DÜŞTE HAZ İLKESİ VE DÜŞÜNMENİN BİRİNCİL SÜRECİ
Haz ilkesi, isteklerin anında doyurulması ile ihtiyaçların ortaya çıkardığı gerginliğin yok edilmesini amaçlar. Haz ilkesi devredeyken sansür kaldırılır ya da reddedilir. Uykuda beden hareketi ve bilinç ketlendiği için sansür gevşer, düşünce ve bilinçdışı serbestleşir. Uykuda haz ilkesi etkinleşse ve sansür kalksa da bunun bir sınırı vardır. Sınır, ruhsal yapılanma dü- zeyine ve kişinin psikolojik açıdan kendini gerilemeye bıraka- bilmesine göre değişir. Altbenliğin dürtü ve istekleri kaygı yaratabilecek bir düzeye çıkarsa sansür yeniden devreye girer ve uykuyu bozar, uyandırır. Bu açıdan uykudaki eylemsizlik bir gerileme eğilimi yaratırken, sansür ve kaygı gerileme için bir alt sınır oluştururlar.
Haz ilkesinin egemenliğindeki altbenliğe düşünmenin bi- rincil süreci egemendir. Birincil süreçte simgeler eşitliklerle oluşur (örn. “mağara eşittir anne rahmi demektir”) ve somut anlam taşırlar. Birincil süreç, simgelerin oluşumunda ilk dü- zeydir. Çocuk düşüncesi birincil süreçle ilerler. Çocuk, keli- melerin mecazi anlamlarını anlayamaz ve kelimelerin yalnızca somut anlamlarını anlayabilir. Bununla birlikte anne-babalar, neyin düş olduğunu neyin düş olmadığını çocuklarına çok erken bir yaşta öğretirler. Düş, çocuksuluğa bir gerilemedir ve çocukluk anılarını ortaya çıkartır.
Bellekteki anılar ve deneyimler birincil sürece egemen olan yer değiştirme ve yoğunlaştırma ile farklılaşır6. Birincil süreçte ruhsal yatırım çok hareketli ve yoğundur. Yer değiştirme ve yoğunlaştırma anı kayıtlarında bozulmaya neden olur. Yerle- şimsel bir gerileme ile birincil sürece gerilenmesi, düşte bu düzenekleri etkinleştirir.
Uykuda, düşünüldüğünde ve istendiğinde imge ve ses olu- şabildiği için varsanısal bir oluşum vardır. Düşünce, istek ve duyumlar varsanısal olarak somutlaşır ve doyurulur. Düşü varsanıdan ayıran, yalnızca iç dünyada gerçekleşmesi ve dış dünyada gerçekleşmeyeceğinin bilinmesidir. Uyanıldığında “Sadece bir düşmüş.” denildiğinde gerçekliğe geçilir. Düşteki içerik bir deneyim oluşturmaz yalnızca bir düş görüldüğü bi- çiminde ve deneyimlerden ayrı bir yerde kaydedilir. Dene- yimmiş gibi algılanması büyüsel düşüncede olur. Eyleme geçi- rilmiyor olması düşü varsanıdan ayıran bir diğer özelliğidir.
Psikotik durumlarda da düşünme birincil sürece geriler. Düşünceler varsanıya dönüşür. Metaforlar kaybedilir ve keli- meler yalnızca somut anlamlarını taşırlar. Farklı biçimlerde düşünülemez, varsanıların yalnızca tek bir anlamı vardır. Neden sonuç ilişkileri bozulur. Düşlerde psikotik durumdan farklı ola- rak, kelimelerin somut anlamı çoklu anlamlara ve yoğunlaşmaya izin verir. Kişi düşünü anlatırken terapist; eşanlamlıların, çoklu anlamların olabileceğini; isimlerin, sıfatların ve mecazi anlamla- rın birbirinin yerine geçebileceğini düşünmelidir.
Düş, kişinin psikotik parçalarına yaklaşmasına ve bazen psikotik parçalarını atmasına aracı olur. Düşteki ögeler ilkel malzemelerdir. Segal7, bazı hastaların düşü iletişim için değil seans içinde eyleme dökme için kullandıklarını belirtir. Böyle bir düşün kaka veya çiş yapmaya denk geldiğini, somut bir anlam ve simgesel bir denklik taşıdığını düşünür.
6 H. Nagera [1969] Basic Psychoanalytic Concepts on the Theory of Dreams-Basic Psychoanalytic Concepts (Volume 2), Routledge, London, 2014.
Resim: The Sleeping Gypsy, 1897, Henri Rousseau