ANDRE GREEN’İN “ÖLÜ ANNE” MAKALESİ - ÖZET ÇEVİRİ
Kişiliğin yapılanmasında iki ana olay vardır. Birincisi nesne kaybının psişeyi yapılandırması ve gerçeklikle yeni bir ilişki türünün geliştirilmesi; ikincisi gerçeklik ilkesinin haz ilkesinin önüne geçmesi ama haz ilkesinin korunmasının sürdürülmesidir.
Her kaygı yaratan olay içinde yıkıcılık taşır. Yıkıcılık ve kastrasyon kırmızı bir kaygı yaratırken, sonrası siyah ya da beyazdır. Siyah; depresyonu, yası ya da boşluğu ifade eder. Depresiflerdeki, nefretle ilişkili siyah, narsistik düzeyde deneyimlenen kaybın getirdiği boşluk kaygısının sonucudur. Boşluk, birincil bastırmanın, büyük bir dekateksisin sonucudur, psişik bir delik oluşturur. Delik, yeniden yatırımlarla doldurulmaya çalışılır. Bunlar aynı zamanda yıkıcılığı ifade ederler. Nefret ve ardından gelen onarma süreçleri, birincil annesel nesnenin yatırımının dekateksisine ikincil olarak gelişir.
Böyle durumlarda yalnızca öfkeyi yorumlamak çekirdek soruna gitmeyi engeller. Ödipus kompleksi, atıfta bulunulacak sembolik anayapı olarak korunmalıdır. İnsan psişesinin karşısında hep iki kişi olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Anne ve çocuk bile olsa, annede babaya duyulan arzu vardır ve çocuk da bunun gerçeğe dönüşmüş halidir. Memenin kaybı, haz ve gerçeklik ilişkisindeki dönüşümler, ensest yasağı ve anne-babanın ikili birlikteliği, birincil sahne fantezisinde bir araya gelir. Özne kendisini bu sahneden çıkartır ve duygusal tasarımın yokluğunda kendisini yeniden yapılandırır. Böylelikle fantezi doğar.
Bu hastalar empotanstan bahsederler, sevememe, yapamama gibi. Aktarımda girdikleri depresyonunun özelliği, çökkünlüğün, yasın içinde boğulmuş bir nesnenin varlığında gerçekleşmesidir. Bu hastaların anneleri sevdikleri birini kaybettikleri için, narsisistik bir yıkım yaşadıkları için ya da başka bir nedenle depresyona girmişlerdir. Bebek kaybı en sık olanlarındandır.
Annenin depresyonu gizli kalmıştır ve çocuk bunu anlayamamıştır. Çocuk önceki resimlerinde mutlu iken sonrakilerde mutsuz gözükür ama nedeni anlaşılamaz. Bunu anlamaya çalışan terapist, medeniyetlerin yok olmasına deprem, felaket gibi hipotetik nedenler arayan arkeologlar gibidir. Felaket soğuk bir çekirdekle sınırlı kalmıştır ama kişinin erotik yatırımında belirgin etki bırakmıştır. Annenin yasa girmesiyle bebeğinden yatırımını geri çekmesi bebek için felakettir. Çünkü hiç belirti vermeden, sevgi bir anda yok olmuştur. Sevginin yok oluşunun yanında anlam da yok olmuştur, çünkü bebek olanlara anlam verememiştir. Annesel evrenin merkezinde yaşayan bebek, yaşananlara kendi dürtülerinin neden olduğunu düşünür. Bazen yasaklanan arzudan ziyade oluş halinin bu duruma neden olduğu düşünülür, yasaklanan var olmaktır. Bu durum eğer bebeğin, üçüncü kişi olarak babayı fark ettiği bir zamanda gerçekleşirse, annenin durumundan baba ile kurulan yeni bağın sorumlu olduğunu düşünür. Bazen baba suçlanır, bazen bir kurtuluş olarak görülür. Sıklıkla baba da ulaşılmaz bir konumdadır. Durumun yarattığı kaygılı dönemin ardından, duruma özgü, farklı savunmalar devreye girer.
İlki ve en önemlisi anneden yatırımın geri çekilmesi ve ölü anne ile özdeşim yapılmasıdır. Yatırımın geri çekilmesi hem duygulanımsal hem tasarımsal açıdan olur ve nefret olmadan nesnenin öldürülmesi ortaya çıkar. Annenin çökkünlüğü yüzünden nefretin gösterilememesi, anne imgesine daha çok zarar verir. Anne ile kurulan nesne ilişkisinin dokusunda bir delik oluşur. Diğer nesnelerle ilişki sürer. Aynen annenin bakım vermeye devam etmesi gibi; anne çocuğunu sevdiği halde “yüreğini ortaya koyamıyordur”.
Tamamlayıcı tepkiler işe yaramayınca ortaya çıkan bir ayna-özdeşim görülür. Özdeşim, bir onarımı getirmez, yalnızca taklittir. Nesne hem reddedilir hem de yamyamsı bir biçimde nesne bilinçdışında korunur. Bu durum, yatırımın geri çekilmesinden farklıdır. Burada yatırımın geri çekilmesi bir misillemedir ve nesneden kurtulma amacı taşır. Bu sıradaki özdeşim benliğin farkındalığının ve isteğinin dışındadır ve bu nedenlerle içinde yabancılaşma barındırır. Daha sonra özne, kendisini hayal kırıklığına uğratmış olan nesnelerden yatırımlarını geri çekme olayını tekrar tekrar yaşayarak eski travmanın izlerine yeniden yatırım yapmayı sürdürür.
Hazzın nedeni olma, amaç olma ve garantör olma özelliklerine sahip olan meme tasarımının yapısı bir anda çökmüştür. Bu yaşananlar hangi koşullar altında olursa olsun, üçlü yapılanma vardır: anne-çocuk-anneyi yasa sokan bilinmez nesne.
İkinci aşamada, anlam kaybından kaynaklanan savunmalar ortaya çıkar. Bunlar boşluğun kenarındaki savunmalardır:
1. İkincil nefretin serbest bırakılması: geriletici içe alma ve manik sadizmle renklenen anal özellikler: egemen olma, kirletme, öç alma
2. Oto-erotik uyarılma: saf duysal haz aranır, şefkatsiz ve acımasızdır. Nesne aşkı dile gelmez. Histerik özdeşimlerin kaynağıdır. Beden ve ruh, şefkat ve cinsellik erken bir biçimde ayrılır ve sevgi bloke olur. Nesne, erojen bölgenin izole hazzını serbestleştirme kapasitesi için aranır, iki nesnenin paylaşılan hazzı için değil.
3. Son aşamada, kaybolan anlamın araştırılması, benliğin düşlemleme ve zeka kapasitelerinin erkenden gelişmesine neden olur. Oyundaki gibi serbestçe değil, düşünme zorlantısı biçiminde gelişir. Kaybedilmiş olan memenin açtığı deliği kapatmak için bilişsel bir doku ile yama yapılmaya çalışılır. İkincil nefret ve erotik uyarılma, boşluğun kenarında boşalırlar.
Zeka kapasitesine, düşünmeye yapılan aşırı yatırım yansıtmanın önemli bir kısmını oluşturur. Bebek, tahmin etmeye ve sezmeye büyük çaba harcar. Ama bu zihinsel uğraşılar başarısızlığa mahkumdur. Erken gelişmiş yüceltmelerin, psişik ekonomiyi stabilize etme yetileri yetersizdir ve öznenin sevme yaşamı zedelenebilir halde kalır.
Sevgi ilişkilerinde, nesne ilişkisinin sürmesi için yeterince yatırım yapamayan ve öteki için kaygılanma biçimindeki daha derin bir ilişkiye giremeyen ve kendisini adayamayan özneyi yıkıcılık kaplar. Nesnedeki ya da benlikteki hayal kırıklığı ilişkiyi bitirir, başarısızlık ve yetersizlik duyguları vardır. Buradaki psişik acı, hem sevmeyi hem nefret etmeyi hem coşkuyu yeniden bulmayı hem de düşünmeyi imkansızlaştırır. İçe atılamaz bir nesnenin peşinde koşulur, ölü anneye yatırım yapılır. Annenin ölülüğü geçmek bilmiyordur ve çocuk kendini bu depresyonun içinde hapsolmuş hisseder. Hissettiği, narsisistik bir his olan acıdır.
Analiste yetersizlik hissettirir, yan aktarımlar ile çekirdek çatışmaya yaklaşmaktan kaçınılır. Analistin kendisini sağır hissetmesi, annenin yokluğunun yeniden sahnelenmesidir.
Bu hastalar, sürekli annelerinden şikayet ederler. Bu, yoğun kadınsı eşcinselliğe karşın gelişmiştir. Sıklıkla babanın telafi ediciliği aranmaktadır. Anne, bebekten yatırımını çekince önceki izleri yok olur. Anne canlıdır ama gömülmüştür, mezarı da gözden kaybolmuştur.
Bu hastaların bazıları düşme hissi yaşarlar. Ama Winnicott’ın kucaklama kavramı bunu tam olarak tanımlayamamıştır. Bu hissi verenin, psişik çöküş olduğunu düşünüyorum. Ölü annenin içsel tasarımı zarflanmış ve yatırımın geri çekilmesiyle izi kaybedilmiştir. Pozitif özdeşimin yerini negatif özdeşim almış, yatırımın geri çekilmesiyle oluşan boşluk ile özdeşim kurulmuştur. Bu boşluk, ölü annenin affektif varsanısı ile doldurulmuştur. Bu boşluğu doldurmak için gelen yeni nesnenler, ölü annenin duygulanımsal varsanısı ile karşılaşırlar.
Özne, bu çekirdek etrafında şu üç görevi gerçekleştirmeye uğraşır:
1. Benliği canlı tutmak: nesneye öfke duyarak, heyecanlandıran haz etkinlikleri arayarak, anlam arayarak;
2. Ölü anneyi yeniden yaşama döndürmek, onunla ilgilenmek, ona yaşamdan yenilenmiş bir tat vermek, onu güldürmek;
3. Annenin önceki üçlü ilişkisi içinde yas tuttuğu nesne ile rekabet etmek.
Özne içe atılamayan nesneyi arar durur ama iç dünyasını ölü anne kapladığı için içine atmaya çalıştığı nesneler benliğin kenarında kalır.
Ölü anneden yatırımın geri çekilmesiyle öncelikle ona olan sevgi dondurulmuş olur, nefretin fazlalığı nedeniyle, çifte değerlilik yüzünden nesne sevilemez. Nesne, sevginin sıcaklığından yoksun bir biçimde dondurularak uykuya yatırılmış olur. Nesneye duyulan sevgi birincil bastırmanın zindanına düştüğü için yerine geçecek yeni nesnelere yatırılamaz. Özne sevgi hissedemez ve cömertliği dışında verebileceği bir şey yoktur ama bunun hazzını da alamaz.
Aktarım sürecinde, savunma amaçlı cinselleştirme –pregenital doyumlarla ve cinsel performansla süregiden- durur. Bu bir ketlenme ya da arzu kaybı değil, kimsenin arzulanabilir olmaması halidir.
Sevme kapasitesi duran, ölü annenin egemenliğinde olan kişiler yalnızca özerklik için mücadele ederler. Paylaşmak onlara yasaklanmıştır. Önceden kaygı yaratan ve kaçınılan yalnızlık, aranan olmuştur. Olumsuz, olumluya dönmüştür. Kişi kendi annesi haline gelir ama onun yaşamda kalma ekonomisinden kurtulamaz. Ölü anneden kurtulması gerektiğini düşünür ama ölü anne, yalnızca huzur içinde geride bırakıldığında (gömüldüğünde) rahat verecektir.
Bu soğukluk, buzun yaktığı gibi yakmaktadır. Bu hastalar sıcakta bile soğuk hissettiklerini anlatırlar. Aşk ve iş yaşamlarında bir miktar yol alsalar da başarısızlıklarla karşılaşırlar. İş yaşamında hayal kırkılıkları yaşarlar, aşk yaşamlarında sevgi, cinsellik ve duygulanımsal iletişim sorunları olur. Yaşamlarında hiçbir şeyin çok fazla olmamasını isterler. Ebeveynlik işlevlerine büyük yatırım yaparlar. Ama buna sıklıkla narsisizm girer. Çocuklar, narsisistik amaçların gerçekleştirilmesi karşılığında sevilir.
Ödipus kompleksine ulaşılır ve belki de yanından geçilir. Anneye saplanma kız çocuğunun, annenin sevgisini kaybetme korkusu olmadan ya da baba imgesine anneye yansıtılmış özellikleri yansıtmadan baba imgesine yatırım yapmasını engeller. Yansıtılan ölü anne değil, bunun tersi olan fallik annedir. Erkek çocuk da anneye benzer bir imge yansıtır, baba eşcinselliğin nesnesi olarak kalır. Bu durum yapılandırıcı olmaz, daha çok babayı ulaşılmaz kılar. Sanki baba, fallik anne tarafından önemsiz, yorgun, çökkün ve ezilmiş durumda gibi algılanır. Tüm vakalarda analiteye gerileme vardır. Böylelikle yalnızca ödipus kompleksinden geriye gelinmiş olmaz, aynı zamanda oraliteye gerilemekten de anal destekler ile korunulmaya çalışılır. Oralitedeki ölü anne kompleksi ve memenin kaybı birbirinin yerine geçer.
Gerçekliğin bir savunma olarak kullanımı vardır. Gerçek olarak algılananların ve yansıtmalara maruz kalmamış gerçekliğin varlığına tutunma ihtiyacı vardır. Düşlem ve gerçeklik arasındaki ayırımdan emin olunamadığı için bunları ayrı tutmak adına tüm çabasını gösterir. Düşlemin ve gerçekliğin iç içe geçtiği yerlerde kaygı artar. Yapılandırıcı bir analite ile düzen, ne pahasına olursa olsun sürdürülür. Böylelikle özne, bilinçdışından öğrendiklerinden uzak durmuş olur.
Ölü anne, öznenin iç dünyasında ikinci kez ölmeyi kabul etmez. Analist, “Bu sefer oldu, yaşlı kadın gerçekten öldü, artık analizan yaşayabilecek ve ben de biraz nefes alacağım.” dediğinde ufak bir örselenme ile anne imgesi eski canlılığına kavuşur.
Birincil sahne düşleminin önemi büyüktür, çünkü koşullar ve yapılanma arasındaki etkileşimin özel durumunu yüklenir. Bu özel durum, iki nesneyi oyuna sokar, özne, ölü anne ile ilgili anı izleri ile yüzleşecektir. Bu anı izleri, geriye çekilen yatırım ile zorla bastırılmıştır. Kompleksle (ölü anne) ilişkili zamanların anıları olan bu izler, öznenin içinde askıda kalmıştır. Birincil sahne düşlemi yalnızca bu arta kalanlara yeniden yatırım yapılmasını sağlamaz, onlarla bir etkileşim de oluşturur ve gerçek bir alevlenme ortaya çıkartır.
Üç anti-erotik etken vardır: nefret, eşcinsellik ve narsisizm
Yapılandırmayı oluşturan üçleme: memenin kaybı, ödipus kompleksi ya da birincil sahne ve ölü annedir
Ölü anne ölebilmelidir ki bir başkası sevilebilsin. Ama bu ölüm yavaş ve şefkatle olmalıdır ki annenin sevgisi bozulmadan kalabilsin ve bu sevgi annenin yerini alacak kişiye duyulacak sevgiyi besleyebilsin.
KAYNAK: Green,A. (1983) The Dead Mother. In On Private Madness, London: Hogart Press and the Instutute of Psychoanalysis, 1986.