GELİŞMİŞ SAVUNMA MEKANİZMALARI
Psikanalitik kurama göre, dürtüler, altbenlikten benliğe geçtiklerinde, benlikte düşüncelerin birbirleriyle ilişkilerinde ikincil süreç egemen olduğu için, dolaysızca doyum yoluna gidemezler. Onlardan gerçekliğin gereklerini ve bunun ötesinde üstbenlikten kaynaklanan ahlaki yasaları göz önünde bulundurmaları istenir. Sonuçta dürtüler, beğenilmemek ve sevilmemek tehlikesiyle karşılaşır, eleştiriye uğrar, reddedilir ve üzerlerinde yapılacak her türlü değişikliğe boyun eğerler. Benliğin bu durumda amacı, sınırlarının korunmasını sağlayacak uygun savunma önlemleriyle dürtüleri sürekli olarak kesintiye uğratmak ve dönüştürmektir. Benlik savunması başarıya ulaştığı takdirde, altbenliğin saldırısı son bulur ve ruhsal ateşkes kurulmuş olur.
Psikonevrozlarda yaygın olarak kullanılan gelişmiş savunma düzenekleri arasında bastırma, gerileme, yapma-bozma, yalıtma, karşıt tepki oluşturma, yer değiştirme, karşıtına çevirme, kendine karşı yöneltme, düşünselleştirme, ussallaştırma, baskılama ve yüceltme yer alır.
Bastırma
Nevrozların temel savunma düzeneği olan bastırma, bir şeyin bilinçten uzaklaştırılması ve uzakta tutulması esasına dayanır. Bu düzenekte, benlik, istenmeyen dürtülerin ya da bununla ilgili anı, duygu, istek ve imgelerin bilinçli hale gelmesine engel olacak sansürcü bir etkinlik gösterir.
Organizmanın tehdit edici dış uyaran karşısında benimseyeceği uygun savunma yöntemlerinden biri, harekete geçerek kaçmak olacaktır. Tehdidin bir dürtüden geldiği durumlarda ise, benlik kendisinden kaçamayacağı için, kaçmak işe yaramayacaktır. Böyle bir durumda dürtünün uğrayacağı akıbetlerden biri, onu işlemez kılacak olan bastırmayla karşılaşmasıdır. (Bir diğer akıbet de dürtünün kişiyi harekete geçirerek eyleme dökülmesidir. Sınırda hastalar da sık görülen bir savunmadır.) Bir dürtünün bastırmaya uğramasının nedeni, dürtünün amacına ulaşmasının, haz yerine hoşnutsuzluk yaratacak olmasıdır. Bastırma, dürtü temsilcisinin bilinçdışında varlığını sürdürmesine, türevler ve bağlantılar oluşturmasına engel olmaz, sadece bir ruhsal sistemle, yani bilinçle ilişkisini keser. Bastırma ile hem bağımlı olunan ebeveynlerle ilişki sürer hem de dürtü çatışma yaratmayacak bir doyum yolu bulur. Benlik ilişkiyi sürdürme işlevini korur.
Bastırma sürecinde, ruhsal yapı içinde, bir yanda dürtü enerjisinin yatırıldığı bastırılmış içerik sürekli doyuma ulaşmaya çalışır, diğer yanda benlik bastırmayı sürdürmek için emrindeki ruhsal enerjinin bir kısmını sürekli harcar. Bu nedenle bastırma, bir kerede olup biten bir işlem değildir. Benlik tarafından gelen karşı-yatırım, bastırılmış içeriğin yatırımından güçlü olduğunda, bastırma sürecektir. Karşı-yatırım zayıfladığında ya da bir nedenle dürtü yatırımının güç ve yoğunluğunda artma olduğunda, bastırılmış içerik harekete geçerek bilince çıkma eğilimi gösterecektir. Rüyalar, dil sürçmeleri, sakar eylemler bastırılmış içeriğin bastırmadan kurtulup yüzeye yaklaştığı durumlardır.
Bastırma olmadan önce benliğin parçaları olan duygular, fanteziler ve anılar, bastırmayla birlikte benlikten çekilerek altbenliğe eklenmektedir. Bu eklenme dürtülerin enerjisinin düşünceye yatırılmasına olanak verir. Bastırma gereğinden fazla kullanılırsa benliğin genişliği azalmakta, bu da onu eskiden olduğundan daha etkisiz kılmaktadır. Nevrozlarda, verimli bir biçimde dönüştürülemeyen dürtü ve kaygı bastırmayı şiddetlendirir ve işlevselliğin bozulmasına neden olur.
Gerileme
Gerileme; zorlanma durumlarında, ruhsal gelişimin vardığı noktadan, daha önceki dönemlere geri dönülmesidir. Bu geri dönüş, nesne ilişkileri, libidinal gelişim evresi ya da benliğin gelişim düzeyi üzerinden olur.
Psikoseksüel gelişim sürecinde değişimler aşamalı olarak gerçekleşir. Eski nesne ve doyum tarzları, yeni nesne ve doyum tarzları ortaya çıkmaya başladıktan sonra silişkleşirler ama varlıklarını sürdürürler. Bu süreçte libido, psikoseksüel gelişime koşut bir biçimde, bir nesneden diğerine, bir doyum tarzından bir diğer doyum tarzına geçmektedir. Psikoseksüel gelişim içinde bir dönemin özelliklerinin daha baskın hale gelmesine ve bu baskınlığı sürdürmesine ‘takılma-saplanma’ denir. Kişiliğe bir biçim veren bu durum, aşırı miktarda olduğunda patolojik sonuçlar doğurur ve nevroza dönüşür.
Ulaşılmış olan daha ileri düzeylerden, önceki dönemlere ait doyum nesnelerine ya da tarzlarına dönülmesi ise ‘gerileme’ olarak adlandırılır. Dürtüsel gerileme, genellikle takılmanın olduğu bir nesne ya da doyum tarzına dönülme şeklinde olduğu için, her iki kavram birbiriyle yakından ilişkilidir. Örneğin ödipal dönem özelliklerini kazanmış bir evli kadın başka bir erkekten hoşlanma ve kocasını aldatma olasılığı karşısında kaygılanarak anal döneme gerileyebilir. Kontrol, düzen, temizlik ile ilgili belirtiler ortaya çıkartabilir.
Bu tür bir gerilemede benlik edilgendir. İyi huylu gerilemede benlik enerji toplayıp, yeni bir toparlanma, bireşim ve bütünleşme ile ilerleyip gerişebilir. İyi huylu regresyonler progresyon ile sonuçlanır. Benliği zayıflatan, preödipal dönemdeki yıkıcılığın baskın olduğu kötü huylu gerilemelerde ise dağılma, düşme, yok olma gibi daha yoğun kaygılar ortaya çıkarabilir.
Gerileme yaşamın içinde sık yaşanan ve kullanılan bir savunmadır. Rüyanın görüldüğü uyuma bir gerilemedir ve eğer ardından bir rüya yorumlaması yapılabilirse benliği ilerletir. Eğlenmek ve gülmek için de gerileyebilmek ve gevşemek gerekir. Yaratıcılığın ortaya çıkması için gerilemeye gereksinim vardır. Psikanalitik seanslarda sessizlik, divan kullanımı ve analizanın hastanın arkasında oturması hastanın gerilemesini kolaylaştırır. Böylelikle bilinçöncesindeki ögelere yaklaşılır ve bu ögeler üzerinde çalışılır. Geçmiş üzerinde düşünmek, konuşmak ve değerlendirmeler yapmak, hayaller kurmak da gerilemedir. Psikanalitik seans, rüyalar, geçmişi düşünmek, hayal kurmak ve sanat benliğin hizmetindeki gerilemelerdir.
Yapma-Bozma
Yapma-bozma, bastırmanın zorlandığı durumlarda, yardımcı ve yerine geçici olarak devreye girer. Obsesyonel nevrozlar için tipik bir savunma düzeneğidir. Yapma-bozma düzeneğinde, bir eylem ikincisiyle ya da bir takıntı bir zorlantı ile bozulmakta böylece sanki hiç yapılmamış gibi olmaktadır. Yineleyici yapma-bozma, hem dürtüsel arzunun hem de ona savunma olarak karşı koyma arzusunun doyurulmasını ifade eder. Eşzamanlı olarak birbirine zıt konumdaki iki amaca hizmet eder. Böylelikle bir sabitlik, kalıcılık ve durağanlık yakalanır.
Yapma-bozma sırasında kişi, bilinçdışı olarak oluşabileceğini hayal ettiği zararı ortadan kaldırmayı ya da bozmayı amaçlayan bir eylem yapar. Korkulan olayların olmasını ya da yinelenmesini engellemek için önlem alınması amaçlanır. Mantık dışı ve büyüsel bir şekilde yapılanı bozarak korktuğu cezadan kurtulmayı amaçlar.
Kompulsiyonlarda, yapma-bozma düzeneği devrededir. İçindeki kirlilik hissini bozmak için elini yıkama, abdest alırken sayısını unutup abdesti bozma ve tekrar alma, babasına boyun eğmesine karşın ona başkaldıran ve isyan eden düşüncelerin, küfürlerin akla gelmesi gibi durumlar ortaya çıkar. Bunların yarattıkları yapma-bozma döngüsü ile bir türlü sonuca gidilemez. Bunlar, hemen hemen eşit düzeyde ve birbirine zıt konumda olan, sevgi ve nefret olarak da ifade edilebilen libido ile saldırganlık dürtüleri arasındaki çatışmayı ifade etmektedir.
Seanslarda bu savunmayı kullanan bir hasta önce olumlu bir şey söyler, sonra “ama” ya da “fakat” bağlacıyla bunun olumsuzunu söyleyerek olumluyu bozar. Terapi sürecinde obsesif hastaların iyileşmeye başladığı anlarda birden kötüleşmeleri de bir yapma-bozmadır.
Yasta da yapma-bozma görülür. Ölümün yarattığı acıyla, ölen kişi yaşıyormuşçasına yapılan törenlerle baş edilmeye çalışılır. Ölen kişinin fotoğrafları, heykelleri ve eşyaları ile ölümü büyüsel olarak yok sayılır.
Yalıtma
Yalıtımda duygular düşüncelerden ve anlatılanlardan ayrılır. Yalıtma, bastırmanın işlevini yerine getirmekte güçlükle karşılaştığı durumlarda, yardımcı bir işlev görür. Örneğin, kişinin annesinin kaza geçireceği şeklindeki obsesyonel düşüncenin bilince ulaşması, eşlik ettiği duygulardan yalıtılmasıyla mümkün olabilir. Benlik, sıkıntı verici bir düşünceyi bilinçten uzaklaştıramadığında, yalıtma ile duygusal yükü o düşünceden uzaklaştırmış olur. Bu durumda, zayıflamış olan düşünce bilinçte kalmış, ancak çağrışımlarından ayrılmıştır.
Yalıtma, bir düşüncenin kendisinden sonra gelen düşünceden ayrılması, böylelikle kendisinden sonra gelenle ayrılması olarak da kullanılmıştır. Benlik, yalıtılmış düşünceyi bütün çağrışım bağlantılarından yoksun bırakarak, onun bilince tekrar girme olanağını en aza indirmeye çalışır. Böylece düşünce, dokunulmazlık kazanmış olmaktadır. Obsesyonel nevrozlarda, dokunmaktan, temas kurmaktan kaçınmak önemli bir yer tutar. Bunun nedeni, dokunma ve fiziksel temasın, sevme kadar saldırgan nesne yatırımının da amacı olmasıdır.
Karşıtına Çevirme
Karşıtına çevirmede dürtü tersine çevrilir. Nefret etme nezaket ile, cimrilik cömertlik göstererek, kendini beğenme alçakgönüllülük ile ifade edilir.
Takıntılı nevrozların ana savunma düzeneklerinden birisidir. Patolojik olduğunda kişide aşırılık ve yapaylık sezilir. Kişi nezaketiyle döver, alçakgönüllülüğü ile ezer, cömertliğinden veremez hale gelir. Ya da karşıtına çevirmenin yarattığı baskı bir patlama ile boşalıma neden olur. Nazik adam bir anda küfretmeye, alçakgönüllü kadın aşağılamaya, cömert genç para harcayamamaya başlar.
Çocuk öfkesini bastırarak bunu tersine çevirir ve böylelikle ilişkisini sürdürür. Ona sınır koyarak kızdıran annesine onu çok sevdiğini söyler. Freud karşıtına çevirmeyi yüceltmeye giden yolda önemli bir basamak olarak görmüştür. Karşıtına çevirme sosyal yaşamda ilişkileri koruyarak, sürmelerini sağlar. Alçakgönüllülük, cömertlik gibi karakter özelliklerinin gelişmesini sağlar.
Kendine Yöneltme
Kendine yöneltme, Freud tarafından büyük ölçüde saldırganlığa karşı bir savunma olarak görülmüştür. Dürtünün daha önceki etkin yönelimi, sonraki edilgen yönelimiyle belirli bir dereceye kadar yan yana durmaktadır. Bu, bir anlamda edilgen-saldırganlık durumudur. Ebeveynine karşı öfke hisseden, ancak bunu belirtmeye cesaret edemeyen çocuğun, bunun yerine kendini ısırması, yaralaması ya da kendine zarar verici bir davranışta bulunması, kendine yöneltmeye örnek olarak verilebilir.
Düşünselleştirme
Özellikle ergenlerin ve takıntılı nevrozların kullandığı bu düzenekte, dürtüye yönelik artmış, ancak sadece düşüncelerde kalan entellektüel bir ilgi söz konusudur. Ergenin soyut düşünsel konuşmalarında ortaya koydukları, dürtüsel süreçlerin düşünce düzeyinde dile getirilmesi düşünceyi cinselleştirir. Dikkatin artarak dürtüye yönelmesinin amacı, dürtüyü başka bir düzlemde yakalayıp saf dışı bırakmaktır. Düşünselleştirme, yaratılan kısır döngüler ve dallanıp budaklanan düşünceler ile dürtünün bir sonuca ya da doyuma gitmesini engeller. Dürtüsel yaşamın düşünselleştirilmesi, dürtüsel süreçlere, onları bilinç düzeyinde kullanılabilirliği olan imgelere bağlayarak egemen olma çabası olarak görülebilir. Ama amaçsızlığı ve sonu gelmemesi egemenlik hissini bozar. Düşünselleştirme, düşünmekten haz almak gibi dürtünün yüceltmesi değil düşüncenin ülküleştirilerek dürtü ile araya bir uzaklık konmasıdır.
Akılcılaştırma
Akılcılaştırma, kişinin bilinçdışı güdülerini algılamadığı tutum, eylem, düşünce ve duyguları için, mantıksal olarak tutarlı ya da kabul edilebilir bir açıklama getirme girişimini ifade eder. Belirtileri gizleyen bir savunmadır. Örneğin kişi kanserden ve ölümden duyduğu kaygıyı akrabaları arasında kanser olanların çokluğundan söz ederek örter.
Akılcılaştırma, bir şeyin arzu edilip de elde edilemediği durumlarda devreye girebilir. “Kedi ulaşamadığı ciğere mundar der.” atasözünde olduğu gibi dürtü, istek ya da kaygı bir mantık oluşturularak inkar edilir.
Yer Değiştirme
Yer değiştirme, bir düşüncenin önem ve yoğunluğunun, bu düşünceden ayrılıp özgün olarak düşük yoğunlukta, ancak ilk düşünceyle çağrışım bağlantısı içindeki bir başka düşünceye geçmesidir. Yer değiştirme, düşlerin incelenmesi başta olmak üzere, nevrotik semptomların oluşumunda, genel olarak da bütün bilinçdışı süreçlerde gözlenebilir. Bastırmanın olduğu yerde yer değiştirme de vardır.
Freud, yer değiştirmeyi “Düşlerin Yorumu”nda (1900) düş işleminin bir öğesi olarak tanımlanmıştır. Yer değiştirme, burada, bir düş öğesinden diğerine değişmeyi ifade eder. Freud, düşlerdeki yer değiştirmenin amacını, sansüre hizmet etmek olarak görür. Yer değiştirmenin sonucunda, görünür düş içeriği artık gizli düş düşüncelerinin çekirdeğine benzememekte ve düş, bilinçdışında var olan düş isteğinin bir çarpıtılması olarak ortaya çıkmaktadır.
Yer değiştirme, fobilerin oluşumunda savunma işlevi görür. Fobik nesne üzerine yer değiştirme, anksiyetenin yerinin belirlenmesi ve sınırlanmasına olanak verir. Yer değiştirme, obsesif nevrozların bir özelliği olarak farklı düşünceler arasında da olabilmektedir. Freud, yer değiştirmeyi sonraları daha geniş bir anlamda kullanmış ve semptom oluşumunun genel bir özelliği olarak ele almıştır.
Baskılama
Rahatsızlık veren ya da istenmeyen düşünce ya da duyguları bilinç alanından uzaklaştırmayı amaçlayan zihinsel bir işlemdir. Bastırmadan farkı, baskılamanın bilinç düzeyinde bir işlem olmasıdır. Baskılanan içerik, bilinçdışına değil, sadece bilinçöncesine geçer.
Bir duygunun baskılanması durumunda, duygu bilinçdışına itilmemekte, sadece ketlenmekte ya da ortadan kaldırılmaktadır. Baskılamaya örnek olarak, bir şeyi unutmaya karar vermek ve bir daha onu düşünmemek verilebilir.
Yüceltme
Yüceltmede dürtüler, hızlı cinsel doyumdan uzaklaştırılarak toplumsal olarak onaylanan amaçlara doğru yöneltilir.
Yüceltme ile, çocuklukta özgün şekliyle reddedilen dürtü türevleri, yerini, hem çevrenin istekleriyle uygunluk gösteren, hem de özgün isteğe belirli bir ölçüde doyum sağlayan etkinliklere bırakmış olur. Örneğin, özgün haliyle çocuksu dışkıyla oynama isteğinin yerini çamurla oynamaya, sonrasında da plastik sanatlar alanındaki uğraşılara bırakması, yüceltmeye örnek olarak verilebilir. Cinsel dürtünün özgün gücü ve yüceltmeye uygun olan oranı her bireyde değişmektedir. Doğuştan getirilen bir takım özellikler, yetenekler, deneyimler ve çeşitli entellektüel etkenler, yüceltme üzerinde etkili olmaktadır.
Freud, “Benlik ve Altbenlik” (1923) isimli makalesinde, özdeşleşme ile yüceltme arasında bağlantı kurar. Ebeveynle kurulan her özdeşleşmenin, cinsel amaçların terk edilmesini, cinsellikten arındırılmayı ifade ettiğini belirtir. Bu da, Freud’a göre, bir çeşit yüceltme olarak kabul edilmektedir.
Freud’un yazılarında yüceltme, genellikle cinsel dürtülerle bağlantılı olarak sunulmuş olmasına karşın, saldırganlık dürtülerinin yüceltilmesinin de mümkün olduğu kabul edilmektedir. Birçok spor dalı saldırganlığın yüceltilmiş halidir.
Raşit Tükel’in “Psikanalitik Psikoterapiler”deki aynı başlıklı yazısından uyarlanmıştır.