• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

REKABET VE KISKANÇLIK

REKABET VE KISKANÇLIK

Psikanalitik yazına baktığımızda kıskançlıkla (jealousy) ilgili 42, rekabetle (rivalry) ilgili 23, yarışma (competition) ile ilgili 16 makale vardır. Haset (envy) ile ilgili olanlar ise 158’i bulmaktadır[1]. Nedense hasede yönelik ilgi daha yoğun olmuş ve aslında en az onun kadar önemli olan bu konular kenarda kalmışlardır. Bu yazıda önce rekabetin yarışma, kıskançlık ve haset ile ilişkisi üzerinde duracağım. Ardından rekabetin geliştirici bir etkene dönüşememesine neden olabilecek durumları irdeleyeceğim.

REKABET ve YARIŞMA

Rekabet üzerine düşünürken spor konusuyla başlamanın iyi olacağına inanıyorum. Çünkü spor; yarışmalı kıskançlığın (Freud, 1923) esas alındığı ve gerçekliğin ön planda olduğu bir ortamdır. Sporda, olabildiğince ideal ve eşit şartlar yakalanmaya çalışılır, bilinç egemendir, toplulukların olduğu bir ilişki alanıdır. Bu açıdan Freud’un söz ettiği yarışmalı kıskançlığın izlenebileceği ve değerlendirilebileceği ideal bir durumdur.

Spordaki rekabette gerçeklik ön plandadır. Çalışma, çalışarak geçme, yarışma, ölçme ve şahitlik etme vardır. Uğur getireceğine inanılan çeşitli eylemler yapılsa ya da eşyalar kullanılsa da, sporcuların bazı ritüelleri olabilse de büyüsel düşünceyle, bakarak ya da düşünerek etkilemeyle, görülmeyen ve gizli yollarla rakibi geçme şansı yoktur. En fazlası, seyirciler rakibi ıslıklayabilir ve tezahüratla psikolojik bir baskı kurabilir ki bu bile algısal, yani işitsel düzlemdedir. Yarışmanın arka planında bazı politik çekişmeler ve entrikalar yok değildir. Seyirciler genellikle vardır, taraf tutarlar ve bir arada oturabilirler. Rekabet gözler önünde olmakta ve görülmektedir. Sporcu kendini gösterme cesaretini taşır. Yenildiğinde ise başarısızlığa, kaybetmeye ve utanca katlanabilecek güçtedir. Yenilenler yok olarak değil üzülerek sahadan ayrılırlar.

Genellikle yarışmaların bir tarihi ve özel bir yeri vardır. Kurallar önceden belirlenmiştir ve nettir. Kurallar kadar cezaların koşulları da önceden belirlidir. Cezalar arasında öldürme ve yaralama yoktur. Sporcuların en az düzeyde yaralanması için önlemler alınır. En ağır ceza bir daha yarışmaktan men edilmek ya da sahalardan bir süreliğine uzaklaştırılmaktır.

Bir ödül vardır ve amaç ödülü kazanmaktır. En büyük ödül, rekor kırmak ve önceki rekor sahibinin adını sildirerek kendi adını yazdırabilmektir. Yarışma sonunda yalnızca birinciye değil, ikinci ve üçüncüye de ödül vardır. Ödülün ebeveynle, ondan alınabilecek beğeni, takdir, ilgi ve ödüller ile bilinçli bir ilişkisi kalmadığı gibi rakibin ebeveynle ya da kardeşlerle bilinçli bir bağlantısı da kalmamıştır. Tüm bunlar bastırılmış düzeydedir.

Rakipler; yaş, kilo, cinsiyet gibi değişkenlere göre sınıflandırılarak fiziksel açıdan olabilecek en eşit düzeydekilerin karşılaşması amaçlanmıştır. Cinsiyet, kuşak ve kilo farkı kategorilerle tanınmıştır. Rakip düşman değildir. Oyun tekrar tekrar oynanabilir. Yeniden oynanabilirlik hali kıskançlığın ve rekabetin yaşanmasına olanak veren bir oyun alanı yaratır. Rakip ile ilgili paranoyalar rekabeti kızıştırsa da karşılaşmaların tekrarı ile gerçeklik düzlemi korunur.

Rekabet ediş biçimine göre oyun çeşitleri vardır: bire bir karşılıklı, takımla, temaslı veya temassız, en iyisini yapana göre, en çok yenene göre gibi. Araç kullanımı üst düzeydedir. Yarışmada bir araç kullanılıyorsa bunu iyi kullanmak başarıyı getirmektedir. Yarışma sırasında benzer yöntemler kullanılabilir ya da yeni yöntemler geliştirilebilir. Takıma sadakat esastır ama profesyonellikte takım değiştirmeye izin verilir ve kuralları vardır.

Hakem ve hakemin üstünlüğü herkes tarafından kabul edilmiştir. Hakemin sağladığı adalete güvenilir.

REKABET VE KISKANÇLIK

Sporda yarışanlar birbirini kıskanabilir. Ama kıskançlıkları, çatışma değil kendilerini geliştirme ve daha iyi rekabet etme yönünde güdüler. Çatışma oyun alanında yaşanır. Kıskançlık, ödülü elde etme ve edememe açısından gelişir. Kıskançlık tanınmıştır.

İlişkilerde kıskançlık, iki kişi arasındaki yoğun ve özel bir sevgi ilişkisine üçüncü kişinin girmesi ihtimalinde doğar. Rekabetin başlangıcı ise daha başlara, bebeğin kendini bilmeye başladığı ilk yıla yerleştirilebilir (Anthi, 1999). Çünkü yaşamda kalabilmek açısından temel bir ögedir. Rekabetin; genetik aktarımla geçen, fiziksel özellikler ile ailesel yapı içinde gelişen, bilinçdışı dinamiklerle ve ruhsal gelişimle şekillenen bir davranış olduğunu düşünebiliriz.

Oedipal düzeyi ele alırsak; burada kıskançlığı belirleyen oedipal rekabettir ve beraberinde, karşı cinsiyetteki ebeveyn ve üstbenlik tarafından sevilme ve hemcinsin cezalarından uzaklaşma ve onu alt etme isteği vardır. Çocuk, bu rekabette üçüncü kişiyi dışlamak isterken dışlanmamak hatta sevilmek, ailesel ilişkilerin içinde tutulmak ister. Bu rekabetin oyuna dönüşebilmesi, sınırların ve farklılıkların belirli olması çocuğu rahatlatır, rekabetin travmatikleşmesini engeller.

Kıskanmak sözcüğü öz Türkçe’de; cimrilik etmek, kısmak, esirgemek anlamını (Nişanyan, 2015) taşırken anal dönem özelliklerini anımsatır. Tutma, koruma, başka kimseyle paylaşmak istememe, diğerinin eline geçmesini engelleme açısından düşünürsek futbol sahasında topa sahip çıkma, kaleyi koruma ve sonuçta ödülü kaptırmama çabası açısından bir kısmına analitenin egemen olduğu bir rekabetten söz edebiliriz (Klein, 1975). Rekabetin analite ile ilişkisinde rakip karşıya, sevilen nesne arkaya alınmıştır. Üçlü ilişki bir çizgi üzerinde yaşanıyor gibidir. Henüz derinlikli bir üç boyut kazanmamıştır. Rakibe karşı savunma ve tutma, rakibe elindekileri vermemeye çalışma, bunda ısrar etme ve inatçı davranma gözlenir.

Anal dönem özelliklerini taşıyan rekabette pasif agresif ve dolaylı yolların ya da anal sadizmin kullanımı ön plandadır. Atağa geçme yerine savunmacı bir tutum vardır. Oral dönemde ise rekabette; haset, oral sadizm ve daha ilkel mekanizmalar öne çıkar. Aşağıda rekabet ve haset arasındaki ilişkiyi ele alırken oralitenin etkilerine değineceğim.

Rakip, köken olarak Arapça bir sözcüktür ve “gözeten, kollayan kişi, bakıcı” anlamlarına (Nişanyan, 2015) gelmektedir. Bunun beraberinde bir zıtlık hali ve yarışma anlamı da içerir. Rekabet ise “gözleme, gözetleme, gözünü üstünden ayırmama, gözetme” anlamlarına gelir (Nişanyan, 2015). Haset Türkçe sözlükte (TDK Büyük Türkçe Sözlük, 2015) “kıskanmak, çekememe ve düşmanlık göstermekle” açıklanırken Latince kökünde “kötü gözle bakmak, içine bakmak, nazar etmek” vardır (Cresswell, 2010). Rekabet ve haset iki farklı dilde bakmanın iki farklı yönünü tanımlamaktadır. Rakip, gözeten kollayan olarak daha olumlu ve iyi ebeveyn tasarımını andıran bir anlam taşır. Haset ise kötülük ve düşmanlık yapan ebeveyn tasarımını düşündürmektedir. Karşı taraftan bakarsak rakip olarak anne-babasının özelliklerini ve davranışlarını gözleyen ve örnek alan ya da anne-babasının özelliklerine haset eden çocuğu düşünebiliriz.

REKABET VE HASET

Kleincı kurama (1975) göre bebeğin ilk haset nesnesi besleyen memedir. Haz ve doyum veren, yıkıcı ve zulmedici kaygılardan kurtaran meme bir başkasına aittir ama yaşamın ilk aylarında bebek henüz bu ayrımı fark etmemiş, sütü bol bol içmiş, anneden süt içme durumunun bağımlısı olmuştur. Zaten bebek annesine doğuştan bağımlıdır ama fiziksel gelişimi ilerlese de emzirme ve bakım, getirdiği doyum ile bağımlılığını pekiştirir. Sütün bir başkasından, hatta bağımlı olduğu bir başkasından geldiğini anlamak endişeyi ve hasedi tetikler. Hasedi tetikleyen bir başka öge ise alınanlara ne olduğunu, neden yeniden acıkıldığını anlayamamak olabilir. Oral dönemde içilen süt ile büyümenin ve kakanın bağlantısını kuramamak ya da sütü içtiği halde bebeğin yine acıkması, anneden alınanların yok olduğunu ve sadece ondan alınabileceğini hissettirerek bağımlılık hissini ve hasedi tetikleyebilir. Anneye bağımlılığın sürmesi ise bu bağımlılık içinde hasedin işlenmesine olanak verir.

Düşlemdeki haset saldırısı yansıyarak geri gelir ve saldırılma ve kötülük görme korkularını arttırır (Hinshelwood, 1991). Bulunan çözüm iyi ve kötü olarak ikiye bölmektir. Depresif konum ile iyi nesnenin ve sevginin baskın gelmesi, kötü ve yıkıcı tarafa egemen olarak ve suçlulukla birlikte hüzün duygularına katlanılabilerek nesnenin onarımını mümkün kılar. Sevgi, hüzün ve suçluluk, onarımı ve şükran duygusunu getirmiştir (Klein, 1975). Bağımlılığa ve ayrılmaya katlanabilme yetilerinin gelişebilmesi hasetten çok rekabetin ve özdeşleşmenin yaşanmasına olanak sağlar. Bu nedenlerle yas tutabilmek ve ayrılıktan korkmamaya başlamak bu sürecin bir kazanımıdır.

Kıskanmanın zıttı imrenmektir. İmrenmek, “özenmek ve çok istemek” demektir ama kökünde “sevmek, mutluluk ve huzuru” da barındırır. Özenmek ise “akla getirmek, beğenmek, iş-güç edinip ilgilenmek” (TDK Büyük Türkçe Sözlük, 2015) anlamına gelir ki özenilenin, kişinin zihnindeki uğraşısına ve özenilene yatırılan libidoya vurgu yapar. İmrenmede haset  ve agresyon daha gerilerde kalmıştır.

Preödipal dönemde çocuk ile ebeveyn arasında çatışma ya da heyecan olmadığı zamanlarda, sevginin ve birlikte yaşanan sakinliğin hükmü sürdüğünde imrenme görülebilir (Winnicott [1971] bu sakin anların[2] önemine dikkat çekmiştir). Çocuk sevdiği kişi gibi olmaya başlar. Onun davranışlarını çabucak giyinir, çabucak yer, içine sindirir, taklit eder (Ogden, 2004). Çocuk, onu heyecanlandırdığı kadar onu doyuran ve yatıştırabilen anneye imrenir. Bir sonraki aşamada kaygılarını yatıştıran annesini yatıştıran babaya da imrenecektir. Bu noktada yine sevme ve sevebilme, birlikte sakin ve mutlu olabilme olanağına gelmekteyiz. Bu açıdan preödipal dönemde sevginin ve imrenmenin desteklediği özdeşimin varlığı, benliği güçlendiren ve oedipal dönemdeki rekabete hazırlayan etkenlerdendir.

KARDEŞLERİN REKABETİ

Latincede rekabet “su akıntısına ulaşmak için verilen mücadele” rakip ise “diğeriyle aynı su akıntısını kullanan ya da bu suyun yanında yerleşmiş kişi” ya da “aynı nesnenin peşinde koşan kişi” (Cresswell, 2010) olarak tanımlanmıştır. Bu açıdan köken olarak alanın iktidarına yöneliktir ve açıktandır.

Kardeşler arası rekabette, su akıntısına ulaşmaktan çok süt akıntısına ve annenin memesine ulaşmak için mücadele edilir. Annenin, yani kaynağın yanında yaşayan çocuklar kardeştir. Kardeş, “karındaş”tan geldiği için sırayla aynı karından çıkılabildiğine, anneni yaşam verme gücüne gönderme yaparken “karındaş” sözünün tekrarı aynı karından çıkmayı ve paylaşmayı tekrar tekrar anımsatır.

Kardeşler arası rekabette anne-babanın ulaşılabilirliği, anne-baba arasındaki ilişkinin doğası ve aralarındaki eşgüdüm, anne-babanın çocuklarına yaklaşımları, anne-babanın kendi kardeşleri ile ilişkilerinin doğası, kardeşlerin yaş ve cinsiyet farkı, doğum sıraları ve kardeşlerdeki özel yeteneklerin varlığı etkilidir (Akthar, 2009).

Sağlıklı kardeş rekabetinde, rakibe sırtını dönmeye anneyle ilişkiye sahip çıkmanın artışı eşlik eder (Neubauer, 1982). Sorunlu durumlarda çocuk, anne ile bağını korurken kardeşini de bir köşeye koyarak bir üçgende bulunamaz ve başka bir nesne ile yeni bir ikili ilişkiye geçer ise ruhsal gelişim ikili ilişkiler düzleminde kalmış olacaktır.

Diğer yandan Freud (1908) kardeşin doğumunu; merakı arttıran, çocukta cinsel ilgileri kışkırtan, duyguları uyandıran ve düşünce yetilerini keskinleştiren bir etken olarak görmüştür. Ama ruhsal sistemin kapasitesini tam güç çalıştıran bu sürecin, beraberinde annenin ilgisini kaybetme riski taşıdığını düşünürsek, kardeşe ne kadar büyük bir öfke ve saldırganlığın yönlenebileceğini tahmin edebiliriz.

Bu aşamada, rekabetin biçimini belirleyebilecek olan etkenlerden bir tanesi nesne sürekliliğidir. Yani çocuğun ebeveyniyle arasındaki duygusal bağı ve onların anısını aklında tutma yeteneği... Tabi bununla beraber, ebeveyni onu engellediğinde, hayal kırıklığına uğrattığında ya da ortada olmadığında bile onların besleyici ve yol gösterici varlığını hissedebilmesidir. Nesne sürekliliği bir açıdan kaynağın sürekliliğidir. Nesne sürekliliğine ulaşıldığında artık ebeveynin kaynakları sınırlı değildir; sevgi her çocuğa yetecek kadar vardır. Kısılmasına, kıskanılmasına gerek yoktur. Diğer yandan nesne sürekliliği, erteleyebilme ve bastırma ile de ilişkilidir elbette. Kaynaklar çocuğa kısıtlı gelse de yeniden yakıt almak (Mahler, 1971) için bir süre beklenebilir ya da kısıtlı kaynaklarla idare edilebilir.

Bu açıdan baktığımızda eğer nesne sürekliliği tam sağlanamamışsa kaynaklar yetemeyecek kadar kısıtlı gözükecek, kaybetme kaygısı daha şiddetli olacak, beklemek ve içsel baskıya katlanmak daha zor olacak, kıskançlık ve haset şiddetlenecektir. Bu durum rekabetin geliştirici bir biçime evrilmesini engelleyebilir.

Kardeşe duyulan haset, kardeşin elindekileri yok ederek annenin onu sevmesini engellemek istemekle ilişkilendirilebilir: “Bana vermiyorsa ona da vermesin!” gibi. Hemcins ebeveyne duyulan hasette ise onun güzelliklerini yok ederek karşı cinsten ebeveynin ilgisini kendi üzerinde tutma amaçlanabilir. Bir kardeş varlığında anneye duyulan hasedi düşünürsek düşlemde, annenin memesinin yok edilmesiyle kardeşin buna erişimini engelleyerek rekabeti kazanmak da amaçlanabilir. Başkasının iyiliğini görünce kendini kötü ve aşağılanmış hissetme ile ilgili olarak karşı cinsten ebeveyn ile olduğu kadar çocuk, kardeşi ve annesi arasında gelişen dinamik de hatırlanmalıdır.

Bu yönüyle hasedin ikili ilişkilerin dışına çıkan, üçlü ilişkilerle ilgili olan ama üçlü ilişkinin oluşmamasına ya da bozulmasına neden olan bir yönü de vardır. Haset ile rekabet ortamının oluşması engellenmektedir.

REKABETİN ORTAYA ÇIKAMAMASI YA DA GELİŞTİRİCİ OLAMAMASI

Winnicott (1971), annenin bebekle kurduğu özdeşimden ve kendini bebeğe adamasından söz eder. Böylelikle bebeğin kendisini önce gerçek zannedeceğini daha sonra da bu gerçekliğin bir kendilik yani öz oluşturacağını anlatır. Bu sırada annenin, bebeğin katlanabileceği kadar yoksunluk yaratmasının ve bebeğin saldırılarına karşın varlığını sürdürmesinin önemine değinir. Anne var olabilirse, gerçekliğin bir parçası olur ve bebeğin kaygılarını yatıştırabilir. Winnicott’a göre saldırganlığın ifade edilebilmesi ve nesnenin yok olmaması sayesinde suçluluk, onarım ve bütünleşme ortaya çıkacaktır.

Anneliğin yıkılması, annenin bebeğin öfkesine dayanamadığı durumların (depresyon ya da yas gibi) içinde olması ya da annenin çocuğuna karşı haset duyması, saldırganlık göstermesi ve misilleme yapması, çocuğu haset içinde bırakabilir. Bir diğer önemli nokta da bebek bir varlık ve sonra kendilik oluşturamadan, ona erken gelecek bir aşamada yoksunluklar yaşarsa ruhsallığına haset tohumları ekilebilir. Bazen de rekabet etme arzusu oluşun ve kendilik hissinin önüne geçer. Nasıl olunduğu ve ne olunduğu ile değil diğerleriyle rekabet etme ve onları geçme hali ile bir oluş sağlanırsa rekabetin getirmesi beklenen özdeşim yüzeysel olabilir ve rekabet geliştirici olamayabilir.

Cinsiyet ve kuşak farklılığının kabullenilmesi sayesinde güçlenen bastırmayla ve ebeveyn otoritesinin içselleştirilmesiyle, ebeveynden ceza gelmesinin yerine suçluluk hissetmeye başlamayla, özdeşimin ve üstbenliğin oluşmasıyla ortaya çıkan değişim sayesinde benlik ve savunma mekanizmaları güçlenir, ruhsal işleyiş iyileşir. Böyle bir gelişimin yeterince ortaya çıkabilmesiyle birlikte rekabeti algılayan, işleyen ve gerektiği gibi rekabet edebilen bir benliğe ulaşılabilir. Bu gelişimde suçluluk hissinin şiddeti önemlidir. Kazandığında kazandıkları yüzünden yoğun suçluluk hissetmeyen ya da ceza beklemeyen kişiler rekabet etmeyi sürdürebilirler. Eğer bu suçluluk ve cezalandırılma beklentisi işlenemiyorsa çeşitli psikopatolojilere neden olabilir (Freud, 1916).

Psikanalitik açıdan yorumlanan gelişim süreçleri yansıtmalı özdeşleşme döngüsünün nasıl durduğunu, ilkel savunmaların ve ikili ilişkilerin nasıl değiştiğini, benliğin nasıl güçlendiğini ve oedipal bir özdeşleşmenin nasıl gerçekleştiğini açıklamaktadırlar. Yansıtmalı özdeşleşme süreçlerinin canlılığı, sadomazoşistik ekonominin durdurulamamasına ve daha sonra oedipal özdeşleşmeye ve üçlü ilişkilere geçilememesine neden olur. Agresyon yüklü hasedin nötralize edilemediği ve yüceltmeye geçilemeyen durumlar, rekabet edebilirliği ve özdeşleşmenin içselleştirilerek sindirilmesini engelleyebilir. Bunların yerine sadomazoşitik ilişki içselleştirilerek sert bir üstbenlik ve boyun eğici bir benlik gelişebilir.

Bununla ilgili birçok durum ve varyasyon vardır. Ama ne olursa olsun sadomazoşizmde, bir biçimde saldırgan ve kurban ikilisinin varlığı ve bu ilişkiye yatırılan haz sürer. Andre Green (1986), “Haset, rekabete girmemeyi ve yansıtmalı özdeşleşme dışındaki özdeşleşmeyi reddedişle ifade bulur.” demiştir.

Gelişime ve yeni özdeşleşmelere izin veren oedipal özdeşleşmede ise çocuğun hem anne-babası gibi olamayacağını hem de onlar gibi olduğunu kabul ettiği, tamamlanmamış olan ama içselleştirilebilen bir özdeşleşmeden söz edebiliriz. Yani tamamlanmamış olan, eksik kalan ve gelecekte tamamlanması umulan bir özdeşleşmeden... Klein (1975) bunun, yani eksik kalan özdeşleşmenin erişkinlikte bir eş bularak, anne ve baba olunduğunda tamamlanmasını onarım olarak tanımlar. Onarımın merkezine yine sevgiyi, ilişkileri ve tamamlanan özdeşimleri oturtur.

Hasedin egemenliğinde, kişinin kendi bedeniyle ve sahip olduklarıyla ilgili bir huzursuzluğu vardır. Penise haset, bazı isteklerin ve düşüncelerin hiç bir zaman beklenenlerin bire bir aynısı elde edilerek tatmin edilememesiyle ilgilidir. Aynı durum bebek ve meme ilişkisi için de geçerlidir. Bebeğin memeye, kızın penise, erkeğin rahme sahip olma isteği gerçekleşemeyecektir. Ancak bunların yerine geçen başka simgeler oluşturulabilir. Bu açıdan hasedin yolu simgeleştirmeye çıkabilirse ruhsal işleyiş yol alabilir. Böyle bir simgeleştirmenin ortaya çıkabilmesi için bir vazgeçişe, yas tutmaya ve yeniden üretme yeteneğine gereksinim vardır.

Haset, rekabet ve kıskançlıkla beraber olduğunda, hayran olunan nesneye yönelen yıkıcı saldırganlıkta artış olur. Haset doyurmaz, açlığın ve açgözlülüğün sürmesine, ilişkinin kopmasına neden olur. Hasette, kısmi nesne ilişkileri sürer. Büyüsel düşünce gücünü korumuştur. Nesneyi kaybetme korkusu yok edici bir biçimde şiddetlidir, bu yüzden olabildiğince inkar edilir.

Haset egemen olduğunda açıktan bir rekabetten çok gizli, sinsi bir rekabet, entrikalar ve büyü öne çıkar. Açıkça gösterilen hasedi ise savaşlardaki yoğun yıkıcılıkta görebiliriz. Petrol kimde varsa o yok edilmeye, ele geçirilmeye çalışılır. Hasette doyumun bir yok edilişle sağlanması kısır, aç bırakan, düzeni bozucu ve yıkıcı bir döngü yaratmaktadır. Karşı tarafa duyulan haset, karşıdan bir iyilik alınmasını, paylaşımı da engeller. Annenin sütü, kardeşin oyun arkadaşlığı, babanın koruyuculuğu, terapistin yorumu alınmayarak yok edilir, etkisiz hale getirilir, kurutulur.

Birleştirme, bütünleştirme (integration) ve onarım işlevleri benliğin gelişimini destekler ve onu kısır döngülere kapatan ilkel savunma mekanizmalarının gücünü azaltır. Kıskançlık, geri planında paranoya ve haset ile yakın bağını sürdürürken ayrılma korkusunun ve yaşanan narsisistik kırılmanın dozu ile ortaya çıkacak regresyonun biçimi belirlenir.

Benlik gücünün artması ve bağımlılığın azalması kadınsı ve erkeksi rekabetin biçimini değiştirir. Oedipal dönemde kız çocuk, annesi ile bağını kopartmadan babası için rekabet ettiğinde, görünür yolları kullanmak yerine daha örtük yolları tercih etmek ve rekabetini gizlice gerçekleştirmek zorunda kalmaktadır. Zaten cinselliğiyle ilgili bir gizem de vardır. Erkeğin ise malı ortadadır ve rekabet ettiği kişi annesinin dışında olan birisi olduğundan kız çocuğa göre daha rahattır. Yaralanma riski olsa da annenin koruması ve varlığı onu daha cüretkar kılmaktadır.

Önceki yüzyıllarda kız çocuğunun beslenme ve bakım görme açısından annesine bağımlılığı, büyüdüğünde kocasına karşı bir bağımlılığa dönüştüğünden, kadın ve erkek arasındaki rekabet yine örtük olarak sürmüş, kadının gizli rekabetinin ve penis hasedinin baskınlığı devam etmiştir. Günümüzde görece kadın, maddi gücünü ve özgürlüğünü arttırdığı için rekabetini daha açık bir biçimde yapabilmekte, hasedini ve kıskançlığını işleyecek yollar bulabilmektedir. Kadınların spor ve iş alanındaki artmış katılımı bunun bir göstergesidir.

Memeli hayvanları gözlemlediğimizde doğumdan sonra bazı yavruların zayıflıklarıyla geride kaldıklarını görürüz. Örneğin köpek yavrularından güçlüleri ve girişkenleri diğerlerinin başına basarak memeye ulaşır, ona yapışır ve bırakmazlar. Çok şükür ki insanlarda genellikle tek çocuk doğuyor ve ikiz bile doğsa iki meme mevcut. Yine çok şükür ki köpeklerdeki gibi memeye ulaşım yalnızca rekabet açısından en güçlü ve uygun durumda olmaya bağlı değil. İnsan annesi, tüm yavrularını yaşatmanın peşinde. Bebeğin ise memeye ulaşması için yalnızca ağlaması yeterli. Hayvanların annelerinin yavrularını yaşatmaya çalışırken zayıf olanları gözetme özellikleri ve yetenekleri pek az. Kedilerdeki gibi bazı erkek memeliler ise dişinin diğer erkeklerden olan yavrularını yok ederek kendi dölünün sürmesini sağlamaya çalışabiliyor. Zayıflar, memeye ulaşamayanlar, anne yokken kendini koruyamayan yavrular doğal seçimle ölüyorlar.

İnsanlarla yapılan araştırmalar (Sagarin ve ark, 2003), erişkin erkeklerin kadınlarını, rakip erkeklerin döllemesinden korumaya çalıştıklarını bulmuş. Erişkin kadınların ise erkeklerinin kaynaklarını diğer kadınların çocuklarına aktarmalarını engellemeye çalıştıklarını ortaya çıkartmış. Ama bu davranış biçimleri üreme söz konusuysa görülmekteymiş. Yani rekabetin biçimini üreyebilirlik hali, cinsellik ve ebeveynlik belirlemektedir. Yukarıdaki açıklamalar “Muhteşem Yüzyıl”ı[3] anımsatmaktadır. Rekabeti yalnızca soyu, yaşamı ve sevgiyi değil gücü ve iktidarı elde etme açısından da düşünmemiz şarttır.

Rekabetin seyri; gizillik, ergenlik öncesi ve ergenlik dönemlerinde yeniden şekillenir. Haset, imrenme, kıskançlık ve özdeşim süreçlerinden geçebilen bir rekabet gizillik döneminde yarışmaya dönüşebilir. Preödipal çatışmalar, hasetler, imrenmeler ve kıskançlıklar ergenlikte yeniden ortaya çıkar. Preödipal ve oedipal dönemde aile içinde yaşanan bu süreçler ergenlikte aile dışında ve ergenin girdiği farklı gruplar arasında yaşanacak, alıştırmalar sürecektir. Ayrılıkların yaslarının çalışılması, rekabetin bir yaşam biçimine dönüşmemesi, suçluluk hissinin normalleşmesi, sadomazoşistik döngüden çıkabilme, hasetteki yıkıcılığın yüceltici bir simgeleştirmeye dönüşmesi ile kıskançlık geliştirici rekabetlere ve yeni özdeşleşmelere olanak sağlayacağından güçlendirici ve bütünleştirici olacak, kişi için dünyayı daha yaşanabilir hale getirecek, ruhsal zenginliğin anahtarı olacaktır.

 

 

Kaynaklar:

Akthar, S. (2009). Comprehensive Dictionary of Psychoanalysis. London: Karnac Books.

Anthi, P. R. (1999). Ronald Amundsen: A Study in Rivalry, Masochism and Paranoia. International Journal of Psycho-Analysis  80, 995-1010.

Cresswell, J. (2010). Dictionary of Word Origins. New York: Oxford University Press.

Freud, S. (1908). On the sexual theories of children SE V. 9: 205-226.

Freud, S. (1916). Some Character-Types Met with in Psycho-Analytic Work. SE V. 15: 309-333.

Freud, S. (1923). Certain Neurotic Mechanisms in Jealousy, Paranoia and Homosexuality.  International Journal of Psycho-Analysis 4: 1-10.

Green, A. (1986). Aggression, Femininity, Paranoia and Reality. On Private Madness. London: Karnac Books.

Hinshelwood, R. D (1991). A Dictionary of Kleinian Thought. London: Jason Aronson Inc.

Klein, M. (1975). Sevgi, Suçluluk ve Onarım. İstanbul: Kanat Kitap, 2008.

Mahler, M., Pine, F., Bergmann, A. (1971). İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu (Çeviran: Ali Nahit Babaoğlu). İstanbul: Metis Yayınları, 2003.

Neubauer, P. B. (1982). Rivalry, Envy, and Jealousy. Psychoanalytic Study of the Child 37, 121-142.

Nişanyan, S. (2015). Nişanyan Sözlük, Çağdaş Türkçenin Etimolojisi. www.nisanyansozluk.com

Ogden, T. (2004). Autistic-Contiguous Mode of Generating Experience.  The Primitive Edge of Experience. New York: Rowman and Littlefield Publishers, Inc.

Sagarin B. J., Becker D. V., Guadagno R. E., Nicastle L. D., Millevoi A. (2003). Sex differences (and similarities) in jealousy, The moderating influence of infidelity experience and sexual orientation of the infidelity. Evolution and Human Behavior 24, 17–23.

TDK Büyük Türkçe Sözlük (2015). www.tdk.gov.tr

Winnicott, D. (1971). Oyun ve Gerçeklik. İstanbul: Metis Yayınları, 2007.

 


[1] Eylül 2015 itibarıyla.

[2] quiet times/moments

[3] Kanuni Sultan Süleyman dönemini konu alan ve özellikle saray içi ilişkilere ve entrikalara odaklanan bir dizidir.

 

Bu yazı PSikanaliz Yazılarının 31. sayısında yayınlanmıştır.

https://www.baglam.com/home/book/psikanaliz-yazilari-31