DİRENÇ
Kişi; psikanalize ya da psikoterapiye başlarken kaygı, üzüntü, utanç, suçluluk gibi olumsuz duygularıyla, çatışmalarıyla ve bilinçdışı fantezileri ile baş etme yollarına sahip olarak gelir. Elbette bazı sorunlar yaşadığı, yaşam kalitesi bozulduğu ve işlevselliği kötüleştiği için başvuruyordur ama yolunda gitmeyen birşeyler mutlaka vardır. Bunları değiştirmek için gelen kişi psikanalitik süreç içinde bunları değiştirmek istemeyen, ruhsal statükosunun sürmesini isteyen bir yönünün direnç gösterdiğini analist sayesinde fark edecektir.
Freud 1900'de, “Analitik çalışmayı aksatan her şey bir dirençtir.” saptamasını yapmıştır. Direnç, hem rahatsız edici anıların hatırlanmasına karşı koyan hem de kabul edilemez dürtülerin farkına varılmasını önleyen bir güçtür. Hoşnutsuzluk yaratabilecek düşünce, duygu, dürtü ve eylemlerin biliçdışından çıkma olasılığı direnci güdüler. Direnç bilinçdışı malzemenin çarpıtılmış biçimlerde ortaya çıkmasına neden olduğu için sansür ile benzer bir işlevi üstlenir. Direnç, sansür ve çarpıtma gibi sürekli olarak etkindir. Direnç bilinçte, önbilinçte ya da bilinçdışında olabilir. Bilinçdışı ile bilinç arasında bir mesafe yaratmaya çalışır. Direnç şiddetlenince bu mesafe hasta ve analist arasında da artar. Analistin hissettiği çaresizlik hastadan ona yansımaktadır. Hasta bilinçli olarak iyileşmek isterken bilinçdışında buna direnç gösterebilir.
Benlik, savunma mekanizmaları ile iç ve dış dünyasında süreğen bir denge, tutarlılık ve uyum yaratmaya çalışır. Psikanaliz ile bir değişim gündeme geldiğinde benlik bunu bir tehlike olarak algılarsa savunma mekanizmalarını psikanalize karşı kullanmaya başlar. Bununla beraber ruhsallıkta zıtlar birlikte var olurlar: Değişim isteği varsa değişmeme isteği de vardır. En çok değişmek isteyenler içinde en güçlü dirençleri taşıyanlar olabilir.
Dirençler belirgin ve belirsiz dirençler olarak ikiye ayrılabilir. Belirgin dirençler: tedaviyi terk etmek, gecikmeler, randevuya gelmemek, suskunluklar, konuya girmeyerek lafı dolandırmak, her söylenene otomatik karşı çıkışlar veya yanlış yorumlamalar, aptal rolü takınmak, sürekli kendini soyutlama durumu ve uykuya dalmak gibi dirençlerdir. Belirsiz dirençler ise gizlice ilerler ve bir direnç gözükmese ve yüzeysel bir uyum olsa da hastada bir değişim gözlenmez. Bir anda ortaya çıkmazlar ama analizi saptırırlar, durdururlar ya da yüzeyselleştirirler.
Analistin dirençleri de analitik süreçte dirence neden olur. Her psikanalistin önce kendi psikanalizlerinden geçmeleri dirençlerinin farkına varabilmeleri için gereklidir.
Hastadaki değişimler ilişkilerini değiştirebilir. Bu değişimler olumlu bile olsa çevresindeki önemli kişilerin değişimlere uyum sağlayamamaları ya da bu değişimlerden korkmaları da direnç yaratabilir. Örneğin kişi eğer analizden geçerse eşinden boşanabileceğinden korkar.
Ayrılma ve bireyselleşme kaygıları olan hastalar, tedavinin bitmesi konuşulduğunda kötüleşirler. Analisti kaybetme korkuları iyileşmeye ve iyileşme sonucunda gelecek ayrılmaya karşı dirence dönüşebilir. Ayrılmanın ve bitişin hiç konuşulmaması da böyle bir direnci gösterir.
Freud 1926’da dirençleri beş ana başlık altında toplamıştır. Bunlardan bastırma, savunma, aktarım ve ikincil kazanç dirençleri benlikten kaynaklanır.
1. Bastırma ve savunma direnci:
Bilinçdışının derinliklerinden yüzeye çıkmaya çalıştığında sıkıntı verecek bir durum oluşturabilecek dürtü, düşünce, anı ve duygulara karşı kişinin kendisini savunma gereksinimi ortaya çıkar. Psikanalizdeki serbest çağrışım süreci, bastırılmış malzemeyi bilince davet ettiğinden hasta için sürekli ve güçlü bir tehlike durumu yaratır. Bu da karşılığında bastırma direncinin artmasına yol açar. Bastırma ve direnç aynı düzenek ile gelişir. Bastırılan malzeme bilinç düzeyine yaklaştıkça direnç artar.
Psikanaliz sırasında yalnızca bastırma değil diğer savunmalar da etkinleşir. Çünkü nevrotik bir yapılanma kaygı algıladığında savunmalar devreye girer. Buna sinyal kaygısı denir. Böylelikle kişiye özgü savunma yapılanmaları ve çatışmalar gözlemlenebildiğinden analitik çalışmanın odağı olurlar. Savunmalar içgörüyü genel olarak engeller ve kişisel tutarlılığı sağlarlar. Direnç ise içgörü kazanmaya çalışırken ortaya çıkan savunmaları içerir. Dirençler ve savunmalar hem bilinçdışı için bir örtü hem de bilinçdışına giden yolun kapısıdırlar.
Olumsuz duygular yaratan intrapsişik çatışmanın nevrotik belirtiye dönüşmesi ile bir çözülme olur ve olumsuz duygulardan kurtulma ile bir kazanç elde edilir. Buna birincil kazanç denir. Bastırma direnci, nevrotik hastalıklardaki birincil kazanca benzer.
Bastırma direnci belirtilerin ve görüngülerin kök nedenlerinin anlaşılmasını ve yorumlanmasını engeller. Analistin görevi; yorumlamaları aracılığı ile bu içeriğin hastanın dayanabileceği bir şekilde bilinç düzeyine çıkışını kolaylaştırmaktır.
Bastırma nevrotik hastaların ana savunması olduğundan direnç bastırmanın şiddetlenmesi yönünde gelişir. Sınırda hastaların ana savunması bölme olduğu için dirençleri bölmenin şiddetlenmesi, psikotik hastalarda ise inkarın şiddetlenmesi yönünde güçlenir.
2. Aktarım direnci:
Analist ile ilgili olarak beliren doğrudan veya değiştirilmiş şekillerdeki çocuksu itkilere karşı koyma çabalarıyla kendini gösteririr. Psikanalitik ilişkide, geçmişte bastırılan veya başka bir şekilde kontrol altına alınan ilişkisel malzemenin canlandırılması aktarım direncine yol açar. Bastırılanların ortaya çıkmasını kolaylaştırmaya çalışan analist olduğu için direnç ona karşı yoğunlaşmaya başlar.
Aktarım geliştiğinde hasta dürtülerini analist üzerinden doyurmak ister. Anne-baba ya da kardeşleriyle ilgili beklenti ve düş kırıklılıklarını analistine yansıtır. Bunların yorumlanamaması doyum beklentisini artırır. Beklentinin artması düş kırıklığını ve öfkeyi şiddetlendirerek direnci güçlendirir.
Hastanın analistiyle ilgili düşüncelerini bilinçli olarak saklaması bir aktarım direncidir. Zaten direnç, analist ile kurulan ilişkide ortaya çıktığı için kaçınılmaz olarak aktarım ile ilişkili olacaktır. Direnç bir aktarım geliştirilmesine karşı olabilir. Bu durumda kişi analistini geçmişindeki kişilere benzetmemeye çalışır ya da bu benzerlikleri kabul etmez. Analist ile kurulan ilişkiyi bozmaya yeltenen güçler de dirençtir. Direnç, aktarımın çözümlenmesine karşı geliştiğinde aktarım hep sıcak kalır. Aktarımın çözümlenmesinin getireceği sonlanma ve ayrılıktan korkan kişi böyle bir direnç geliştirir.
Freud, aktarım direncini en güçlü dirençlerden biri olarak görmüştür. Aktarım direnci geliştiğinde hasta aktarımın yorumlanmasına izin vermez, yorumları reddeder. Aktarım direnci analiste duyulan gerçek bir aşk ya da düşmanlık biçiminde ortaya çıkabilir. Her iki durumda da duygunun şiddeti gerçekliği bozar. Direnç bir arzuya ya da bir anıya karşı olabilirken aktarım direncinde ödipal bir arzu yeniden canlanırken bunun anısal kökleri ile bağlantıların inkar edilmesi içgörünün gelişmesini engeller.
3. İkincil kazanç dirençleri:
Uzun süren psikiyatrik belirtiler zamanla benimsenir. Yaşamın ve ilişkilerin bir parçası olur. Benlik, belirtinin artık kalıcı ve yerleşik olduğunu kabullendiğinde belirtiyi olumlu yönü ile yaşamaya ve bu durumdan olabildiğince fazla yararlanmaya çalışır. Buna ikincil kazanç denir. Hasta olmaktan, bakım almaktan ya da başkalarının acımasının getirdiği avantajlardan doyum sağlanabilir. Bazı hastaların yakınmalarını anlatmaktan bile haz aldıkları, hastalık ile özel bir statü kazandıklarına inandıkları görülür. Hastalık, getirdiği ilgi ile ilişkileri ve yaşamı belirleyici bir rol alır. Birçok hasta iyileşme ve bağımsızlaşmayı ilgi kaybı olarak görür. Diğer açıdan hasta, psikiyatrik belirtileri aracılığıyla yakınlarına duyduğu saldırganlık ve intikam alma dürtülerini tatmin edebilir. Örneğin temizlik takıntıları ve zorlantıları olan bir hasta temizlik takıntıları yüzünden çok yorulduğunu ve kimseyi evinde misafir edemeyeceğini söyleyerek kayınvalidesini evinin dışında tutabilir. Hasta, eşini yapmaya zorladığı temizlik ritüelleri ile ona duyduğu bilinçdışı öfkeyi tatmin edebilir. İkincil kazanç, hastanın cezalandırılma ihtiyacının veya gizli kalmış mazoşistik eğilimlerinin doyumu şeklinde ortaya çıkabilir. Aynı hasta kirli bulduğu cinsel dürtülerini tatmin etmenin suçluluğundan temizlik ritüellerinde kendine acı çektirerek kurtulmaya çalışabilir. Eğer kişi acı ve ıstıraplarından haz ve doyum alıyorsa bu mazoşizm iyileşmeye karşı güçlü bir direnç yaratır. İkincil kazançlar bazen hastanın maddi kazançlar sağlayacağı bir erken emeklilik ya da zorunlu askerlikten kaçış halinde görülebilir. Tedavi süresinde ikincil kazançlardan ve bunların oluşturduğu süregiden yaşam biçiminden vazgeçememek dirence dönüşecektir.
4. Altbenlik direnci:
Dürtülerin ifade biçimlerinde olabilecek değişimlere karşı gelişen dirençtir. Bu türden dirençlerin azaltılması veya ortadan kaldırılabilmesi için Freud’un derinlemesine çalışma dediği yöntem kullanılır. Tedavideki bu tür dirençler, edinilmiş huylardan ve işlev tarzlarından vazgeçmeğe karşı olan genel bir psikolojik direncin parçasıdır. Altbenlik direnci, libidonun hareketliliğine, yapışıklığına veya tutuculuğuna bağlanır.
Bu direnç yineleme zorlantısının kaynağıdır. Kişi sıkıntı veren durumlara tekrar tekrar düşer ama bu tekrarın farkına varamaz. Yinelenen durumların geçmişle bağlantısını kuramaz ve tümünün kendine özgü güncel nedenleri olduğuna inanır. Bu yinelemelerin dürtüsel yönü onları altbenlikle ilişkilendirir. Bastırılan dürtülerin, anıların ve fantezilerin bilince çıkmak istemesi, özellikle de hızlı bir biçimde doyum aramaları yinelenen yaşantılar yaratır. Altbenliğin ana özelliği dürtülere anında doyum aramasıdır. Freud, bilinçdışındaki ilk dürtü ve anıların bastırılmış dürtüsel süreçleri üzerlerine çekmeleriyle zorlantılı yinelemeler geliştiğini saptamıştır.
Çocuklukta yaşanan travmalar kişide bir davranış biçimine dönüşebildiklerinden bu tür altbenlik dirençlerine iyi bir örnektir. Örneğin çocukluğunda tacize uğramış bir hasta benzer durumlara kendini düşürerek tacizin farklı biçimlerini erişkinliğinde sürdürebilir. Doyum arayan dürtülerin baskıları ve çocukluk travmasının yarattığı çekim gücü onu, sonrasında sıkıntı yaşadığı durumlara düşürebilir. Bu yaşantıların sonrasında benliği devreye girerek telafi edici ve düzeltici girişimlerde bulunur. Altbenlik direnci benliğin güçsüz olduğunu ya da güçsüzleştiğini gösterir.
5. Üstbenlik direnci; hastanın vicdani durumlarından, suçluluk duygusundan veya cezalandırılma gereksiniminden doğan dirençtir. Suçluluk, utanç ve değersizlik hisleri üstbenlik direnci ile bağlantılıdırlar. Bu direnç, hastanın bilinçdışı suçluluk duygusunun işlediğini gösterir. Kişinin vicdanının kısıtlamaları yüzünden daha önce savunmada olduğu dürtülerin doyumunu simgeleyen bir sürece karşı gelişir. Örnek olarak en sevilen evlat olma ve kardeşlerinden üstün olma istekleri bulunan ve bu isteklere bağlı suçluluk duyguları olan bir adamı ele alalım. Bu kişi, içinde taşıdığı suçluluk duygularının etkisiyle, rakiplerinden üstün olabileceği durumlara karşı bir direnç geliştirebilir. Bir terfi almaktan, öne çıkmaktan kaçınır.
Suçluluk yaratan düşünceleri olan bir hastanın bu düşünceleri bilinçdışına bastırması ve analiz seansında analisti çok serbest ve rahat olmakla suçlayarak düşüncelerini kendinden uzaklaştırması üstbenlik direncine bir diğer örnektir.
Üstbenlik, ebeveyn tasarımlarından ve ebeveynlerle kurulan ilişkilerin içselleştirilmesinden gelişir. Yargılayıcı, utandırıcı ve değersizleştirici yönleri ağır basarak içselleştirilmiş ebeveyn tasarımlarının analizde canlanması üstbenlik direnci yaratacaktır.
Ebeveyn tasarımlarının koruyucu, sevgi ve ödül veren yönleri benlik idealini oluşturur. Eğer kişi; psikanalitik çalışma ile benlik ideallerinden uzaklaşacağından, sevgi kaynaklarının kuruyacağından ve beklediği ödülleri kaybedeceğinden korkarsa da direnç geliştirebilir.
OLUMSUZ TERAPÖTİK TEPKİ
Psikanalizde derinlemesine çalışma, yorum, geri bildirim, açıklığa kavuşturma ve saptamalar aracılığıyla içgörünün artması ve çatışmaların bilinçli hale getirilerek işlenmesi amaçlanır. Bu yolla hastalarda değişimler ve gelişmeler olur. Bunların sonucunda bir iyileşme ve gelişim ortaya çıkar. Bazı hastalar ise psikanalizdeki gelişmelere kötüleşme ile yanıt verirler. Bu hastaların katı, cezalandırıcı ve suçlayıcı bir üstbenlikleri olduğu gözlenmiştir. İyileşme üstbenliği uyarmakta ve suçlayıcılığını artırmaktadır. Olumsuz terapötik tepki analistte çaresizlik, yorgunluk ve bıkkınlık duyguları yaratır.
İYİLEŞMEYE KAÇIŞ
İnsan ruhsallığı yavaş yavaş ve çaba ile değişir. Bazı hastalar önemli çatışma ve sorunlara yaklaşıldığında hızlıca iyileşirler. Belirtiler çabucak kaybolur. Bu iyileşme terapinin sonlanması taleplerine dönüşür ve birçok konuya dokunulmadan terapi yarıda kesilir. Buna iyileşmeye kaçış denir. Bazı hastalar da belirtileri ortadan kalkmaya başladığında artık daha fazla iç dünyalarına yönelmek istemezler. Analize başlarken tek motivasyonları belirtilerinden kurtulmak olan hastalarda bu sık görülür.
SONUÇ
Hastanın direnci bir bilgi kaynağıdır. Dirençte gizli olan aktarım fantezisi araştırılmalıdır. Hastanın direnç ihtiyacı ile empati kurulması direncin anlaşılmasını ve derinlemesine çalışılmasını sağlar. Hastanın direnç anında neden güvende hissetmediğini açıklayacak olası nedenleri dile getirerek ketlenme normalleştirilebilir. Dirençle birlikte hareket edilmeli ve hastanın direnciyle kendini ifade etmesine izin verilmelidir ki tablo tam anlamıyla anlaşılabilsin.