el değmemiş kardaki kanlı ayak izleri gibidir.”
Alfred Hitchcock
Alfred Hitchcock'un filmlerinde sarışınların özel bir yeri olmuştur. Hitchcock’un yaşamını anlatan iki filmde (Hitchcock ve The Girl) onun sarışın kadın oyuncularıyla ilişkisi iki farklı biçimde ele alınır. Sarışınlar Hitchcock için ayrıcalıklıdır, başroldedirler. Onları kurban olarak seçer. Filmlerindeki sarışınların başına kötü şeyler gelir ama film çekimleri sırasında da bu sarışınlar birçok başka zorluklar yaşarlar. Bu zorlukların ve ikilemlerin büyük kısmının Hitchcock kaynaklı olduğu anlatılır filmlerde. Hitch hem onları yüceltir hem de örseler. İstediği ilgiyi alamayınca onlara baskı uygular. Bu baskının, çekilen filmlere yansıyan yönleri, etkileri vardır.
MOBBİNG
Hitchcock, iki filmde de film çekimlerini sadistik bir biçimde yönetir ve oyuncuları taciz eder. Oyuncuların gerçek duygular yaşamasını sağlayarak, onları hipnotize ederek filmi gerçekçi kılıyor gibidir. “Ama bu ne kadar etiktir?”, “Sadizm olmadan başarı ve oyunculukta gerçeği yakalama olamaz mı?” soruları akla gelirken filmlerinde işyerinde yaşanan mobbing-yıldırma durumları da açıkça sahnelenmiştir.
İktidarını insanlarda korku yaratmak ama bu korku ile de onların ilgisini çekmeyi başarmak üzerine kuran bir insandır Hitchcock ve bunun ustasıdır. Korku ve gerilim ile ilgi çekmenin, merak uyandırmanın nasıl yapılacağını çok iyi bilir. Filmleri, özellikle Sapık çok ilgi görmüştür. Televizyonların yaşamımıza yeni girmeye başladığı 70’li-80’li yıllarda Hitchcock filmleri ve gerilim dizileri televizyonda öne çıkmıştı.
DÜRTÜLERİN VE CEZALARIN SAHNELENMESİ
Merak ve ilgi, korkulanı bilmek ve ona egemen olmaya çalışmaktan gelirken ortaya çıkan gerilimin boşalması da bir rahatlama verir. Cinselliğin burada önemli bir katkısı vardır. Cinsellik, ergenlikte ve çocuklukta bilinmezlikleri, yanlış anlamaları, yasakları ve düşlemleriyle merak, korku ve gerilim yüklüdür. Diğer yandan tekrar tekrar bedene gerilim yükleyen cinsel dürtüler boşalım ararlar, boşalacak bir yön bulup boşalınca rahatlarlar. Sapık, hem cinsel merakı artıran hem de belirsizliğin ve agresyonun gerilimini tırmandıran sahneleri beyaz perdeye aktarır. Filmde bu merak sarışın bir kadının ayartıcılığı ve dikizlenmesi ile yansıtılır. Film, bir kadın ile erkeğin sevişme sahnesine pencereden giren kamera görüntüsü ile başlar. Filmin yarısına kadar dürtülerine karşı koyamayan, sevişen, hırsızlık yapan "kötü" kadın izlenir ve polisler tarafından takip edilir. Tam yakalanacak gibi olur ama yakalanmaz. Daha sonra "ceza"sını hiç beklenmedik bir anda, kaçarken karşılaştığı bir sapığın ellerinden alır. Filmin ikinci yarısında sapığın ve suçlu sarışının aranması iç içe geçer. Dürtülerini dizginleyemeyen ve röntgencilik, hırsızlık, cinayet gibi "suçlar" işleyen karakterler üzerinden hem insanın yasaklanmış dürtülerinin boşalımı sağlanır hem de onların yakalanıp cezalarını bulması ile yasakları koyan üstbenliğe hitap edilir.
DİKİZLEME- RÖNTGENCİLİK
Hitchcock filmlerinde dikizlemeyi kullanır. “Sapık-Psycho”, önce banyoda yıkanan kadını dikizler. Röntgenciliği, duşta hazırlıksız yakaladığı çekici kadını annesi rolüne girerek bıçaklamaya kadar gider. Bu açıdan bir tecavüzcüye benzer. Saldırganlığı ile kadının yalnızca bedenini değil yaşamını da elinden alır. Sonra otelinin arkasındaki bataklığa bırakır.
Sapık’taki duşta öldürme sahnesi filmin ana sahnesidir, filmin ortasındadır. Başrol oyuncusu sarışın kadın filmin yarısında ölürken yerini Sapık’a bırakır. Hitchcock bu sahneyi takıntılı bir biçimde defalarca ve farklı açılardan çeker. İstediği gibi olmayınca bıçağı eline alır.
Hitchcock da dikizler. Bürosunun penceresinden dışarıdaki kadınları, soyunma odasının duvarından sarışın oyuncuyu dikizler. Çekmecesinde birçok sarışının fotoğrafları vardır. Sarışın oyuncularını herkesin dikizleyebileceği yıldızlar yapmak ister ama onlar hamile kalıp “anne” olmayı tercih ederek Hitch’e ihanet ederler.
Dikizleme, cinsel birleşmenin olmadığı bir cinsel eylemdir. Cinsel birleşme öncesi heyecanı artıran bir ögedir de. Cinsel birleşmede, erkeğin kadının içine girmesi eylemi, dikizlemede erkeğin kadının (ya da tersine kadının erkeğin) özel durumlarına bakma aşamasında kalmıştır. İzinsiz yapılmasının sadistik ve invaziv bir yönü vardır. Gizlilik, suçlanma ihtimalinden kurtulma çabasıdır ama suçluluğun sürmesi cinsel eylemin suçluluktan arındıralamadığını da gösterir. Dikizlemedeki gizlilik, cinsel hazza heyecan katan bir ögedir aynı zamanda. Yakalanma, suçlanma endişesi taşıyarak yapılan bir dikizleme hem yasaklanmış bir cinsel birleşmeye gönderme yapması hem de masturbasyona yönelik olma yönleriyle dikizlemenin çocuksu niteliklerini öne çıkartır.
Dikizleme, cinsel birleşme yasağını delen bir yoldur. Birleşme olmadan heyecanlanmanın, uyarılmanın ve boşalmanın bir aracıdır. Cinselliğe ve karşı cinse yönelik korkuları da gösterir; uzaktan bakarak uyarılmak dokunmaya yeğlenmiştir. Bakmadım demek yapmadım demekten daha kolay olduğundan daha kolay inkar edilebilir.
Diğer yandan bir çiftin sevişmesini gizlice dikizleme bir çocuğun temel meraklarındandır. “Anne ve babası yatak odasında ne yapmaktadır?”, “Yatak odasından gelen seslerin anlamı nedir?” soruları her çocuğun aklına gelir ve her çocuk kendi düşleminin izin verdiği kadarıyla bu soruları yanıtlar. Bu yanıtlarla birlikte bilinçdışına yerleşen bir çocukluk cinselliği kuramı oluşturur.
İKTİDARSIZLIK
Filmin başında Hitchcock'un işindeki iktidarı sorgulanır. Bu hem onu pasifleştirir hem de iktidarını kanıtlamaya iter. Oyuncularını sıkıştırmasına, dikizlemesine rağmen eşi ile yakınlaşmaları pek azdır. Sanki cinsellik olmayan bir ilişkileri vardır. Bir yandan da eşinden şüphelenir. Kıskançlık olgularında sık görülen bir durumdur bu. Kıskanç kişi, eşi dışındakilere duyduğu ilgisini yok sayarak eşinin çevresindekilere duyduğu ilgiden şüphelenir. Hitchcock başrolde oynayacak sarışın oyuncu ile konuşurken yanındaki karısını unutur. Bu hali karısının bozulmasına ve kızmasına neden olacak kadar belirgindir.
Karısı Alma ile ilişkisinde Alma’nın özel bir rolü ve işlevi vardır. Filmlerini ortaklaşa yaparlar. Alma onun yardımcı yönetmenidir, Hitchcock’un bir çalışanı gibidir. Alma, bir motivasyon ve toparlama görevi yüklenmiştir. Sanki beraber çalışma, beraber sevişmenin yerine geçmiştir.
“Hitch-cock” iktidar açısından oldukça ilginç bir soyisimdir. Cock argoda penis anlamına gelir ki penis ile iktidar arasındaki bağ bilinir. Alfred’e Hitch diye hitap edildiğinde cock-penis, isimden düşmektedir. Geriye kalan Hitch ise aksama ve çekiştirme anlamına gelmektedir. Cock-penis, isimden düştüğünde ortaya bir iktidarsızlık çıkmamaktadır, zaten hitch-cock, aksayan bir penisi ima ederek iktidarsızlığa atıf yapar. Bu isim köken olarak da küçümseyici bir anlam taşır. Ve Alfred Hitchcock, Sir Alfred Hitchcock olarak ölmüştür.
ÇIPLAKLIK VE SANSÜR
Hitchcock, bilinçdışının iki ilkel ögesini sergiler: cinselliği ve şiddeti bir araya getirerek ilgiyi bu bakımdan da çeker. Ama iyiki çıplaklığa, şiddete, ayıp olana karşı sansür vardır.
Bebek ve çocuk, anne-baba ile ilişkisinde sansürle karşılaşır. Anne bazı yerlerini örter. Hatta bebek büyüdükçe daha çok örter. Bu açıdan erkek çocuğun merakı iki yönlüdür. Önceden görülüp artık görülemeyenlere ve daha önce hiç görülemeyenlere yönelik merakları. İlkinde ayrılık ve özlem ikincisinde bilinmezlik ve rekabet ön plandadır. Bu meraklar, anne-babanın bedenleri üzerinden biçimlenirken düşlemi yaratır. Düşlem hem önceden bilinen ama artık zor anımsananlardan hem de bilinmeyen belirsizliklerden türer.
Diğer yandan anne ile baba beraber yatarlar ve çocuğu ayrı tutarlar. Bu yönleriyle sansür, düşleme olanak veren, düşlemi tetikleyendir. Bu tanım ikilemli gelebilir: sansür ve olanak vermek. Ama eğer sansür olmazsa düşlemlenmesi gereken bir malzeme kaybedilir çünkü saklanmadığı için tüm çıplaklığıyla ortadadır. Ayrıca sansürlenmediği için karşılaşılanlara (çocuk olunduğu için) anlam verilememesinin yaratacağı örselenme ve kafa karışıklığı çocuk için aşılması zor sorunlardır. Bu nedenlerle sansür aslında çocuğun düşleminin ve ruh sağlığının koruyucusudur. Kuşaklar ve cinsiyetler arası farkların örselenmeye dönüşmesinden çocuğu uzak tutar.
SANSÜRÜ ATLATMA SANATI OLARAK SİNEMA
Hitchcock sansürle mücadele etmekte ustadır. Sansürü kendi yararına kullanmayı da bilmiştir. Hem sansür kurulunun başkanını onu överek alt etmiş hem de sınırlı salonda gösterilme durumunu yine sansürle yarattığı merak ile aşmıştır. Oyunculara uyguladığı konuşmama yasağı ile filmine gizem katar. Yapımcı bile giremez sete.
Merak uyandıracak yasaklar koymayı çok iyi bilir. Seyircilerin ne hissedeceğini nasıl düşüneceğini öngörebilmektedir. Onların tepkilerini, şaşkınlıklarını, korktuklarını duymaktan haz alır. Filmlerinde seyircinin göreceği açıları defalarca çalışır, yeniden çeker. Bu farklı çekimler ile gösterdiklerini aslında göstermez, parça parça gördükleri ile izleyici tamamı gördüğünü zanneder. Bu örtüklük ve parçalılık izleyicinin kendi düşlemini devreye sokar. Görünenleri herekes kendine göre anlar, tamamlar.
Dikizleme, sansürü atlatmanın bir yoludur. Sansürlenen, yasaklanan, gizlenen dikizlenir. Dikizlemenin sürmesi sansürün içselleştirilmesindeki zorlukları gösterir. Sansürün içselleştirilememesi sorununda ruhsal ayrışmadaki zorlanmaların, dürtüleri denetleyememenin ve cezalandırılma korkusunun etkileri vardır. Ruhsal ayrışmanın iki aşaması iki farklı dikizlemenin temelinde yatar. Anneden ayrışma zorluklarında annenin ve kadınların dikizlenmesi (Sapık böyle birisiydi), anne-babadan ayrışmanın zorluklarında çiftlerin dikizlenmesi (Sapık filminin başlangıcındaki sevişen çifti pencereden görme) ortaya çıkar. Sapık annesinden ayrılamaz, onun cesedini saklar. Oteline gelen kadınları dikizler. Sen ve ben ayrımında sorunu vardır, kendisi mi annesi mi olduğunu karıştırır. Cinsel açıdan uyarılmak için mi dikizlemektedir yoksa apansız yakalayarak öldürmek için mi? Anne-babadan ayrılmadaki sorunda erişkin olarak anne-baba ve onların çocuğu olma halinin kabullenilememesi ortaya çıkar.
Sinema, herkeste bir parça bulunan ve bastırılan bu tür dinamikleri kabul edilebilir düzeylerde ya da sembolik yollarla sahneye aktarır. Filmde seyredilenler kişilerin yaşamına bir giriş, yaşamları röntgenlemedir. Bu açıdan bakıldığında sinema, sansürün atlatıldığı bir dikizleme biçimidir aynı zamanda. Hatta yasaklanan dikizleme eylemine yüklediği haz ile kişinin iç dünyasına gerilemesini kolaylaştırır. Böylelikle bilinçdışını uyarır, hayal dünyasını canlandırır.
OBURLUK
Filmde Hitchcock’un oburluğu vurgulanır. Oburluğun, aynen dikizleme gibi yasaklarla, kişini dürtülerini kontrol edebilmesi ile ilişkisi vardır. Diğer yandan kişinin saldırganlığının kendine yönelmesidir. Bu açıdan obur kişinin annesinin invaziv ve çocuğunun sınırlarını tanımayan bir kadın olabileceğini düşünebiliriz ki Alma’nın, iktidarıyla öne çıkan bir kadın olmasına rağmen onun sınırlarından uzakta durduğu gösterilmiştir. Alma, sarışın oyuncularına davrandığı gibi kendisne davranamayacağını Hitchcock’a anımsatır. Hatta Alma, Hitchcock’a sınır koymaya çalışır, yemesine içmesine yasak koyar. Hitchcock da yaramaz çocuk gibi ondan gizli gizli yer, içer. Özdenetim, yerini eş denetimine bırakmış, yasak ve atlatma döngüsü sansür ve dikizlemedeki gibi sürmüştür. Hitchcock hayal kırkılığına uğradığında ya da onuru zedelendiğine tıkınırcasına yemek yer, içki içer.
Günümüzde hem oral hem görsel oburluk artmıştır. Obezite toplumsal bir sorundur. Dikizleme ise sosyal ağlar ve internet aracılığıyla zirvededir.