CİNSEL KİMLİK VE CİNSİYET ROLLERİ
Kişinin kendini belli bir cinsiyette algılayışına ve kabullenişine cinsel kimlik denir. Biyolojik kimlik sperm ve yumurtanın birleştiği anda belli olur. Doğumdan önce cinsel kimliğin öğeleri belli olur, gebelik sırasında yapılan ultrasonografik incelemelerde 11. haftadan sonra pipinin olması ya da olmaması cinsiyeti belirler. Böyle bir belirlemenin yapılabilmesi, bebeğin cinsel kimliğinin gelişimi açısından olumludur. Çünkü bebeğin cinsiyetini daha gebeliğin üçüncü ayında öğrenen ebeveynler kendilerini buna göre hazırlarlar ve bebek doğduğunda bir düş kırıklığı yaşanmaz. Bunun yapılamadığı zamanlarda gebeliği boyunca bebeğinin, olduğundan farklı bir cinsiyette doğacağını bekleyen anne-babanın, doğumda yaşayabileceği düş kırıklığını tahmin etmek çok zor değildir.
Doğumla birlikte cinsiyet kesinleşir, “ANATOMİK CİNSİYET KİMLİK”i bellidir. Bu cinsiyete özgü bir isim ve kimlik kartı çıkarılır. Burada çelişkileri, beklentileri ve düş kırıklıkları olan ebeveynler, çocuklarına ya karşı cinsiyete ait olan ya da cinsiyeti belirgin bir biçimde vurgulamayan bir isim koyabilirler. Doğal olan çocuğun cinsel kimliğinin doğuştan yapısında var olan biyolojik cinsiyeti doğrultusunda gelişmesidir. Yani erkeğin kendini erkek olarak algılaması, kabullenmesi ve buna uygun davranış biçimleri sergilemesi, kadının kendini kadın olarak algılaması, kabullenmesi ve buna uygun davranış biçimleri sergilemesi beklenir.
Gelişim süresince;
Ø Aileden, çevreden ve toplumdan çocuğa yönelen tutumların niteliği,
Ø özellikle 2-7 yaş arasında ve ergenlikte yaşananlar,
Ø aile içi ilişkilerde yapılanlar ve yapılmayanlar,
Ø cinsiyete uygun davranışların aile ve toplum tarafından desteklenmesi,
Ø uygun olmayanların eleştirilmesi,
cinsel kimlik oluşumunu etkiler.
Yaş ilerledikçe oyuncak seçiminden, arkadaşıyla ilişki kuruş biçimine kadar, davranışlarındaki farklılıklar daha da belirginleşir. Üç yaşındaki bir çocuk, kız ya da erkek olduğunun farkındadır. Cinsiyeti sorulduğunda doğru olarak cevaplar. Hemcinsten ebeveynini rakip gibi görür, karşıt cinsiyetten olan ebeveynine aşık olup onunla evlenmek ister. Bu isteğinde, hemcinsinin yaptığını yapmak istemek ve ona benzemek istemek vardır. Bu süreçte, çocuğun özdeşim yapabileceği aynı cinsten kişilerin varlığı sağlıklı cinsel gelişim için şarttır. Cinsel kimliğin oluşumunda hemcinslere özenmeler ve onları taklit etmeler önemlidir. Bunlar içselleştirildikçe cinsel kimlik olgunlaşır. Burada ebeveynlere yakınlık ve ilişkilerin kalitesi önemlidir. Bu yakınlık ve ilişki, ebeveynin model alınabileceği düzeyde olmalıdır. Ebeveynlerin kendi cinsiyetleri ve çocuklarının cinsiyetleri ile ilgili yargıları ve hayalleri de çocuğu etkiler.
Anne-baba, davranış ve tutumları ile kendi cinsiyetlerine ait özellikleri göstermeli, bunu içtenlikle yapabilmelidir. Ailedeki rollerin değişmemesi, kadın erkek rollerinin belirli olması, sınırların belirgin olması, çocuğun o rolle özdeşimini kolaylaştırırken, cinsiyet rollerinin sık değiştiği ya da belirsiz olduğu ailelerde çocuklar kimlik bocalaması yaşayabilirler. Bu yüzden çocukların karşı cinsiyete özgü davranışları yapmaları beklenmemeli ve bu davranışlar desteklenmemelidir. Örneğin, “Aferin erkek gibi kız.” ya da “Kız gibi uslu oğlan.” gibi yakıştırmalardan uzak durulmalıdır. Çocuğun biyolojik cinsiyetine özgü davranışlarının övülmesi ve vurgulanması ise cinsel kimliğinin bütünleşmesinde ve oturmasında destekleyici olacaktır. Karşı cinsin sürekli aşağılandığı ve hor görüldüğü ortamlarda sağlıklı cinsel kimlik oluşması mümkün değildir.
Çocuğun cinsel gelişiminin biyolojik yapısıyla uyumlu olmadığı durumlarda cinsel kimlikle ilgili sorunlar, daha ağır olduğunda da bozukluklar ortaya çıkar.
CİNSİYET ROL DAVRANIŞLARI
Cinsiyete özgü davranışlardır, yani kadınları ve erkekleri farklı kılan davranış tipleridir. Bebekle oynama, dikiş dikme, yemek pişirme, süslenme gibi aktiviteler kızlar için daha tipiktir, erkek çocuklarda ise hareketlilik, güçlülük, silahla, otomobille, topla oynama daha çoktur. Yaklaşık beş yaşından adalosens yıllarına kadar erkek çocuklar çoğunlukla erkeklerle ve kızlar da çoğunlukla kızlarla oynamayı tercih eder, erkekler daha agresif ve hareketli oyunlar oynarlar.
Ancak çağımızda cinsiyetlere özgü olan, farklı davranışlar eleştirilebilmekte, değiştirilmek istenmektedir. Erkek çocukların silahla oynaması kötü bir şeymiş gibi algılanmakta, kız çocuklarının erkeksi hareketleri hoş karşılanabilmektedir. Böyle yaklaşımlar çocuğun aklını karıştırmaktan başka bir işe yaramaz. Sınırların belirli olması çocuğun gelişimi için şarttır. Bu sınırları kabul etmeme ya da bunları genel toplumdan farklı bir biçimde ele almak bir yetişkinin karar verebileceği, kendine özgü bir iştir.