• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

AGORA: BİREY VE TOPLUM AÇISINDAN TEK VE ÇİFT MERKEZLİLİK

AGORA: BİREY VE TOPLUM AÇISINDAN TEK VE ÇİFT MERKEZLİLİK

ULUSAL PSİKİYATRİ KONGRESİ 2017

Agora, uzaydan dünyayı göstererek başladı. Film sırasında zaman zaman uzaydan dünyaya ve yukarıdan insanların karınca gibi koşuşturmasına baktık. İnsanoğlunun dünyadaki büyük dertleri, kavgaları uzaydan bakılınca görülmüyordu. Kendisini merkezde sanan insan ile uzaydan gözükmeyen insan arasındaki zıtlığa Hypatia’nın film boyunca sorduğu “Dünya mı merkezde güneş mi?” sorusu eşlik etti. İkinci soru da “Mükemmel gözüken tek merkezli çözüm neden yetersiz kalıyor?” sorusuydu.

Hypatia, filmin başından itibaren tek merkezin önemine inandı. Eğer merkez olmazsa kaos olacağını düşündü. Filmde, çemberin mükemmelliği felsefecilerin gözünü boyarken iki merkezli bir yörüngenin nasıl olabileceği hayal edilemedi.

ÇOCUK MU KARİYER Mİ?

Hypatia’nın attığı mendili kaldıran kölesi Davus, filmin sonunda onu boğup öldürerek çekebileceği acılardan kurtardı. Hypatia, yanındayken Davus’u hem övdü hem aşağıladı. Sanki Davus bir erkek değilmiş gibi banyodan sonra kurulanırken ona hizmet ettirdi. Bu davranışı, kadınlığını yadsıması gibi görülebiliriz. Hem kadınsı olmanın hem felsefeci olmanın mümkün olamayacağına inanıyordu. Hypatia’nın bazen çok merkezli düşünmekte ve olmakta zorlandığını izledik. Aynı düşünce babasında da vardı. Babası da eğer Hypatia evlenirse ve bir kocası olursa kızının bağımsız düşünemeyeceğini öne sürdü. Bu bir yönüyle kadınsılığın tehlikeli görülmesiydi.

James Herzog, baba-kız ilişkisinde babanın anneliğe ve iş kadınlığına bakışının kız çocuğunun ideallerini belirlediğini vurgular. Baba, eğer kızını yalnızca annelik açısından teşvik ediyorsa ve bir işte çalışmasını onaylamıyorsa bu kız büyüdüğünde “çocuk mu, kariyer mi” ikilemi yaşayabilir. İki merkezli olmakta zorlanabilir.

Odağ Yayınlarından çıkan Gerçek ve Hayali Babalar’da James Herzog’un makalesine ulaşılabilir.

Diğer yanda Orestes, Hypatia’ya aşkında ısrarcıydı, onun kadınsılığı ile bağlantı kurmak istedi. Hypatia’ya aşkını ilan ettiğinde Hypatia ona müzikle uğraşmasını, sanki aşkını kadınsızlaştırmasını öğütledi. Ama Orestes vazgeçmedi ve müziğini Hypatia’ya ithaf etti. Olayın gecesinde arkadaşlarıyla konuşan babasının, Hypatia’nın kadınlığını bir erkeğe sunmasının onun düşüncesini ketleyeceğine inandığını duyduk. Hypatia bu disosiasyonu benimsedi ve bir gün sonra Orestes’e adet kanlı bezini verir.

CİNSELLİK NE OLACAK?

Çocuklar cinselliği anlamak ve iç dünyaları ile bütünleştirmek için cinsellikle ilgili sorular sorarak büyürler. Cinsellikle ilgili konuların çoğu onlardan gizlenir, katlanabilecekleri dozlarda bilgi verilir. Sansür, düşünsel yetilerin sağlıklı gelişmesi için gereklidir. Anne-baba arasındaki ilişkinin detayları ve gizemi merak uyandırır. Ergenlikte cinsiyet özellikleri belirginleşmeye başladığında ergen, yaşamında yeni bir döneme girer. O güne kadar ayıplanan ve yasaklanan cinselliği, adım adım yaşayabilmeye başlar. Cinsel dürtüler canlanır, hatta coşar. Ergenin ruhsallığı bu coşkuya hazır değildir. Cinselliği ayıplamak ve yaşamak arasında gider gelir.

Salman Akthar “Erkek ve Kız Kardeşler” adlı kitabında erkek ve kız ergenlerin erkek ve kız tasarımlarını değerlendirir. Erkek ergenler zihinlerinde kızları, temiz olan azizeler ile cinselliğine düşkün fahişe kızlar olarak iki merkez etrafında toplarlar. Kız ergenler ise erkekleri cinsel açıdan saldırgan canavarlar ve hala bebek olanlar olarak iki merkez etrafında toplarlar. Ergenler, zihinlerindeki bu iki merkezli karşı cins tanımları yörüngesinde salınarak dönerlerken kendilerini de merkeze göre tanımlarlar.

Filmde Hypatia için kadınlık kirliydi, ahenksizdi. Kendisini “kirli” cinsellikten uzak tutan saf kızlar kategorisine soktu ve yalnızca “temiz, steril” felsefi sorularla ve yanıtları ile ilgilendi. Orestes’in, Hypatia’nın felsefi sorulara yanıt arayarak kendini yalıtmasına isyan ettiğini ve dünyada olup bitenleri, özellikle de kirli ve acı dolu işleri ona haykırdığını izledik. Hypatia için erkeklerin cinsellikle bir bağlantısı yok gibiydi. Karşısında iki çeşit erkek vardı: onun yönettiği, öğrencisi olan ve cinsellikten yalıtılmış erkekler ile onun üstünlüğünü tanımayan, Cyril gibi kadınları aşağılayan ve iktidar hırsı olan erkekler.

KADININ BİYOLOJİK İKİ MERKEZLİLİĞİ

Burada kadının ayın döngüselliğine bağlılığına da değinmek isterim. Bu konuyu 2003 Bahar Kongresinde konuk konuşmacı olan Onur Güntürkün’den dinlemiştik.

Ay hali, döngüseldir ve kendi içinde değişkendir. Her ay kadın, bir yumurta yumurtlayana kadar östrojenin, yumurtlamadan sonra progesteronun etkisindedir. Güntürkün bu döngünün kadın beyninin iki biçimde çalışmasına neden olduğunu anlatmıştı. Bu çift merkezlilik hali; gebelik, emzirme ve menapoz dönemlerinde ortadan kalkar. Anne, bebeğini emzirirken hormonal olarak daha stabildir. Sonrasında hormonal etkileri yaşamaya devam eder.

Annenin ayla bağlantılı iki merkezliliğinin çocuğu, doğanın güneş bağlantılı iki merkezliliğine hazırladığını düşünüyorum. Güneşin iki merkezli salınımı nedeniyle oluşan eliptik yörünge yaz ve kış mevsimlerinin oluşmasını sağlar. İnsanın varlığı bu iki değişkene uyumu ile mümkündür. Bu iki değişken arasındaki geçişler doğanın olduğu kadar insan ırkının ve karakterinin de çeşitliliğini etkiler. Sonuçta yaşam, çok değişkenli bir denklemdir.

ANNE VE BABANIN YÖRÜNGESİNDE

İlişkilerde çift merkezliliğin özel bir yeri vardır. Çocuk için başlangıçta tek merkez anne olarak gözükse bile babanın varlığı hissedilir. Büyüdükçe babanın merkezi ile annenin merkezi eşit güce kavuşur ve çocuk anne-baba çift merkezi etrafında döner. Aynı çift merkezliliği erkek açısından karısı ve çocukları, kadın açısından kocası ve çocukları oluşturur. Kardeşler de varsa etrafında dönülen merkezler ve salınımlar çoğalır. Filmde Hypatia’nın annesi yoktur. Yalnızca babasının düşünceleri etrafında döner. Filmin bir yerinde annesinden söz ederken “Babam bile bir kadını sevmiş.” der. Sevgili ilişkisine babasının merkezinden bakar. Özdeşimini babasının erkeksiliği ile yaparken “Annem gibi olarak babam gibi bir erkeği sevebilirim.” diyemez.

Burada Winnicott’ın kadınsı ögeyi “olmak”, erkeksi ögeyi “yapmak” biçiminde tanımladığını vurgulamak isterim. Ona göre bebek önce “olmalıdır”. Anne gebelikte ve doğumda regrese olur. Bebeğini içine alabileceği bir yere geriler. Onu olduğu noktada kucaklar ve memesini sunar. Bu, bebeğin birincil ve temel özdeşimidir, yaşamda oluşunu başlatır.

Bu oluşu sınırların, bir iç ve dış dünyanın oluşumu izler. Sonra çocuk iç dünyasını doldurur ve benlik işlevleri geliştikçe “yapmaya” başlar. Anne ile iç içe iken annenin memesiyle özdeşleşemeyen bir bebek ne yaparsa yapsın doyamaz ve hasedini dindiremez.

Başpsikopos Cryil, kadınları aşağılarken İsa ve erkek havarilerden söz eder ama Meryem Anadan söz etmez. Erkekleri yüceleştirişinde anneleri, kız kardeşleri ve eşleri yok eden bir hasedi vardır. Kadınlığı bu şekilde yok sayması onun bir erkekle kadın arasındaki ilişkiyi de aşağılamasına ve kötü görmesine neden olur. Bu aşağılamalarda aynı zamanda kadını çok güçlü gören bir yan vardır. Hypatia o kadar güçlü ve korkutucu gözükmektedir ki iki Hristiyan lideri etkisi altına almıştır. Aynı yaklaşımı Hypatia’nın erkeklere bakışında görebiliriz. Hypatia erkeklere duyacağı aşkın onun düşüncesini ketleyeceğini düşünürken aslında erkeklere büyük bir önem atfetmektedir.

KÖLELER VE EFENDİLER, KİMLİKLER

Filmde ele alınan, insan ruhsallığında önemli bir yeri olan bir diğer konu köleler, efendiler ve kimlik çeşitliliğidir.

Kimlik sorunları Davus ile sahneye yansıtılmıştır. Davus Slavus genellikle sessizce izler. İçe kapanık bir doğası vardır. Az konuşur ama içe kapanıklığı onun düşünmediğini göstermez. Düşünen ve gerekli gördüğünde eyleme geçen bir karakterdir. Eleştirel düşünür ve haklı gördüğünün yanına geçer. Fakat bu geçişler onu huzura kavuşturmaz her geçişte bir sevdiğinden ayrılmakta, aklı karışmakta, suçluluk duymakta ya da suçlanmaktadır. Davus yine de haklı gördüğü merkezin yanına kayar.

Dinden önce felsefe tarafındadır. Hypatia’nın anlattıklarını iyice kavrar. Aklına yeni sorular gelir. Hypatia ve öğrencileri gibi düşünebilse hatta onlar tarafından alkışlansa da bir köle olduğu için onların arasına giremez. Köle-efendi ayrımını aşamaz. Bu ayırıma, aşağılanmasının da eklenmesi onu Hypatia’nın yörüngesinder uzaklaştırır.

Hypatia’nın diğer kölesi Aspasius ise vasat bir biçimde hizmetini sürdürür. Hypatia ona sarıldığında sarılarak karşılık bile vermez, yerimi bilir. Yalnızca işini ve ona söyleneni yapar. Film boyunca Aspasius, Davus’tan daha huzurlu gözükür. Bu haliyle bir kimlik sorunu yaşamaz ve aynı yoldan devam eder.

Davus ise Hypatia’nın bir öğrencisi olabilecek yeteneğe sahiptir. Hypatia bazı davranışları ile onu cesaretlendirir. Tüm bunlar Davus’u efendiler gibi yapamaz çünkü onların aşağılamalarına karşılık verecek bir zemini, geçmişi ve onu destekleyecek güçlü bir grubu yoktur. Synesius ve Orestes böyle değillerdir. Birbirlerini aşağılayabilirler, rekabet edebilirler. Bağlı oldukları gruplar onlara özgüven ve yaslanabilecek bir kimlik verir.

İKTİDAR VE ADALET

Filmde güç dengelerinin, merkezin nasıl değiştiğini izleriz. Güçlenen grupların liderleri daha cüretkar olurlar. Sayı arttıkça sahip oldukları alanı daha sert bir biçimde savunurlar. Bir alana, vatana sahip olma milli ve dini kimliğe özel bir güç katar. Bu açıdan en zayıf grup Yahudilerdir. İntikamlarını alırlar ama sürgüne mahküm olmaktan kendilerini kurtaramazlar.

ÇOK MERKEZLİLİK VE ÇEŞİTLİLİK

Burada liderlerin tutumları, kişilikleri ve bilinçdışı topluluklar arası ilişkilere ve adaletin sağlanmasına yön verir. Orestes Cyril’den korkar ve Cyril bu korkudan beslenerek ona boyun eğdirir. Filmin anlattığı süreç gücü eline geçiren Hristiyanların toplumun çeşitliliğini yok edişidir. Ama böyle bir gidişle -tek merkezli daire ve çift merkezli elipsteki gibi- toplumu tek merkezli yapmanın, çok merkezliliğin getirdiği çeşitlilik ve zenginlikten mahrum edeceğini tahmin etmek zor değil.

DAVUS’UN KİMLİKLERİ

Davus Pagan kütüphanesinin istilasından sonra “efendiler”in arasında yaşayamayacağına kanaat getirdi. İçinde biriken öfkenin verdiği itici güç ile Hristiyanların yörüngesine geçti. Hristiyan gönüllüleri Parabolanilerin yaptığı iyilikler, fakirlere yardım etmeleri onu etkiledi. Güçsüzlere ve fakirlere yardım etmeleriyle kolayca özdeşim kurdu.

Ammonius Davus’un hayran olduğu bir karakterdir. Hayran olunan, örnek alınan, onun gibi olunmak istenen bir rol modelinin bulunması kimlik gelişimini kolaylaştırır. Davus, Paraboloniler arasında rahattı, kolaylıkla onlar gibi oldu. Onların kimliğine büründü.

SEVGİ VE NEFRET

Paraboloniler Yahudilere vahşice saldırınca Davus’un soruları çoğaldı. Felsefeci gibi Hristiyanları ve Ammonius’u sorgulamaya başladı. Ammonuis’un saldırganlığını engellemeye çalıştı. Davus’un, bulunduğu toplulukların saldırganlıkları ile özdeşleşememesinin onların kimliğini benimsemesini engellediğini gördük.

Diğer yanda Ammonius kendini ve kendi grubunu sorgulamadı. Zekasını kendisini sorgulamaya değil Paganların savlarını çürütmeye ve Hristiyanları tehdit edenlere karşı kullandı. Saldırganlığını kendi grubunun dışındakilere yöneltti. Ammonius bunları yaşarken ikilemsiz ve rahattı.

TEK MERKEZE DUYULAN İHTİYAÇ

Önce bir tek merkezliliğin varlığı, bazı dengelerin anlaşılmasında ve iç dünyaya yerleşmesinde yaşamı kolaylaştırır. Bu açıdan tek ve çok merkezlilik kendi içinde zamansal bir devinimle yaşanabilir. Bazı zamanlarda tek merkezliliğe dönüş, bazen çok merkezliliğe geçiş gibi. Yörünge etrafında dönüşün frekansı da önemlidir. Bellekte tutulabilecek bir frekansla tekrarlamalara gereksinim duyulur.

Çocuk büyüdükçe, bağımsızlaştıkça tek merkezlilik bozulur ve anne kendi içinde ikiye ayrılır. İlk kategori yeterli frekansla doyuran ve seven annedir. Diğeri ise frekansı ayarlayamayan aç bırakan ve cezalandıran annedir. Çocuk annesiyle yaşadığı iyi deneyimleri bir yana, kötü deneyimleri bir yana toplar. Böylelikle annesiyle geçirdiği iyi zamanlarda kötü annesinin tehdit ediciliğini düşünmez. Hatta onun annesi hep iyi annedir kötü anne dışarıdadır. Kötü olan ya üvey annedir ya cadıdır ya da büyücü kadındır. Çocuğun zihinsel yetileri geliştikçe iyi ve kötü annenin aynı anne olduğunu anlayabilir.

Bu anlayışın olgunlaşmasında iyi anne tasarımının güçlü bir biçimde oluşması ve iyiliğin kötülüğü yenebileceğine dair bir inanç gelişmesi gerekir. Bu kategorizasyon kızlar ve erkekler, biz ve onlar, Müslümanlar ve diğer dinler, Türkler ve diğer ırklar gibi çeşitli kimlik alanlarında sürer. Çocuk ve ergen bu kimlik alanlarının özelliklerini öğrenerek bunları ayrıştırmaya, anlamaya ve beğendiklerini benimsemeye çalışır. Kategoriler halinde disosiasyon ve ardından sentezleme sürecinin son aşamasında kimliklerin salt bir yönü olmadığı kendi içlerinde diğerlerinin özelliklerini de barındırdığı anlaşılır. Bu anlayış ile diğer kimlikler aşağılanmaz, kişi kendi kimliğini aşırı düzeyde yüceltmez ve kimliğini korumayı sürdürür. Aynı zamanda çoklu kimlikleri bir arada taşıyabilir ve bu sırada kendi kimliğinden bir şey kaybetmez.

Filmin ana teması iki merkezli ya da daha da ilerisinde çok merkezli çözümlerin bulunamaması, bir uzlaşma oluşturulamamasıdır. İki merkezli eliptik yörünge mi yoksa tek merkezli daire mi sorusu gibi, kadınlık mı karıyer mi, zihin mi beden mi, kölelik mi efendilik mi, Paganlık mı Hristiyanlık mı gibi birçok soru filmde ele alınır.

Son olarak şunu belirtmek siterim ki çift merkezliliğin ve çeşitliliğin kabullenilememesi yaşamdaki karşılıklı etkileşimleri, karşılıklı dölleme ve yaratımları engellemektedir. Bu engelleme bireysel ve toplumsal ruh sağlığını tek düzeleştirerek dayanıklılığı azaltıcı ve bozulmaya yatkınlık yaratıcı bir zemin oluşturabilir.