• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

SYLVIA (2003):

SYLVIA (2003):

Sezen Tunca, Saliha Sarıkaya, Müge Güleç 

 

Sylvia, 9 yaşında babasını kaybeden, ilk şiirinin babasının ölümünün ardından yayınlayan Amerikalı şairdir. Hayatı boyunca depresif kişilik özellikleri gösteren biridir. 3 kez intihar girişiminin sonuncusu başarılı olmuştur ve hayatını sona erdirmiştir.
Ted, Sylvia’nın İngiltere’de öğrenim gördüğü sırada tanıştığı, kısa sürede evlendiği İngiliz şairdir. Narsisistik özellikler gösterir. Sylvia için hayatında eksik olan erkek figürü konumunda oturur. Ted’in beğenisi ve tercihleri Sylvia için önemlidir. Sylvia’nın iki çocuğunun babasıdır.
Assia, Ted’in Sylvia’yı aldattığı şair kadındır. Filmde Sylvia ve Ted’in evlerini satın alma sahnesinde ilk kez Ted ile karşılaşır.

Sylvia’nın Kişilik Yapısı

İntihar Düşünceleri

Film, Sylvia’nın ölüm temaları cümleleriyle başlar. “Ölmek bir sanattır ve ben bunu oldukça iyi yapıyorum.” cümlesiyle Sylvia ölümü sanata benzeretek onu iyi gösterir. Başka bir ifadeyle, çaresizliğin dibindeyken ölüm daha yaşamsal bir şeye benzetilerek yüceltilir. Bu intihar eden kişilerde sıkça görülebilir. Depresifler ölümü tek çare, kurtuluş ya da huzura kavuşma olarak görebilirler. Tekrarlı intihar düşünceleri filmde pek çok kez kendini gösterir:

- Ted, Sylvia’ya yüzündeki yara izini sorar ve Sylvia aşırı dozda ilaç alarak gerçekleştirdiği intihar girişimi anlatır. Bu girişimi Sylvia’nın annesi de Ted’e anlatır. Annesi “İnsanlar bulunmak isterler, o sürünüp durdu, ölmeyi bekleyerek.”. Bu intihar, annesinde bu yoğun suçluluk uyandırabilecek bir durumdur ve Sylvia’nın öfkesini pasif şeylerle ötekilere attığını gösterir.
- Kendini okyanusta boğmaya çalıştığını kayıkla açıldıklarında anlatır.
- Ted’le kavga ettikten sonra çocuklarını araçta bırakarak yine okyanusa doğru gider. Sylvia’nın ilişkisel bağlarının zayıf olmasına rağmen intihardan vazgeçtiği görülür. Çünkü ilişkisel bağlar genellikle intiharı engeller. İntihara engel olan diğer bir şey ise ölüm korkudur.
- Duşta da kendini boğmak ister.
- Uyku haplarını çok sayıda eline alıp geri bırakır.
- Son sahnede gaz ile intiharı gerçekleştirir.

Bu sahnelerde de yansıtıldığı gibi birey intiharı kolaylıkla eyleme geçiremez, önce intihar düşüncesiyle uğraşma başlar, bununla ilgili düşünür. Ölüm dürtüsünü yaşam dürtüsünün önüne geçirmek kolay bir şey değildir. Aynı zamanda bu girişimler çok ciddi ve gerçekten ölümü isteyen bir depresyon hastasının tipik davranışlarını yansıtır.
Ağır depresif nevroza sahip bireyler, ümit beslemeye ve başka alt üst edici hayal kırıklığı yaşama riskine girmeye güçleri olmadığından intihar ederler. Bir diğer neden de intihar çok yıkıcılığıdır, öfkenin şiddetli hale geldiği durumda bu öfkeyi diğerlerine yaşatmak isterler.

Hüzün ve Kayıplar

Depresif kişilik yapısındaki bireyler, hüznü kolay ve çabuk yaşarlar. Kayıplara karşı hassastırlar. Kaybetmeyi akıllarından çıkaramazlar. Bunu filmde Ted’in herhangi bir şey için evden ayrıldığında Sylvia’nın verdiği tepkilerde, Ted’in eve gecikmelerinin ardında çıkan şiddetli kavga, Ted’in evden ayrı olduğu sürede nerede olduğuna dair yaptığı teyit telefonları görülür. Aynı zamanda Sylvia’nın yazı yeteneğini kaybetmesi de bir kayıp olarak değerlendirilir.

Yakınlık ve Sevgi Arayışı- Yitim Korkusu

Bu kişiler yakınlık arayan sevgi ve sıcaklığa bağlı kişilerdir. Sylvia’nın komşu ile olan ilişkisi bunu temsil eder. Sevgi, yakınlık ve bağımlılık ile ilgili sorunlar ise oral dönemin izlerini taşır. İlişki nesnelerinin bağımsızlığını istemezler çünkü başkalarının bu bağımsızlığı yitim korkusu ile bağlantılandırılır. Sylvia’nın kıskançlık krizleriyle gösterdiği paranoid özellikler depresyon hastaları için gerilerde sorunlar yattığının ve daha da ağırlaşacağının göstergesi olabilir. Burdan yola çıkarak yitim korkusu, Sylvia’nın erken dönemde yaşadığı baba kaybından kaynaklanabilir. Filmde, Sylvia Ted’i yitirme korkusu kıskançlık krizleriyle kendini gösterir.

Yitim korkusu, öfkeyi belirginleştirir. Bu da filmde, eve misafirliğe gelen arkadaşlarından kadın olanı (Assia) kıskandığı için verdiği sert tepkilerde (tabakları vurma, bulaşık sahnesinde evden kovmasıyla) görülür. Ayrıca Ted’in çalışma masasındaki şiirlerini yırtma ve yakmalar ile de yok edici agresyonunu dışa vurur. İntihar edenlerde başkalarının öldürme isteği yani yok edicilik de bulunur.

Depresif Ambivalans

Depresif kişilik yapısının bir diğer özelliği olarak depresif ambivalas Sylvia’da görülür. Sevdiği, desteklediği Ted’e aynı zamanda nefret de duyar. Bu, Sylvia’da Ted’i hiçbir şekilde istemediğini söylerken onu eve davet ederek onun için hazırlanmasıyla görülür.

Anlamsızlık ve Boşluk Hissi

Sylvia’nın yaşamını anlamsız bulduğuna dair pek çok sahne filmde görülür. Bu; şiir okuduğu adama (Alverez) “karanlık, sessizlik istiyorum” demesi. Depresiflerde anlamsızlığa dair sözel vurgu vardır ve anlamsızlık boşluk hissi yaratır. Bu boşluk hissini çok çalışarak, başkalarını doyurarak ya da hareket ederek doyurmaya çalışırlar. Bu açlık ne yazık ki böyle yollarla doymaz, doymadıkça da açlığın baskısı ve doymuş kişilere haset duyma artar. Sylvia, ne kadar çok şiir var yazsa da yeterli hissetmiyor. Diğer yandan Ted’in öğrencisinin şiirlerine haset duyar.

Alma- Verme Dengesi

Aynı zamanda depresif kişilerde alma-verme dengesi bozuktur. Almadan verirler, sorumluluk duyguları yüksektir, başkaları için çalışırlar ve mutlu etmeye çabalarlar. Sylvia kendi şiirlerini bırakıp Ted için dergi editörlüğü yapar, Ted için evin geçimini yaptığı keklerle ve öğretmenlikle sağlar.

Suçluluk

Bu kişilik yapısına sahip bireylerde öfke içe yönelirse kendini suçlamaya döner. Sylvia’da bu komşuyla yaptığı konuşmada ‘benim yüzümden oldu, o kadını ben yarattım’ sözleriyle görülür.

Depresif hastalar bazı dönemlerde neşeli, hareketli bazı dönemlerde ise çökkün olabilirler bu onların bipolar olduğunu göstermez.

Oral dönem

            Depresif nevroz oral dönem fiksasyonundan kaynaklanmaktadır. Sylvia’da bu fiksasyonu çok net göremesek de sigara içmeye başlamayı düşündüğünü söyleyerek sigara yakması, Ted ile ilk tanışmalarında yanağını ısırması gibi oral artıkları görmekteyiz. Ayrıca sürekli yemekle meşgul olması ve ölmeden önce çocuklarına yemek bırakması da oral dönem fiksasyonuna örnek oluşturur.

Filmin genelinde Sylvia ve Ted’in çocuklarına karşı ilgisiz olduğu görülmektedir. Bu duruma örnek olarak da Sylvia’nın çocuklarını evde bırakıp komşuya inmesi örnek verilebilir. Çocuk depresif bir anneyi içe atarsa gelecekte depresif anne tasarımı çocuğun alt benlik, benlik ve üst benlik gelişimini olumsuz etkileyecektir. Gerçek hayatta Sylvia’nın oğlu depresyon tedavisi görmüş ve intiharla yaşamına son vermiştir.

            Sylvia babasını kaybettiğinde 8-9 yaşlarındadır. Bu dönemdeki çocuklar ebeveyn kaybı yaşadıklarında genellikle somut konulardan endişe ederler. Bu somut konular eve kimin para getireceği ya da aynı okula devam edecek mi gibi konulardır. Eğer bu sorular çocuğun anlayacağı şekilde yanıtlanmazsa çocukta travma yaratabilir. Bunu filmde Sylvia’da geçim meselesinin ve yerleşmenin bir düzene oturmaması şeklinde görmekteyiz. Sylvia’nın babası öldükten sonra annesiyle taşınması ve tüm çevresinin değişmesi yas tutmasını zorlaştırmış olabilir.

Savunmalar

-İçe Atma: Eski bir sevgi nesnesinin nefret edilen nitelikleri ile birlikte bilinçdışı olarak içselleştirilmesidir. Sylvia da babasını kaybettikten sonra bunu yapmış olabilir. İçe atma, oral dönem savunmalarındandır ve her yas sürecinde görülür. Kişi somut olarak kaybettiği kişiyi içinde yaşattığını düşünür. Sekiz yaşında bir çocuğun bunu ebeveyn kaybından sonra kullanma ihtimali çok yüksektir. Ayrıca ölümle çok uğraşması da içe atma olarak düşünülebilir. İçindeki babası gibi ölmek istiyor olabilir fakat filmde bu konuya dair ayrıntılar bulunmamaktadır. Sylvia ve Ted birbirlerini yaşamlarına alsa da bir bütünleşme ve birlikte yaşama görülmemektedir. Bir çift gibi uyumlu hareket etme ve birbirini anlama da bulunmamaktadır. Sanki birbirlerini içlerine almışlar ama içselleştirmemişlerdir.

-Projeksiyon: Suçlayıcılığı karşıya yansıtırlar. İlişki nesnelerini utandıran ve azarlayan konumuna getirirler. Sylvia, Ted’in şiir yazamamasına dair olan kızmalarına izin veriyordu. Yansıtmalı özdeşim de görülmektedir. Karşı tarafın bilinçdışını sezebilirler. Bu filmde Ted’in aldattığını inkar etmesi ama sonrasında bunun gerçek çıkmasıyla görülmektedir.

-İdealizasyon- Değersizleştirme: Diğer kişilere aşırı değer verirken kendini yetersiz bulabilir, bu yetersizliği telafi etmek için kendine idealize nesneler arayabilir ve onların yanında yetersiz hissedebilirler. Sylvia, Ted’in şairliğini kendinden daha iyi görmektedir. Ted’i idealize etmekte ve kendini değersizleştirmektedir.

-Karşıtına Çevirme: Hased ve öfke, iyilik ve özveriye dönüştürülür. Sylvia, Ted’e ‘sen ilk şiirinde ödül aldın’ diyerek hased duyarken şiirlerinin editörlüğünü yapmaktadır.

-Kendine Yöneltme: Öfkeyi kendi üzerine boşaltmaktır. Sylvia’nın aldatılmasından kendisinin suçu olduğunu düşünmesi ve intihar girişimleriyle görülmektedir.

-Pasif Agresyon: Erteleme ve yapmama yoluyla ifade edilir. Sylvia, Ted kadar başarılı olamadığı için öfkelenmiş ve bu yüzden Ted’in konferansından erken ayrılmak istemiş olabilir.

            Savunmaların hastanın kliniğine yansıma şeklinin bilinmesi depresyon tanısının konmasını kolaylaştırır. Depresyon tanısı genellikle kolay konur. Haz alamama, isteksizlik, değersizlik hisleri seansta fark edilebilir. Bazı hastalar ise dışardan depresif olduğunu belli etmeyebilir fakat bu hastalarla konuşulduğunda olumsuz düşünceleri ve yaşamla bağının kalmadığı görülür. Dışarıdan depresif olduğu anlaşılmayan hastalarda savunmalara dikkat etmek gerekir.

            Gerçekte Sylvia Plath oldukça başarılı bir şair olmasına rağmen filmin çoğunda başarısız ve yetersiz şekilde görülmektedir. Ayrıca Ted ve Assia’nın bulaşıkları yıkadığı sahnede izleyen kişilerin de onların flört ettiklerini düşünmesi filmi sanki Sylvia’nın gözündenmiş gibi göstermektedir. Değersiz olan ve idealize olan bölünmüş haldedir. Kötü olduğu zamanlarda üretici olduğu zamanları düşünememektedir. Depresyon şiddetlendikçe bölme de şiddetlenmektedir. Depresif hastalar genellikle olumsuza odaklanırlar. Geri bildirim verirken olumlu ve olumsuz dengesini ayarlamak önemlidir aksi takdirde depresif hastalar anlaşılmadıklarını düşünürler.

Nesne İlişkileri

Depresif nevrozda nesne ilişkilerinde bazı önemli temalar vardır:

  • Bunlardan biri erken dönemde yaşanmış kayıplardır. Bunu Sylvia’da babasının kaybıyla görmekteyiz.
  • Depresif eğilimlere yol açan bir diğer nesne ilişkisi ise yas tutmanın engellendiği aile ortamıdır. Bunu filmde göremesek de Sylvia’nın ebeveyni üzüntü duygusunun inkar edilmesine model oluşturmuş olabilir ya da annesi yasını tutarken aşırı zorlandığı için Sylvia’yı ihmal etmiş olabilir.
  • Duygusal açıdan diğerlerinden daha duyarlı oldukları için etiketlenmeleri de daha şiddetli olabilir. Sylvia’nın şiirlerindeki duygu yoğunluğuna dair aldığı iltifatlardan çıkarabiliriz. Depresif hastaların hassas bir yönleri olabilmektedir. Yaşamdaki sıkıntı ve üzüntü verecek meseleleri işleyememek bu hastaları daha kırılgan hale getirebilmektedir. Çocuğun benliğini anne güçlendirir. Çocuğun benliği zayıftır, anne çocuğun benliğinin yapamadığı işlevleri onun yerine yaparak öğretir. Sylvia’nın annesinin Sylvia’nın latans ve ergenlik döneminde eşini kaybetmesi Sylvia’nın benliğinin zayıf olmasına sebep olmuş olabilir. Benliği güçlendiren diğer kişi ise babadır. Burada ise kaybedilmiş bir nesne vardır. Benliğin zırhı ve dik durma gücü babadan gelmektedir. Babanın yıkılmazlığı ve çabuk toparlaması çocuğun benliğine güç verir. Sylvia’nın duygularını ifade etmek için şiiri tercih etmesi yüceltme olarak yorumlanabilir. Şiir yazması ketlenince ise depresyonu şiddetlenmiş olabilir çünkü beslendiği bir alan yok olmuş olmaktadır. Filmde ise Ted ile ayrıldıktan sonra üretkenliği artmaktadır. Çocukken babasını kaybettikten sonra şiir yazması gibi yas sürecini yazarak atlatmaya çalıştığı söylenebilir.

Yas ve depresyonun farkı

            Depresyonda değerlilik duygusu bozulmuştur, çevre ve kendilik olumsuz değerlendirilir ve libidinal yatırım yapılamaz.Yasta ise geçmişine bağlı olan kişi kendinden bir şeylerin alındığını duyumsar fakat kendini değersiz ya da kötü hissetmez. Dış dünyaya yatırımını sürdürür. Depresif kişi isteksizken, yaslı kişi bir işi yapabilir, verimi azalmaz hatta derinde acı duygusu olsa bile yaşamdan haz duyabilir. Yasta kişinin mutlu, olumlu anılarla bağlantısı vardır. Depresyonda ise bilinçdışı agresyon bunu engeller.

Üst benlik

            Depresif nevrozlarda sert, yargılayıcı, sınırlayıcı ve cezalandırıcı bir üst benlik mevcuttur. Sylvia’nın yazdıklarını beğenmemesi, evliliğinin iyi gittiği dönemlerdeki kıskançlık krizleriyle üst benliğin doyumunun engellendiğini görmekteyiz. Sylvia ve annesinin Ted hakkında konuştukları sahnede annesi sert bir üst benlik sergilemektedir. Onay aranan yerler de üst benlikle alakalıdır. Sylvia’ın kendi üst benliğinin yaptıklarını az onaylar. Depresif dönem öncesinde çevresinden onay ve ilgi almış olsa bile onayı hissetmemiş ya da onayın onu değerli hissettirmesi engellenmiş olabilir. Filmde daha çok üst benliğin engelleyiciliği ve hazzı yasaklaması görülmektedir.

            Alt benlik ise doyumsuzdur, açlık yaşanmasına neden olur. Filmde bunu üretme ve yazma açlığı olarak görmekteyiz. Yaratıcılık da alt benlikle bağlantılı bir meseledir. Sanatçılar alt benlikleri ile çok irtibatta olan kişilerdir. Bunu diğer insanların yapamadığı şekilde estetik biçime dönüştürürler. Toplum ise bu kurdukları bağdan beslenir. Sanatçıların eserleri regrese olmayı ve kişinin kendisini düşünmesini sağlamaktadır. Filmde Ted’in yaşamla daha bağlantılı olduğunu Sylvia’nın ise daha içe kapanık olduğunu görmekteyiz.

Kendilik
Depresif nevrozlu bireyler kötü olduklarına inanırlar. Kendi bencilliklerinin, rekabetçiliklerinin kötü bir şey olduğunu düşünüp bundan üzüntü duyarlar. Aşırı kırılgandırlar çünkü en kötü olasılıklara inanmaya hazırdırlar. Filmde Sylvia’nın kırılganlığı görülmektedir. Sylvia, ilgisiz ihmalkâr bir annedir. Şairliği açısından bakıldığında Sylvia şiirlerini, kendini ifade etme yolu olarak kullanmaktadır. Şiirlerinde babasına karşı şiddetli bir öfke vardır. Aslında kendisini öfke duyduğu bir babanın kızı olarak hissetmektedir. Bu durum Sylvia’nın iç dünyasında çok düşünülmüş bir etkileşim olabilir. Başka bir açıdan bakıldığında da Sylvia’nın şiirlerinde babasına sert öfke ifade etmesi, babasını kendi iç dünyasında benlik ile uyumlu üst benlik haline getiremediğini de gösteren bir durumdur. İçe atılmış öfkeli baba tasarımı vardır. Baba tasarımı çok sert kalmıştır. Ergen bir bireyin babasıyla kavgası olabilir ancak gençlikle kavgalar biter. Yavaş yavaş bir bütünleşme ve kendi yaşamına geçme için anne babayı bırakma olur. Sylvia’da hala kavganın bitmediği görülmektedir. Bu da tutulmamış bir yas olduğunu göstermektedir. Tutulmamış yas, ciddi bir patoloji kaynağıdır. Terapide, üzerinde çalışılması gerekmektedir. ‘’Babasına duyduğu öfke neden bu kadar şiddetli?’’ ‘’ Neden geçmiyor?’’ Bunlar üzerinde durularak ifade edilmesi gerekmektedir. Sylvia kendini ifade etme yolu bulmuş olmasına rağmen bu onun ruhsallığını dönüştürücü biçim almamıştır.

Ted’in Kişilik Yapısı

Ted ile Sylvia’nın ilişkisini başlatan şey, Sylvia’nın Ted’e olan iltifatlarıdır. Sylvia Ted’i görmeden önce ona daha şiirlerinde aşık olmuştur. Zihninde Ted’i oluşturmuştur. Onu gördüğünde ise hayali ile karşılaşmıştır. Narsisistler, ilişki nesnelerinin kendilerine hayranlık göstermesini ve kendilerini onaylamasını sevmektedir. Filmde Sylvia Ted’in şiirlerine iltifatta bulununca Ted hemen Sylvia ile birlikte olmak istemiştir. İlerleyen sahnelerde de Ted’te şiir ve kitaplarına dair onay ihtiyacını görmekteyiz. Aynı zamanda içi dolu iltifatlar beklemektedir. Sylvia da ona dolu olarak gelmiştir. İlişki nesnelerine sadece onay için ihtiyaç duyduklarından duyguları sığdır. Ted ‘’Seni seviyorum’’ dese bile bunu çok sığ söylemektedir. Duygularını hissettirmemektedir ve Sylvia’yı doyurmamaktadır. Ayrıca narsisizmde kendini haklı görme, gurur fazlaca görülmektedir. Özür ve teşekkür ifadeleri ise yüzeysel davranışlarla gösterilmektedir. Çünkü mükemmeliyetçiliklerinden dolayı hatalarını inkar ederler. Ted, Sylvia’yı aldattıktan sonra Sylvia’dan içten olmayan bir özür dilemekte, geri kazanmak istediğini söylemekte ancak kazanmak için bir şey yapmamaktadır. Kayıp hissi yaşamadığını ve yas tutamadığını izlemekteyiz.

Narsisistik savunmalara bakacak olursak, en temel olarak idealizasyonu ve değersizleştirmeyi görmekteyiz. Bu ikisi birbirini tamamlayan niteliktedir. Kendilik idealize edildiğinde ötekiler değersizleştirilir veya kendilik değersizleştirildiğinde ötekiler idealize edilir. Bazı narsisistler ise başka birini önce idealize edip sonra o kişinin kusuru çıktığında onu bırakma eğilimindedirler. Filmde Ted, Sylvia’yı başlarda mükemmel görüyor olmasına rağmen sonrasında Sylvia şiir yazmayı bıraktığında ve kendine bakmamaya başladığında onu hemen bırakıp aldatmaktadır.
Narsisistik uzantı kavramına göre bazı narsisistler, kişiyi kendinden ayrı görmediği için kişinin başarısı narsisisti de mutlu eder. Filmde Ted, ilk başlarda Sylvia’yı bu şekilde tanımlamış olabilir. Çünkü Sylvia’ya şiir yazması ve başarılı olması için baskı kurmaktadır. Ted’e yeni kitabının ne zaman çıkacağı sorulduğunda ‘’Ben yazdığım zaman. ‘’ cevabını vermektedir. Bu, narsisizmdeki yaratıcılığa aşırı değer vermeye örnek olabilir.
Sylvia’nın şiir yazamamasına karşı yargılayıcı olması da onun narsistik özelliğidir. Narsisistik kişiler ‘’Benim yanımdakiler iyi, diğerleri kötüdür.’’ düşüncesi bulunmaktadır. Bu kişiler ilişkilerini sürdürürler ancak yanında bulunanları çok sömürürler, aşağılarlar. Ted’in Sylvia’yı sömürdüğünü oldukça fazla görüyoruz. Geçimi Sylvia sağlamakta ve Ted’in editörlüğünü yapmaktadır. Narsisistik kişiler, kendilerine karşı çıkamayacak kişilerle birlikte olurlar. Sylviya karşı çıkmaya çalışmaktadır ancak bu karşı çıkışlar pek işe yaramamaktadır.
Ted, Sylvia’nın depresyonuna karşı da çok ilgisiz görünmektedir. Sylvia’nın duygusal ihtiyaçlarını da çok inkar etmektedir. Bekletmekte ama hiç haber vermemektedir. Öğle yemeğine gitmekte ancak çok geç gelmektedir. Sanki Sylvia onun yaşamında yokmuş gibi davranmaktadır.