• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

SAĞLIK PSİKOLOJİSİ NEDİR?

Sağlık ve hastalık artık sadece bir sağlık kurumu ve hekim yardımı boyutlarını aşan, pek çok değişkenin bir arada değerlendirilmesi gereken bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ise, ister istemez çok yönlü bilgi, nitelikli hizmet ve nitelikli insanı gerektiren, karşımızda hasta olarak tanımladığımız bireyin bedensel bir varlık olmasının ötesinde ruhsal ve sosyal bir varlık olduğunu kabul eden biyopsikososyal bir modelle çalışmak anlamını taşır.

Günümüzde yaşam sürelerinin uzaması ile kronik (süreğen) hastalıklar ve yaşlılığa bağlı hastalıklar giderek artmaktadır. Ortaya çıkmasında psikolojik ve sosyal faktörlerin önemli payı olduğu düşünülen ve uzun süre yaşanabilen şeker, kalp, böbrek ve kanser gibi hastalıkların tedavisinde, hasta ile tedavi ekibinin etkin işbirliği önemlidir. Bütün bunlar yalnız hasta bireyin değil, onun ailesinin de psikolojik ve sosyal yönlerden ele alınıp incelenmesini gerektiren çağdaş sağlık hizmetlerini zorunlu kılmaktadır. Böyle bir durum ise, tıbbi hizmetlerin yanı sıra sağlık psikolojisi kavramı ve yöntemleriyle çalışmayı kaçınılmaz kılmaktadır. Yani günümüzde fiziksel hastalıkları olan bireylerin ruhsal durumları da yakından takip edilebilmektedir.

Günümüzde sağlık psikolojisi alanında hizmet daha çok diyaliz merkezleri, diyabet merkezleri, onkoloji merkezleri, tüp bebek merkezleri, ağrı merkezleri, nöroloji, çocuk sağlığı ve çocuk cerrahisi kliniklerinde verilmektedir. Ne yazık ki sayılan merkezlerin hepsinde de psikolog bulunmamaktadır. Oysa sağlığın pek çok alanında psikolog ihtiyacı vardır. Örneğin; dermatoloji kliniklerinde genel görünüşlerini sorun eden ya da strese bağlı olarak deri hastalıkları ortaya çıkan, ortopedi kliniklerinde amputasyonlu (uzvun çeşitli nedenlerle kesilmesi) hastaların veya kırık iyileşmesinde uzun süre yatağa bağımlı olan hastaların, göz kliniklerinde görme yetisini kaybeden veya bu süreci yaşayan hastaların, üroloji kliniklerinde böbreği alınan ve diyaliz endişesi yaşayan veya empotansı (iktidarsızlık) olan hastaların, kulak burun boğaz kliniklerinde trakeostomi (gırtlağa nefes alınabilmesi için delik açılması) açılan veya kanser teşhisi konan hastaların, plastik cerrahi kliniklerinde yanık nedeniyle yatan veya çeşitli nedenlerle kulak, burun gibi uzuvlarını kaybeden hastaların, göğüs kalp damar cerrahisinde kalp nakli olan hastaların ve bunun gibi hastanenin her kliniğinde yeni tanı alan veya tedavi olan hem hasta hem de hasta yakınlarının ne kadar da çok ruhsal hizmete ihtiyaçları olmaktadır. Şaşkındırlar, korkmaktadırlar, üzgündürler, “Neden ben? Neden biz?” diye sormaktadırlar, ya da artık çaresizliği yaşamakta ve umudun bittiğini hissetmektedirler. Tam da bu anlarda sağlık alanında çalışan bir psikolog veya psikiyatristin tarafından verilen psikolojik hizmet kişinin, ailenin ya da sadece hasta bakımı veren bireyin yaşadığı çıkmazda bir nefes almada çok önemli bir role sahiptir. Ne yazık ki geleneksel tıp uygulamasında hastanın ve ailesinin yaşadığı duygular göz ardı edilebilmekte sadece hasta olan “organ” iyileştirilmeye çalışılabilmekte, kişi unutulmaktadır. Gerek hasta yoğunluğu, gerek eğitim eksikliği gerekse bireysel faktörler gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak sağlık çalışanları tarafından o organın bir bedende var olduğu, o bedenin bir ruhu ve sosyal yaşantısı olan bir varlığa ait olduğu ihmal edilebilmektedir. Kronik (süreğen) bir hastalık tanısı konulduğunda tedaviye uyum yapacak olan organ değil insandır. Hasta dışında bu süreçten etkilenecek kişiler de unutulmamalıdır.

Sağlık psikolojisi yaygın bir şekilde bilinmediği için belki de ilk duyulduğunda “hadi canım ne gerek var böyle bir şeye, tabi ki hasta ve ailesi üzülecek, bu normaldir. Kolay mı hastalık tanısı almak, bir organının çalışmadığını ya da kaybettiğini duymak” diye bir düşünce ortaya çıkabilmektedir. Oysa özellikle kanser hastalarında psikolojik hizmet alan kişilerde yaşam ömrünün daha uzun, nükslerin daha az olduğu kanıtlanmış bir gerçektir. Ya da bir hastalık olmasa da yoğun stres yaşayan, aşırı yemek yiyen, alkol ya da sigara kullanan kişiler “Atın ölümü arpadan olsun, şu 3 günlük dünyada zaten stres yaşıyoruz yiyelim içelim” diyebilir. Fakat burada “Bir insan neden kendini yok etmeye çalışmakta?” “Neden kendine sağlık açısından kötü koşulları olacak bir yaşlılık hazırlamakta?” soruları pek de uygunsuz olmasa gerek.

 Uzm. Psk. Birgül AYDIN

FİZİKSEL RAHATSIZLIĞI OLANLARIN RUHSAL DURUMU' adlı yazıyı okumak için tıklayınız...